TERÖR ÖRGÜTLERİNİ NASIL YÖNETİYORLAR?
Dünya şu anda 4. nesil savaşlara sahne oluyor. 1. Nesil savaşlar; kılıçla ve insan gücüyle yapılan savaşlardı. Tüfeklerin icad olmasıyla 2. nesil savaşlar ortaya çıktı. Birinci Dünya Savaşı bu savaşlara örnektir. 3. nesil savaş ise gerçek zamanlı istihbarat imkanları kullanılarak manevralar, sızmaları içeriyordu. Sivil alanlar savaş alanı haline geldi. İkinci Dünya Savaşında olduğu gibi...
Bu üç savaş şeklinde de ordular kendi güçlerini kullandı ama şimdi 4. nesil savaşlarla karşı karşıyayız. Amerikalılar'ın icad ettiği, hiçbir etik değer tanımayan bu savaş, psikolojik saldırıları, düşmanın umudunu kırmayı, içerden destekçi bulmayı ve terör örgütlerini aracı olarak kullanmayı esas alıyor.
İşte DAEŞ gibi PKK gibi örgütler bu büyük güçler için bulunmaz nimet. Peki bu savaş yöntemine örgütler nasıl oturtuluyor. Öncelikle bu örgütlerin taban bulması için sistematik saldırılar yapılıyor. Irak'a, Afganistan'a girip orada sivil halkı hedef alıyorlar. Binlerce masum insana hapishanelerde işkence yapıyorlar. Kadınlara tecavüz ediyor, çocukları öldürüyorlar. Irak'ta Ebu Gurayb ve 1980 dönemi Diyarbakır Cezaevi çok önemli iki örnektir. DEAŞ ve PKK'nın ana kadrosu bu mağduriyetlerden devşirilmiştir. Tabi diyalektik (etki-tepki) kanun gereği büyük bir öfke oluşuyor. İntikam almak isteyen insanlar kendisine imkan sağlayacak örgüt arıyor. Direniş birlikleri, cezaevlerinden salınan insanlarla kısa sürede büyüyor be radikalleşiyor.
Bu arada cezaevlerinde işkence yaptıkları insanların içine onlar gibi görünen ajanlar yerleştiriliyor. Profesyonel istihbarat elemanları kısa sürede yaptıkları eylemler, derin örgütsel tecrübeleri ve dini bilgileriyle örgüt içinde hızla yükseliyor ve karar mekanizmalarına yerleşiyorlar. Bu ajanlar örgütün hücrelerini yönetiyor. Hücreler ise ya intikam duygusuyla dolu Ortadoğu halkları ya da sözde Cihat amacıyla Batı'da gelen yabancı savaşçılardan oluşuyor.
Bu "kullanışlı aptallar" kafire karşı savaştığını zannederken, örgüte sızmış olan ajanların bağlı olduğu büyük devletlerin, kendi askerlerini kullanmadan birbirlerini "terbiye" etmesinin maşası oluyorlar. ABD'nin yönettiği hücre İngiltere'ye, Rusya'nınki ABD'ye, İngiltere'ninki Almanya ve Fransa'ya bombalı saldırılar düzenletiyor. Kendi halkları üzerinde öfkeyi kontrol edip algıyı yönetiyorlar. Halklar İslam'a müslümanlara düşman olurken birbirlerine de hem siyasi hem de askeri mesajlar veriyorlar. Örgütlerin üst yönetimi ise bazen kontrolü dışında da olsa bu saldırıları eleman toplamak için prestij aracı olarak kullanıyor.
Sonuç olarak dünya bir "örgüt cehennemi" haline gelmiş durumda. Birbirleriyle savaşacak cesaretleri yok ve bu 4. nesil savaş yöntemi işlerine geliyor. Büyük ve derin güçler 50-100 sivil ölümüyle savaşı kendilerinden uzak tutarken milyonlarca Müslüman ya da geri kalmış ülke insanı onların savaşının kurbanı oluyor.
Biz de maalesef bu oyunları kuran değil bozmak için uğraşan, arada kalmış ülkelerden oluyoruz. Bu oyunları bozmanın en önemli yolu, devletin güçlü olması ve içimizden eleman devşirilmesine, ülkenin savaş alanı haline gelmesine izin vermemekten geçiyor. Bu yüzden içimizde verdiğimiz kavganın düşmanlık boyutuna gelmemesi de çok önemli. Zira bu alçak devletlerin en çok sevdiği şey birbiriyle savaşan toplumlardır. Düşmana kendi yöntemiyle saldırmak da gerekiyor ama dedik ya; Güç...