Rejimsel Anlamda: Narsistlik
“Narsistlik kavramı dünyada gittikçe yaygınlaşıyor mu?” Sorusu gündemde iken bu konuyu kişisel anlamdan ziyade otoriter rejimlerle ele almak istedim.
Bir narsist için en büyük haz kaynaklarından biri ‘kontrol etmek’tir. En yakınlarından başlayarak kontrolü elde tutmak. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini, hareketlerini ve geleceğini… Sonrasında bunu merkezde olmak, onaylanmak ve itaat değil ama sessizce istila etmek takip eder.
Narsiste yapılabilecek en büyük kötülük ise onu görmezden gelmek ve aranızdaki bağları koparmaktır. Siz tepki vermiyor, ilgilenmiyor ve alanınıza müdahale ettirmiyorsunuz o da böylece sizinle iletişimde olamıyor ve kontrol edemiyor. Sizi kontrol edemeyince sizin hakkınızda başkalarının düşüncelerini kontrol etmeye çalışıyor. Çünkü artık size erişimi yok, yönetmek istediği özneyi yönetemiyor ama özneyi etkileyebilecek her dış etmeni kullanmayı deniyor. Bu olanların en iyi yaptığı iş yani Algı Yönetimi.
Aslında bakıldığında dünya genelinde otoriter rejimlerde, devlet yönetimlerinde de böyle bir düzen yok mudur?
Bir hükümet, muhalefet kanadının fikirlerini değiştiremiyorsa muhalefete olan bakış açısını değiştirerek de aynı işlevi yapabilir. Yönetim rejimlerine dikkat edin propaganda, algı yönetimi verilen vaatlerin şeklini epey değiştiren bir yönelimdir. (bizim ülkemizde böyle şeyler olmaz, elbette Joseph Goebbels ve Nazi Almanyası yönetiminden bahsediyorum.!)
Rejimleri tanımlarken dikkat etmemiz gereken temel etmen şu olmalı: neyi yasaklıyor? Hangi ihlalleri normalleştiriyor? Toplum, neyi baskı halinde yaptığının farkında olamıyor? Çünkü baskılar yüksek sesle ve birden olmaz. Bir bakmışsın alışıvermişsin. Önceden ortalığı ayağa kaldıracağın bir olayda artık sadece görüp geçer olmuşsun.
Gerçi her şey, herkesin iyiliği için değil miydi zaten? En azından biz öyle biliyoruz.
Bir süre sonra geriye dönüp bakıldığında asıl mevzu neyin söylendiğinden çok “ne kadar süredir söylendiği” olacak.