Aşı savaşları
Aşı savaşları
Bundan sonra da milyarlarca doz aşının üretilmesi için devasa üretim tesislerinin kurulması ya da mevcut ilaç üretim altyapısının önemli bir kısmının sadece bu amaca yönlendirilmesi gerekecek. Dolayısıyla aşı savaşlarının araştırma-geliştirme cephesinden sonraki ikinci önemli cephesinin aşı üretimi ve dağıtımı olması kuvvetle muhtemel. Bu bağlamda kamu otoritelerinin hem ülkeler içindeki aşı üretim kapasitelerini artırmaları hem de dünyada üretilen aşıları kendi toplumlarına yönlendirme kabiliyetleri önem kazanacak gibi görünüyor. ABD, Çin, Brezilya, Hindistan gibi salgından ciddi biçimde etkilenen ülkelerin büyük çaplı aşı endüstrilerine sahip oldukları bilinmekle birlikte, aynı zamanda nüfuslarının kalabalık olması, üretim ve erişim kapasitesini kritik bir konu haline getirebilir. Bu bağlamda, etkili bir Kovid-19 aşısının ilk kez geliştirildiği ülke, bu aşının üretimini sadece kendi vatandaşlarıyla sınırlayarak aşının başka ülkelerle paylaşılmasını milli güvenlik endişeleriyle engelleyebilir. İşte bu yüzden, aşı savaşlarının ve yeni-korumacılık oyunlarının bu sahnesi henüz ortaya konmadan önce, birçok ülkenin muhtemel üretici gruplarıyla anlaşmalar yaparak üretilecek aşı üzerinde tekel hakları elde etmeye çalıştıkları görülüyor. Örneğin Oxford Üniversitesi’nin AstraZeneca ile birlikte geliştirmekte olduğu aşı için ABD, Brezilya ve AB’nin yüz milyonlarca doz değerinde anlaşmalar yaptıkları söyleniyor. Diğer öncü girişimlerin de benzer anlaşmalarla şimdiden kitlesel üretim talebini garanti etmeye çalıştıkları biliniyor. Türkiye’nin de TÜBİTAK’ın koordine ettiği Kovid-19 Aşı Girişimi üzerinden bu küresel yarışın içinde olduğunu ifade etmek gerekiyor. Bu arada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ilk Kovid-19 aşısını onayladığına dair açıklaması, dünya kamuoyunun gündemine bomba gibi düştü. Putin, Moskova’daki Gamaleya Enstitüsü tarafından Rusya Savunma Bakanlığı’nın destekleriyle geliştirilen aşının virüse karşı son derece etkili olduğunu ve kalıcı bağışıklık sağladığını iddia etti. Hatta inandırıcı olmak adına, kendi kızlarından birinin de aşıyı bizzat kullandığını söyledi. Ancak bu aşı girişiminin daha önceki hayvan ve insan testleriyle ilgili herhangi bir detaylı bilimsel veri paylaşılmaması, Putin’in iddialarının küresel bilim çevrelerinde çok ciddi şüphelerle karşılanmasına yol açtı. Daha geçtiğimiz ay ABD, İngiltere ve Kanada otoriteleri Rus hackerların laboratuvar bilgi sistemlerine sızarak aşı formüllerini çalmaya çalıştıkları hakkında suçlamalarda bulunmuşken, Putin’in böyle bir gövde gösterisiyle ortaya çıkmış olması hayli ilginç. DSÖ aşıların kitlesel kullanıma sunulmadan önce çok ciddi ve ihtiyatlı akreditasyon süreçlerinden geçmesini ve muhtemel yan etkilerin minimum düzeye indirilmesini şart koşarken, Rus aşısının özellikle faz-3 olarak adlandırılan kitlesel testlerden henüz geçmediği anlaşılıyor. Putin kendisi ve ülkesi için bir siyasal prestij ve güç gösterisi fırsatı olarak gördüğü Kovid-19 aşısı sürecinde ön almaya çalışsa da, ilan ettiği aşı adayının tıpkı Çin’in CanSino firmasının aşı girişimi ya da Oxford Üniversitesi-AstraZeneca örneklerinde görüldüğü gibi 30 bin kişilik kitlesel saha testlerinden geçmesi gerekecek. Ancak aylar süren bu testlerden başarıyla çıkıp DSÖ akreditasyonu alındıktan sonra, küresel geçerliliği olan bir Kovid-19 aşısı üretme iddiası gerçekçi olabilir. Putin’in daha önce Ebola salgını sürecinde de benzer çıkışlar yapıp dünyanın ilk Ebola aşısının Rusya’da üretildiğine dair ortaya attığı iddialar da unutulmuş değil. DSÖ Putin’in sözünü ettiği Ebola aşılarını muhtemel “aşı adayları” olarak tanımlamıştı; şu anki Kovid-19 aşısı da pek farklı görünmüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.