Konya
Parçalı bulutlu
8°
Aksaray
Kapalı
11°
Karaman
Kapalı
8°
Ara
reklam

Konyaspor güçleniyor, CHP yön arıyor

YAYINLAMA:

Sizlerin de bildiği gibi spor ve siyaset ülkedeki çok önemli iki konudur. Sporda Konya’nın bitmeyen gündemi tabii ki Konyaspor’dur. Siyasette de ülkenin gündemi malumunuz CHP’dir. Bu iki konuya bugün değinmek istiyorum.

KONYASPOR’DA YENİ YÖNETİM HIZLI BAŞLADI

Konyaspor basın sözcüsü Av. Cengiz Yönet ve Futbol Şubesi sorumluları Yusuf Küçükbakırcı ve Oktay Erkek bir basın toplantısıyla takımla ilgili son bilgileri verdiler. Bu basın toplantısının haber yönünü, ilgilenenler haberlerden okumuşlardır. Ben sadece birkaç konuya değineceğim.

Basın Sözcüsü Yönet öncelikle müjdeyi verdi. Daha önce borçlarından dolayı transfer yapamayacağı açıklanan Konyaspor’da borçlar ödenmiş ve transfer için bir engel kalmamış. Bu sevindirici bir haber.

Şu bir gerçek ki; Ömer Atiker yöneticilik bazında oldukça yetenekli ve disiplinli bir iş adamı. Bu durum Konyaspor yönetiminin oluşumuna da yansımış gibi gözüküyor. Yani anlaşılan bundan sonraki süreçte daha kurumsal bir Konyaspor göreceğiz. Zaten yönetim kurulu toplantılarını da daha profesyonel yaparak, ilgili yönetim kurulu üyeleriyle daha küçük “görev gruplarıyla” toplantılara başlamışlar. Bu hem hızlı hem de başarılı bir örgütlenme sistemi olacaktır.

Kısa sürede hem yeni yapılanmayla hem de borçların ödenmesiyle ilk sınav verilmiş oldu. Ama Basın Sözcüsünün çok güzel bir talebi var; Sadece skora göre, skorlara bağlı, konuşulacak bir Konyaspor olsun istemiyorlar. Bu da bence haklı bir istek. Çünkü Konyaspor’un bundan sonraki süreçte maç başı eleştiri değil, sürekli süper ligi kovalayan bir kulüp olması gereklidir. Konyaspor yense de yenilse de takımın yanında olmak ve moral vermek elzemdir.

Tabii ki Konyaspor’a her zaman para lazım olacaktır. Bu da sürekli “belediye desteklesin, bakanlık desteklesin” gibi taleplerle çok reel bir hal almamaktadır. Aynı zamanda “taşıma suyla değirmen dönmeyecektir”. Bu nedenle ya mevcut gelirlerin dışında takımı sürdürecek yeni gelir yolları bulunmalı ya da tüm dünyada olduğu gibi şirketleşme çalışmalarına başlanmalıdır.

Cengiz Yönet’e basın toplantısında bunu sordum. Ve yönetimin öyle şirketleşme gibi bir çalışmasının olmadığını öğrendim. Ancak şu bir gerçek ki, gelir kaynağı yaratılmalıdır. Bu yaratılamazsa belki Ömer Atiker gibi iyi bir yönetici, kulübün başındayken iş yürürken, başarısız bir yönetici gelirse maddi sorunların altından kalkmak zorlaşacaktır.

Konyalılar olarak, Konyaspor’a destek hepimizin görevidir. Muhakkak ki Konyalılar bu görevlerini daha önce yerine getirdiler, bundan sonra da yerine getireceklerdir. Tekrar yönetime başarı dileklerimizi sunuyorum.

CHP’DE DİZAYN DEVAM EDİYOR

CHP'nin 38. Olağan Kurultayı ve 21. Olağanüstü Kurultayı'nın iptaline ilişkin dava Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme heyeti, duruşmayı 8 Eylül 2025'e erteledi. Kısaca konu bu gibi gözüküyor. Ancak bugünü iyi anlayabilmek için önce 2000’li yıllara dönmek gerekir.

