Ahmet Ünver

Ahmet Ünver

Akademisyenin  FİL  Tarifi!.

Akademisyenin  FİL  Tarifi!.

Üniversitelerin farklı bölümlerinde ders veren ve alanı dahilindeki konularda araştırmalar yapan, bilimsel çalışmalar yürüten ve konusu ile ilgili deneysel çalışmalar hazırlayan, konferans, sempozyum ve panel gibi faaliyetlere katılmak sureti ile araştırma sonuçlarını, öğrencileri ve toplum ile paylaşan ve bilgilendiren kişilere akademisyen denir! Uygulamada hayal gibi görünse de!  Yani, Akademisyen, AKADEMİK FİLDİŞİ KULEDE oturan kişi değildir!

Günümüzde, kendi alanı ile ilgili bir medya kuruluşunda çalışmamış,  sektörde karşılığı olmayan, yazdıkları makale ve kitaplar okunmayan, atıf almayan, kâğıt ve matbaa kokusunu almamış, haber nedir ve haber nasıl yazılır konusunu sadece kitaptan okumak ve anlatmaktan ibaret olduğunu ve köşe yazısının dahi ne olduğundan bihaber, iletişim fakültesi akademisyenleri ve kurum iletişim müdürlerine şahit olmaktayız! Neden acaba?

Siyasetçi ve onun – bunun – şunun yakını olmaktan başkaca bir özelliği olmayan zübük tipler, üniversitelerde dört duvar arasında, sektörden habersiz bir şekilde ders anlatmakta ve günlerinin dolmasını beklemek sureti ile doçent ve profesör olmaktadır! Zübük tiplere, adını sorsanız, sadece akademisyen kimliğini öne sürecektir!  Bu tipler,  önce ve sonra da her daim akademisyendir!  Eskilerin ifadesi ile bu tiplerin, kibrinden dübürü görünmez! Kişi,  önce insan ve sonra da bir meslek sahibi olmalıdır!  İşinin ehli, piyasadan haberdar ve öğrencilerini de reel sektöre dolu bir şekilde yetiştiren öncelikle de insan ve sonra da akademisyenleri her zaman takdir ederiz!

Bir köşe yazısının amacı, hedefi ve konu bütünlüğünden bihaber ve yazının tüm olarak mesajını anlamak, anlamlandırmak, yorumlamak ve idrakten yoksun kişiler, bir kelime ve kavram üzerinden, gerçeğe aykırı, haksız, asılsız ve temelsiz bir fırtına koparmaya çalışıyor! Neden acaba?

Peki, İletişim nedir? Kriz İletişimi nedir? Ya da bir kriz anında ki, İletişim ve Kriz İletişim çözümü ve teknikleri nedir?  Peki,  bu tiplerin korkuları mı vardır? Yoksa kaygıları mı? Ya da ehliyetsizlik ve liyakatsizlik, çapsızlık ve kifayetsiz muhterislik hallleri, mesleki yetersizlik ve eksiklerini kapatmaya mı çalışıyorlar? Neden olmasın?

Hz. Mevlana; Bir cümle, yeter sözden anlayana, destan yazsan fark etmez, laftan ve sözden anlamayana, diyor! Hz. Ali (ra); Söz ilaç gibidir;  Azı yaşatır ve çoğu da öldürür, buyurmaktadır! Neymiş efendim! Sözün ve lafın fazlası, ahmak ve sefihlere söylenirmiş! Hem akademisyen olacak ve hem de ahmak ve sefih!

Peki, akademisyen olduğunu iddia eden zübük tipler, ne zamandan beri  niyet okumaya başladı?! Böyle tiplerin akademisyenliği bırakması ve astrolog ya da falcı olmaları, hem kendileri ve hem de ülke adına daha kazançlı ve faydalı olacaktır!

Niyet okumak, kesin delillere dayanmadan ve kulaktan dolma bilgilerle bir kimse hakkında yersiz ithamlarda bulunmaktır!  Kulaktan dolma bilgilerle kişi hakkında ithamda bulunmak, hem yalan ve hem de iftiradır! Peki, bunu yapan eğitimli ve akademisyen olduğunu da iddia eden bir kişiye ne denir? Bilemiyorum!

Niyet okumak,  toplumsal ve bireysel ahlakî yozlaşmaya sebebiyet vermektedir!  Tedavi edilmesi gereken psikolojik hastalıklarından biridir! Niyet okumak, başkasının söz, yazı ve fiillerine, kendi e ön yargı,  düşünce, beklenti ve fikirleri zaviyesinden bakıp ona göre değerlendirmek ve hükümler çıkarmaktır! İnsan gaybı bilemez ve başkasının kalbinden geçene yani niyetine muttali olamaz! Gaybı bilmek, sadece Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’a ait bir özelliktir!

Bir Hintli, hayatında hiç fil görmemiş insanların yaşadığı köye, bir fil getirir ve fili karanlık ahıra koyar!  Ertesi gün, fili köylülere gösterecektir! Fakat meraklı birkaç kişi hayvanı hemen görmek için karanlık ahıra toplanır!  Ancak ahır o kadar karanlıktır ki, fil gözle görülemiyor! Adamlardan hiçbiri de yanlarında mum getirmeyi akıl etmemiştir!  Göz gözü görmeyecek kadar karanlık ahırda, file ellerini sürerek onu tanımaya çalışır!

Birinin eline filin kulağı gelir; Fil, bir oluğa benzer, der!  Başka birinin eline ayağı gelir; Fil, bir direğe benzer, der!  Bir başkası da sırtını ellemiş ve Fil, bir taht gibidir, demiştir! Herkes neresini elledi ise fili ona göre anlatmaya başlar!  Bundan dolayı fili tarifleri de eksik ve farklı farklı olmaktadır!  Filin ayağına dokunanın tarifi doğru, fakat eksiktir! Kulağa dokunanın tarifi de doğrudur fakat o da fili yani bütünü tanımlamak konusunda eksik ve yetersizdir!

Bir haber, yazı ve olaylara sadece kendi dar penceresinden bakarak değerlendirmelerde bulunmak, öncelikle cehalet ve sonra da yanlış bir davranıştır! Eksik, yetersiz ve parça bilgi ile meselenin bütünü hakkında hüküm vermek, kolaycılığına kaçmaktır!  Bu tipler,  fili sadece kulağı veya hortumuyla tarif etmeye çalışan zavallı ve cahil kimselerin durumuna düşecektir!

Hz. Mevlana; Duygu gözü ancak avuca, ancak köpüğe benzer! Avuç bütün fili birden elleyemez ki! Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başka!  Köpüğü bırak da denizin gözüyle bak sen! Köpükler, gece gündüz denizden meydana gelir, onları deniz harekete getirir! Fakat ne şaşılacak şeydir ki, sen köpüğü görüyorsun da denizi görmüyorsun, buyurmaktadır! Anlayana! Anlamak isteyene! Kör ve sağır tabii ki anlamaz ve işitemez! Çünkü MÜHÜRLÜDÜR anlayışı ve KAPALIDIR kulağı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ünver Arşivi