Önce herkes görevinin ne olduğunu anlamalı
Öncelikle şunu belirteyim maalesef toplumumuzdaki duyarsızlık ve bilgi cahilliğiyle elimden geldiğince kim ne derse desin mücadele etmeye devam edeceğim. Çünkü ekonomik sıkıntılardan da, demokratik eksikliklerden de, hukuki güvensizlikten de bizi kurtaracak olan en birinci şey toplumun cehaletten kurtulması olacaktır.
Bundan yıllarca önce 2015 yılında idi sanırım “Yeni Türkiye” isimli yazımda belirtmiştim. Ak Parti’nin bundan sonraki süreçte artık liberalleşeceğini muhafazakarlığı geride bırakacağını belirtmiştim. Yine yıllar önce bir yazımda yeni Anayasa’nın liberal bir anayasa olduğunu ülkenin yeni Anayasa ile birlikte liberalleşeceğini yazmıştım. Yine liberalizm ile ilgili bir yazımda “çocukluğumuzda Almanya’da yaşayan akrabalarımız yazları tatile geldiğinde oraları anlatırlar; Almanların marketten adetle meyve-sebze aldıklarını belirtirler bizler de gülerdik. Biz o zamanlarda alışverişimizi kasalarla, çuvallarla yapardık” diye yazmıştım. Ve o yazımda liberalleşerek bizlerin de aynı şeyleri yaşayacağımızı anlatmıştım. Yani bu süreç aslında birbirini izleyen diyalektik bir süreçtir. Yani bundan sonraki süreçte de Ak Parti’nin liberalleşme, ülke olarak bizim de “Avrupalılaşma” sürecimiz devam edecektir.
Buradaki asıl sıkıntı şu; biz tersten başladık bu işe. Yani önce gelirlerimizi arttırıp sonra giderlerimizi arttırsaydık sorun olmayacaktı. Ancak biz tam tersini yaparak 1980’lerden itibaren giderlerimizi arttırdık. Ve gelirlerimiz hep yerinde saydı. Hatta gelirlerimiz son 20 senede daha çok eldekini avuçtakini satmak şeklinde gelişti. Şimdi de gelinen aşamada israf denilecek şekilde giderlerimiz ve de maalesef yükselmeyen hatta düşen gelirlerimizle liberalleşmeye çalışıyoruz. Ve sonuçta sadece toplumun üst katmanı dışında her bir ferdi bu ekonomik sıkıntıyı iliklerine kadar hissediyor.
Burada tabii ki şunu da belirtmek gerekiyor. “Ekonomik sıkıntı” lafını kullandım ama aslında buna ekonomik sıkıntı demek doğru değil. Buna “bundan sonraki sistemin işleyişi” demek daha doğru olacaktır. Yani bu sistem “yaz gelecek domates-biber ucuzlayacak sonra da ekonomik kriz sona erecek” gibi bir sistem değildir. Daha doğrusu şöyledir: “Yaz gelecek domates-biber mevsimi olacak ama biz o domates-biberi de ucuz yiyemeyeceğiz” diye düşünmek gerekir.
Kimse “felaket tellallığı” veya “siyaset” yaptığımı düşünmesin. Buradan öyle bir anlam çıkartmayın. Yani “aslında mevcut hükümetten kaynaklanmıyor bu sıkıntı” demiyorum kesinlikle. Ya da bu Hükümet giderse yeni hükümet hepsini çözer gibi bir anlam çıkartmayın. Bilakis, daha önceleri de birçok kez yazdığım Ak Parti’nin liberalleşmesi konusunun neticesinde şu anda “muhafazakar-liberal” gözüken Ak Parti’nin liberalleşmeyi tam yapamayacağı ve de onun yerine “liberal-sosyalistlerin” iktidarında liberalleşmenin devam etmesi gerektiği konusu aslında tartışılmaktadır. Yani CHP-İyi Parti mi yoksa Ak Parti-MHP mi konusu özünde budur. Ve bu liberalleşme bizim üretim ekonomisine tam anlamıyla dönene kadar devam edecektir. Aksi halde bu sıkıntılardan yakın zamanda kurtulmayı kimse düşünmesin.
Gelelim bir başka yöne; adam basından okuyor, bir şeyleri duyuyor. Ondan sonra da sosyal medyasında yazıyor: “hadi bakalım bunu basın yazsın da görelim” diye. Yani güler misin ağlar mısın… İyi de arkadaş sen basından okudun ya onu. Zaten basın yazıyor. Ahmet yazmazsa Mehmet yazıyor. A gazetesi yazmazsa B gazetesi yazıyor. Senin isteğine göre bir haber servisi olsun diyorsan kendin bir gazete yapacaksın. Olayın çözümü bu aslında…
İnsanlar maalesef birbirlerini töhmet altında bırakmaktan mutlu oluyorlar. Ve de herkes kendisi gibi düşünsün istiyorlar. Konya’da 11 tane yerel gazete var. Her biri de Türkiye genelinde ismi olan, ortaya koyduğunda da hem yaygın basınla hem de diğer yerel basınlarla yarışabilecek kapasitede gazeteler. Ve bu gazetelerde her biri farklı siyasi görüşlere sahip onlarca arkadaşlar çalışmaktalar. Her bir gazetenin kendisine göre bir yayın politikası var. Ama temelinde gazetecilik bağlamında yapılan politikalar bunlar. Mesela bir kişi kafasına göre Habertürk TV’ye gidip bu akşam ki tartışma programına ben katılacağım derse bunu Habertürk’ün sıcak karşılaması düşünülebilir mi? Eee şimdi Habertürk o adama yer vermedi diye, o adamın savunduğu siyasi düşünceyi savunmuyor denilebilir mi?
Bu konularda biraz empati yapmak gerekir. Gazetecinin birinci görevi haberleri kamuoyuna ulaştırmaktır. Yani Konya’da bir gazete her gün en az 100’ün üzerinde haber hazırlar ve sunar. Bu haberlerin içerisinde kendi yaptığı haberler de, ajanslardan alınan haberler de (-ki o haberleri de hazırlayanlar gazetecilerdir), belediye veya çeşitli kurumlardan gelen bültenler de yer alır. Ve bu haberlerin hepsi ertesi gün okuyuculara ulaştırmak için düzenlenir.
Gazeteci kendisi haber üretmez. Olan olayın haberini kamuoyunu bilgilendirmek için yapar. Yani düşünsenize muhabir gitse bir çöp arabasını boşaltsa, ardından da “belediye çöpleri almıyor” diye haber yapsa, bunun adı gazetecilik olur mu? Bunun adı “ahlaksızlık” olur. Ama gerçekten bir yerde uzun süre çöpler alınmamış ve çöp arabasının kenarlarında da birikmişse bu yerelde bir haberdir. İkisinin arasındaki fark, birini muhabir üretmiş olur. İşte gazeteci haber üretmemelidir. Aynı şekilde Konya’da Ak Parti oy potansiyeli oldukça yoğundur. Ama muhalefet partilerinin temsilcileri de bulunmaktadır. Bu durumda gazetecinin görevi muhalefet partilerinin yaptığı açıklamalara da yer vermek gerekmektedir. Konya’da bu sağlanıyor mudur? Evet sağlanıyordur. Bugün Konya’da CHP’nin de İyi Parti’nin de, Deva Partisinin de, diğer muhalefet partilerinin de il ve ilçe başkanları açıklama yaptıkları zaman gazetelerde yer bulmaktadır. Ama muhabir muhalefet partisinin yerine haber üretmek durumunda değildir. Yani bu konuları da göz ardı etmezsek daha doğru ve hakkaniyetli sonuçlar ortaya çıkartabiliriz.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.