Recep Tayyip Erdoğan, 24 Temmuz 1999’da, 4 ayı doldurmadan yattığı Pınarhisar Cezaevi’nden çıkmıştı. Bu cezaevi olayıyla büyük popülarite de kazanan Erdoğan, Rahmetli Erbakan’a bayrak açan Milli Görüş ekibiyle birlikte Ak Parti’nin kurulması çalışmalarının içerisinde kendisini buldu. Aslında hareketin başında o dönemde Abdullah Gül vardı. Gül, Erdoğan’ın siyasi yasaklı olması nedeniyle zaten başbakan olamayacağını gayet iyi biliyordu. Dolayısıyla da hem siyasi yasaklı olması hem de halk nezdinde büyük popülariteye sahip olması Erdoğan’ın genel başkanlığına hiçbir engel olmadı.

Ak Parti’nin bu dönemde emperyalistlerle işbirliği yapmakta bir beis görmediğini de burada belirtmeliyim. Bu güçlerle birlikte 2002 seçimlerini almasına neredeyse kesin gözüyle bakılan CHP ikinci parti olabilmişti. Türkiye’de siyaseti ve sistemi değiştirebilecek parti bulunmuştu. Dolayısıyla “CHP burada sadece bu sistem değişikliğine “evet” demelidir” diye düşünülmekteydi. Ama CHP bu talebe olumlu yanaşmadı.

CHP, önce 10 Aralık 2002’de Abdullah Gül’ün hesaplarını bozarak, “başbakan olamayacak” Erdoğan’a başbakanlığın yolunu açtı. Ardından 25 Şubat 2003’te, tam adı “"Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Yabancı Ülkelere Gönderilmesi Ve Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye'de Bulunması İçin Hükûmete Yetki Verilmesine İlişkin Başbakanlık Tezkeresi” olan kısaca “1 Mart tezkeresine” karşı koyarak emperyalist güçlere karşı bir hamle daha yaptı.

CHP’nin genel başkanı Deniz Baykal o dönemde bu güçlerle gemileri yakmıştı. Ardından da ABD’ye giden Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, 2004 yılında ABD dönüşü uçaktan iner inmez yaptığı ilk açıklama “CHP genel başkanlığına değil başbakanlığa adayım” idi. Sarıgül, 2005 Kurultayında genel başkanlığa aday olduğunu açıklamıştı.

Birilerinin istediği olmadı ve Sarıgül CHP genel başkanlığını kazanamadı. CHP bundan sonraki süreçte 2007 seçimlerine odaklanmıştı ve yine anketlerde en büyük aday CHP gözükmekteydi. Ama bir takım eller yine işin rengini değiştirdi. 27 Nisan 2007 e-muhtırası ve hemen ardından alınan erken seçim kararı Ak Parti’nin halk tarafından “mağdurluk” kisvesiyle çok fazla destek almasını sağladı. CHP genel başkanı hala yerindeydi ve artık bir şeyler yapılması gerekliydi.

Daha sonra yine aynı güçler tarafından kurulan komplolarla birlikte CHP Genel Başkanı Deniz Baykal görevi bıraktı ve nasıl olduğu anlaşılmayan bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu CHP genel başkanı oldu. Hemen ardından dizayn çalışmaları başladı. Önce parti içerisindeki “ulusalcı” yapı dışlanarak, partiden uzaklaştırıldı. Ardından program ve tüzük kurultaylarıyla, partinin Atatürkçü yapısı değiştirildi. Sosyal demokrat bir partiye dönüş sağlandı. Hatta bu sosyal demokrasi, liberalizmle de güzelce birleştirildi. Bunun için tabana “sağa açılmazsak iktidar olamayız” diye bir algı yönetimi yapıldı. Ardından da parti Sorosçulara, fetöcülere, emperyalist işbirlikçilerine açıldı. Neredeyse Atatürkçülükten, laiklikten bahsetmek “ayıplanır” hale geldi. Taban da bu değişiklikleri elleri patlayıncaya kadar alkışladı.

Şimdi işte bu “CHP’nin dizaynı” konusu hala devam etmekte ve bunun için de yeni yeni planlar, oyunlar ortaya sürülmektedir. Parti dört isme indirgenmiştir. Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş… Bu dört ismin ortak yanları ise hiçbirinin CHP kültüründen, CHP ekolünden yetişmemiş olmalarıdır.

Şimdi Kurultay iptali olayı da tüm hukukçuların neredeyse hemfikir oldukları, hukuksuz bir olay olarak görünmektedir. Bu dizayna “evet” veya “hayır” demek bu mahkemedeki konuları çözecek veya çözmeyecektir. Bunu da hep beraber 8 Eylül 2025’te göreceğiz.

Dostlukla kalın.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *