Gelme Artık Neye Yarar
Gazete yazarları arasında özel hayatını ve günlük yaşamını onun kadar okuyucusuyla paylaşan başka kişi olmadı. Coşkulu muydu, hayatı tozpembe mi görüyordu, kendini öyle göstermek mi istiyordu? Karar veremezdim.
Hazcılık ekolünün tipik temsilcisiydi. İçtiği suyu bile dünyanın ulaşılmaz, nadide pınarlarından kendisi için özel getirilmiş olarak anlatan ruh haline sahipti. Basit zevklerin adamıydı.
Gözlemci, dikkatli ve meraklıydı. Bu özellikleri onun ölünceye dek gazetecilik ve köşe yazarlığı yapmasının sebeplerindendi. Henüz 17 yaşında iken spor sayfası hazırlayarak mesleğe adım attı. Ardında binlerce köşe yazısı ve 20’ye yakın kitap bıraktı.
Hıncal Uluç’tan söz ediyorum. Spor dışındaki yazılarının müdavimiydim. Türkçesi sadeydi. Belki iç dünyası da öyleydi. Kelime dağarcığı üç bin civarında diye tahmin ediyorum. (Birçok köşe yazarı iki bin kelimeyle idare ediyor.) Hıncal Uluç’un köşesi dünyaya açıktı. Oysa kendisi dar bir çemberin dışına çıkamadı. Entelektüellikten uzaktı. Bakış açısı birçok meslektaşına göre farklıydı; herkesten ayrı penceresi vardı, olaylara o pencerenin ardından bakardı. Güncelin çamuruna bulanmaktan kurtulamadı. Heyecanı ve yaşam ritmi günlük hayhuy arasında yitip gitti.
Hıncal Uluç, Necip Fazıl’ın bir şiirini, başından geçen bir aşk öyküsüyle (belki de ilk aşkı) harmanlayarak yazdı. Yazıda Necip Fazıl’ı ve şiirini değil, kendisini anlattı. Onun yazılarının öznesi çoğunlukla kendisiydi. Yazı, bir aşk hikayesiydi ve duygusaldı. Yazıyı okuduktan sonra, yıllarca gazetecilik yapan ve köşe yazan birinin, hayatında çok özel bir yeri olan Necip Fazıl ile niye tanışmadığı sorusu aklıma takıldı.
Bu soru sadece Hıncal Uluç için değil, birçok gazeteci ve yazar için de geçerli. Bu durumu, 1960’lardan günümüze kadar gelen bir ayrışmanın sonucu diye düşünüyorum.
Hıncal Uluç, henüz gençliğinin baharında iken şiirlerine hayranlık duyduğu ve bir şiiri hayatının dönüm noktası olan Necip Fazıl ile tanışmayı isteseydi, bu onun için kolay olurdu. Tanışma isteği duymamış olmalı.
Hıncal Uluç’a göre, Necip Fazıl ayrı dünyanın insanıydı. Necip Fazıl’ın dünyası Hıncal Uluç’un uzağındaydı. Merak ettiğini de sanmıyorum. Sığlıktan kastım bu. Necip Fazıl ise Hıncal Uluç’un adını duymamıştır bile. Duymuşsa da yazılarını okumamıştır. İki ayrı dünyanın insanını hatırlamama vesile olan öyküye gelelim.
Hıncal Uluç, bir voleybol maçında oyuncu kızlardan birine aşık oluyor. Kızın bütün maçlarına gidiyor, kızla tanışıyor. Ama bir türlü kıza açılamıyor.
Bir gün üniversite kantininde gazete okurken bir dörtlüğe rast geliyor. Anlatmak istediği her şeyin bu dörtlükte olduğuna inanarak bir kağıda yazıyor. Bütün cesaretini toplayarak kızın yanına gidiyor ve kağıdı hiç konuşmadan kıza verip oradan uzaklaşıyor.
“Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar.”
Ertesi gün kız üniversiteye gelip karşısına dikiliyor. “Bende senden hoşlanıyorum ama hoşlandığım biri daha var. Ne yapmam gerektiğine karar veremiyorum” diyor.
