Son yıllarda sosyal medya, hayatlarımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Hangi yaşta olursak olalım, sabah kahvemizi paylaşırken, tatilde çekilen fotoğrafları paylaşıyor, iş hayatındaki başarılarımızı sergiliyoruz. Fakat her geçen gün daha fazla gözlemlediğimiz bir gerçek var: Sosyal medya, bizim gerçek yaşamlarımızdan çok, kurgusal, mükemmel bir dünya yaratıyor. "Herkesin mükemmel hayatı var" gibi bir izlenimle karşı karşıya kalıyoruz, ancak bu, çoğu zaman gerçeklikten uzak bir yansıma.

Sosyal medya platformlarında paylaşılan içeriklerin çoğu, insanların en iyi anlarını gösteriyor. Tatil fotoğrafları, iş başarıları, yeni alınan arabalar, yemekler...

Bütün bunlar, bize bir tür "mükemmel" hayat sunuyor. Bizi diğerlerinden ayıran başarılar, mutluluklar, yenilikler…

Ancak bu paylaşımlar çoğu zaman gerçekliğin bir yansıması değil, seçilmiş ve düzenlenmiş anlardan oluşan bir sahte portre. Çoğumuz sosyal medyada kendimizi daha çekici, mutlu veya başarılı göstermek için bilinçli olarak kurgular yapıyoruz. Fotoğraflar, filtreler, en iyi açıları yakalama çabası...

Kısacası, sosyal medya üzerinden sunulan her "mükemmel" hayatın gerisinde bir anlatı, bir maske var.

Sosyal medyanın yarattığı mükemmel hayat algısı, sadece bireylerin ruh sağlığını tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal ilişkilerde de yüzeysel bir etkileşime yol açıyor. Gerçek hayat, bir tek fotoğraf karesiyle anlatılamayacak kadar derin ve çok boyutludur. Herkesin yaşamında zorluklar, başarısızlıklar ve hüsranlar da vardır. Bu yüzden sosyal medyada "mükemmel" hayatları takip ederken, bu yansımaların çoğu zaman eksik ve yanıltıcı olduğunu unutmamalıyız. Mükemmel olan sadece tek bir şey var: Gerçek.

Esenlikler…