Barbaros Ulu

Barbaros Ulu

"Böyle Göster Adaletini!”

"Böyle Göster Adaletini!”

Kocakarı ile Ömer hikâyesini bilmeyenimiz yoktur. Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, bu hikâyeyi, şairliğini konuşturarak güzel bir şekilde işler. Okumayanlara öneririm. Burada kısaca bu hikâyeden bahsetmek istiyorum:

“Hz Ömer, herkesin derin bir uykuya daldığı, mışıl mışıl uyuduğu soğuk bir gecede, şehri kolaçan etmek için çıkar. Her evin önüne gelerek içeriden ses gelip gelmediğini dinler. Bir müddet sonra gece karanlığında yanına gelen Hz Abbas ile beraber evleri tek tek kontrol eder. Şehrin çıkışında bir çadıra gözleri ilişir. Çadırın dışında biraz bekleyip ses seda var mı kontrol ederler. İçeriden ağlama seslerini duyan Hz Ömer, içeriye girerek “Çocukların niçin ağladığını, ocakta ne olup olmadığını sorar. Ocak başındaki yaşlı kadın  “Çocukların açlıktan ağladığını, ocakta bir şey olmadığını, yemek pişti pişecek diyerek çocukları oyaladığını söyler. Anlatılanlardan kadının kimi kimsesi ve yiyecekleri hiçbir şeylerin olmadığını, yetimlerle bir başına kaldığını öğrenen Ömer, “Bu durumu halifeye niçin arz etmediğini” sorar. Kadın “Dilerim ki o Halife Ömer daha dünyada iken bulsun ahirette de elim yakasından kopmasın" der. Edilen beddua karşısında şok geçiren Hz Ömer, “Teyze, Ömer’e niye beddua ediyorsun? Bu işte onun ne günahı var” deyince kadın: “Ben şu ihtiyar halimle iki günden beri gece gündüz demeyip yetim avuturken o nasıl rahat yatağında uyuyabilir? O, Müslümanların reisi, baş bekçisi değil mi? Bizler evvela Allah'a sonra da onun eline emanetiz. Gelip de benim halimi nasıl sormaz? Müslümanların reisi olmayı böyle kolay mı sanıyor?" deyince Ömer: “Doğru söylüyorsun; ama zavallı Halife'nin işi bir iki değil ki. Kim bilir başını kaşıyacak kadar bile boş zamanı yoktur. Hem sen gidip derdini anlatmadıktan sonra o senin halini bilmez ki…” der. Kadın “Mademki dertlilerin derdini zamanında haber alıp çaresine koşmayacaktı, zamanında Halife olmayı, Müslümanların başına geçmeyi niçin kabul etti? Böyle çürük bir mazereti hiç dinler miyim ben? Zavallının işi çokmuş!” der.

Hz Ömer tek kelime etmeden gecenin karanlığında hazineye gelir. Bir un çuvalını sırtına yüklenir, yağ tenekesini de Abbas’a verir. Yolda giderken Ömer, Abbas’a: “Ya vakti ile Hilafeti yüklenmemeliydim. Yüklendiğime göre idarem altındaki tek tek her ferdin huzur ve emniyetini düşünmek zorundayım. Dicle kenarında otlayan bir koyunu kurt kapsa, ilahi adalet onu Ömer'den sorar. Şu yaşlı kadın ve avuttuğu yavrular kimsesiz kalır; sorumlusu Ömer'dir. Bakımsızlık ve sefaletten bir ev çökse vebali Ömer'in omuzlarındadır. Talihsizlik neticesinde yere bir tek damla kan aksa, o kan damlası coşkun bir derya olup dalgaları ile Ömer'i yutar. Kırgın gönüllerin öfke şimşekleri Ömer'in başına boşalır. Bütün matemlerin gözü göze göstermez, dumanlarında boğulacak olan da Ömer'den başkası değildir” şeklinde dertlenir. 