Hıncal Uluç da “seçtiğin ben olursam ara beni” diyor ve bir daha kızın yanına gitmiyor.
Aradan aylar geçiyor, kız gelmiyor. Hıncal Uluç, kıza verdiği şiirin devamının olduğunu öğreniyor. Bir kağıda yazıp cüzdanında saklıyor.
Aylar geçiyor ve aşık olduğu kız bir gün karşısına dikilip “Senden hoşlanıyorum” diyor.
Hıncal Uluç hiçbir şey söylemiyor. Cüzdanından kağıdı çıkartıyor, kıza kağıdı verip oradan uzaklaşıyor.
“Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar.”
Şiir için “konuşma ile susmayı bir araya getirmek” diyen görüşün ender örneği. Hıncal Uluç bu sözün gerçekliğini gençliğinin baharında bizzat kanıtlamış. Bu anıyı 25 Kasım 1995’te köşesinde yazmış.
Bu dörtlükler Necip Fazıl’ın 1937 yılında yazdığı “Beklenen” şiirinden alıntı. Beklenen şiiri, “Çile”nin “Kadın” bölümünde yer alır. Necip Fazıl’ın bir de 1930’da yazdığı “Bekleyen” adlı şiiri var. Son dörtlüğü şöyle:
Ölürsün... Kapanır yollar geriye;/
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim. /
Varılmaz hayale işaret diye, /
Toprağında bir taş olur, beklerim...
Yaşam, bekleyen ile beklenen arasındaki mesafeden başka nedir ki! Yaşam, kararlarımızın karşılığını sunar. “İnsanın Anlam Arayışı” kitabının yazarı, nörolog ve psikiyatr Viktor Emil Frankl “Bir insanın ne olduğunu şartlar değil, kararlar belirler” demiş.
İki ayrı dünya, iki ayrı insan ve bir şiir. Yüreğin bilimi denilen şiirin birleştirici, kavrayıcı yanı bu işte. Bir şiirin, bir gencin kader çizgisini çizecek denli bir kararın sözcülüğünü yapacağı kimin aklına gelirdi? Şiirin yüceliği, ona anlam yükleyen kişinin özüyle belirlenir. Sözün yoğurulmuş halidir şiir.
Hıncal Uluç, Türk basınının en renkli tiplerindendi. Öykünmeciydi, özgünlükten uzaktı. Magazincilikte tek isimdi, işini en iyi yapan kişiydi. Genel yayın yönetmeni olduğu derginin satış rakamıyla hep övündü. Zarfı, mazruftan üstün gören klanın öncülerindendi.
Medyada onun bıraktığı boşluk doldurulmadı. Belki tarzı eskidi, belki o yetkinlikte bir isim bulunamadı. Bir sayfaya yayılan köşenin benzeri artık yok. Köşesinin adı “Hıncal’ın Yeri” idi. Bu yazdıklarımı o çok önce köşesinde kaleme almış ve kendini şöyle anlatmıştı:
Ben "Vatan Kurtaran Aslan" yazar değilim.. Hiç de olmadım.. Ben hayatı yazıyorum. Hıncal'ın Yeri bu.. Siyaset dediğiniz şey de hayatımda ne kadar yer alıyorsa, bu köşeye de o kadar giriyor, eksik, ya da fazla değil.. Gaza gelmem.. Alkışlar da, küfürler de beni ilkelerimden çevirmez. Bilen biliyor zaten.. Bu sözlerim bilmeyenler için..”
Sezen Aksu ve Özdemir Erdoğan düeti olan “Küçük Bir Aşk Masalı” şarkısının söz yazarıydı. Yazı yazara, yazar yazdığına benzemeli. Hıncal Uluç, yazdığına benzeyen bir yalnız adamdı. 20 Kasım 2022’de, 83 yaşında öldü. Dostları bugün Zincirlikuyu’daki kabri başında toplanmıştır. Allah rahmet eylesin.
Not: Prof. Dr. Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek’i “kendi şiirini en iyi okuyan şair” olarak göstermişti. “Beklenen” şiirini Necip Fazıl’ın sesinden dinlemenizi öneririm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.