Hızlı bir şekilde çadıra geri gelir. Tencereye önce yağı, ardından unu dökerek yemek yapmaya başlar. Bu arada sönmeye yüz tutmuş ateşi de üfleyerek yakar. Yemek piştikten sonra yetim çocukları elleriyle doyurur. Tüm bunları seyreden kadın “Dilerim ki yüce Allah tez elden seni Hz. Ömer'in Halifelik makamına oturtsun. Oraya Ömer'den çok sen yakışırsın” der. Çünkü kendisine yardım edenin Ömer olduğunu bilmiyor. Halife ayrılırken “Yarın  makama gelerek kendisine maaş bağlatacağını söyler. Kadın gelir, kendisine ilk maaşı verilir. Kadın, halifenin Ömer olduğunu anlar. Affettin mi Ömer’i, beddualarını geri alıyor musun deyince kadın, hiç istifini bozmadan: "İşte böyle göster adaletini eline bakan bütün Müslümanlara karşı" cevabını verir.“

Niyetim, kocakarı ile Ömer arasında cereyan eden hikâyeye kısaca değinip sadede gelmekti. Günümüzde amme adına iş yapan, bir cemaat ve tarikatın başında olan, ülkeyi yöneten veya ülkeyi yönetmeye aday olan kim olursa olsun, her birinin, başında olduğu kitleye karşı sorumlulukları vardır. Cemaat, tarikat, ana muhalefet, STK'ların kendi üye, bağlı ve sempatizanlarına karşı sınırlı sorumlulukları varken ülkeyi yönetenlerin sorumlulukları ise daha büyüktür. Hemen hemen her alanı kapsar.

Bir cemaat veya tarikat mensubunun yaptığı olumsuz bir hareket eleştirilince birileri "Efendim, Bu yapılanları efendi hazretleri onaylamaz. Haberi olsa müdahale eder" der. Ülkede bir şeyler düzgün gitmez, halk bazı durumlardan hoşnut olmaz veya iktidarı yöneten partinin teşkilatlarında bir sıkıntı olur ya da devlet başkanının, birlikte çalıştığı ekibiyle ilgili tasvip edilmeyen yönler var. Bu ve benzeri durumları eleştirirsen yine birileri "Efendim, liderin bu durumlardan haberi yok, lidere iletilmiyor. Liderin etrafı çar çakal ve menfaatçiler tarafından kuşatılmış durumda. Başkan bunları bilse müdahale eder" der. Genelde duyduğumuz mazeretler bunlar. Bu mazeretler doğru da olabilir. Gerçekten liderden saklanıyordur. 

Olumsuzlukların liderden saklanması, liderin sorumluluğunu kaldırıp lider masum olur mu? Bence liderin sorumluluğu bitmediği gibi bu durum aynı zamanda zaaf göstergesidir. Lider ya da devlet başkanı, ülkede ne olup bitiyor, insanların durumu ne, ne tür sıkıntıları var, her konudan haberdar olmak ve bunları çözmekle yükümlüdür. İşi çokmuş, hangi işe yetişecekmiş, derdini anlatmayana devlet başkanı ne yapacakmış gibi şeylerin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Zira bu konuda hiçbir mazeret kabul edilmez. Çünkü kocakarı ile Hz Ömer arasında geçen hikâye, devlet başkanlığı yapanların kulağına küpe olmalıdır. Madem her şeyden haberi olmayacak, çoğu şeye yetişemeyecekse kocakarının Ömer'e dediği gibi o zaman niye devlet başkanı oldu? Devlet başkanlığının kolay olduğunu kim söyledi? Ekibi kendisine birçok şeyi haber vermiyor, gizliyorsa o zaman o ekibi yanında niçin tutuyor? Niçin güvenilir ve ehil bir ekiple yoluna devam etmiyor?  Bir lideri batıran kendisinden faydalanan çevresi olur.

Devlet başkanlığı, başlı başına sorumluluk isteyen bir makamdır. Ömer'in dediği gibi "Kenarı Dicle'de bir kurt aşırsa koyunu/Gelir de adli ilahi sorar Ömer'den onu". Düşünün ki laftan ve sözden anlamayan, vahşi kurdun kaptığı koyun bile devlet başkanından sorulacaksa, varın öbür tarafı siz düşünün. O zaman ülkeyi yöneten devlet başkanının, bir şeylerden haberi olmama gibi bir lüksü olamaz. Her şeyden haberi olacak, olaylara yerinde ve zamanında müdahale edip sorunlara çözüm bulacak. Önce etrafına, sonra ülkeye hâkim olacak. Eli her yere uzanacak. Yoksa bu dünyada gözden düşüp kaybeden olduğu gibi öbür dünyada da hesabı ağır olur. (05.05.2019 günü yazıp arşive kaldırdığım bu yazımın nasibi bugüne imiş.)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Barbaros Ulu Arşivi

Veda

28 Aralık 2022 Çarşamba 00:02