Para kazandıran cehalet
“Söz, cepten çıkarılıp ortaya konan bir şey değildir Fatihim.”
Ben babamdan böyle öğrendim…
Daha ilk yazımdan söz verdiğim konuya bugün giriyorum. Ölüm var, zulüm var. Görevime son verilebilir, kendi isteğimle de ayrılabilirim veya köşe yazısı yazacak zamanım olmaz. Herkes gibi ben de yarının ne getirip ne götüreceğini bilmiyorum.
“Söz uçar, yazı kalır” derler de benim yazılarım kalır mı, kalmaz mı bilemem. İnternet ortamı sonuçta. Ama siz, “Vaktiyle bir Fatih Talayhan vardı, falanca zaman böyle böyle yazdıydı” diye hatırlarsanız, benim için yeterlidir.
İdeoloji, siyasi parti gibi bağımlılıklardan hazzetmiyorum. Bağımlılığı olandan da mümkün mertebe uzak dururum. Yakın olmam gerektiğinde muhabbet oralara geldiği vakit mevzuyu değiştiririm. Yaklaşık 10 yıldır böyle bir tavrım var.
Bir de son yıllarda hazzetmediğim ‘kişisel gelişim’ mevzusu var. Dedim ya hani ilk yazımın ilk paragrafında “o Şarlolar hakkında da yazacağım” diye. O zamandan beri bana “Kardeş kim bu Şarlolar?”, “Şarlo ne?” gibi sorular yöneltenler oldu.
Şimdi öncelikle; benim için hangi konu olursa olsun, şahıslar önemli değil. Şahısların biri gelir, biri gider. Biri biter öteki başlar. Benim için zihniyet ve ‘zihniyet işgali’ konusu önemli. Dolayısıyla, “falanca kişi şöyle böyle” diye başlayıp uzun uzadıya anlatmak benim tarzım değil. Ama nadiren tarzımın dışına çıktığım da olur.
Kendi aklını, fikrini bir kenara bırakıp, başkalarının söylemlerine göre hareket eden, hayatını ona göre şekillendiren insan her şeyden ve herkesten evvel kendine saygısızlık eder. Kendine saygısı olmayan insandan da kimseye fayda gelmez.
Yaradan bu beyni şapka diye vermemiş. Yakın çevrendekilere “bu hayat benim” diyorsun, gidip senin hayatınla uzaktan yakından alakası olmayan kişileri dinliyorsun.
“Benim doğrularım bunlar” düşüncesi de doğru değil. Başkalarının tecrübeleri de önemli, akıllı insan bundan istifade eder, doğruyu da yanlışı da bulur. Birini dinlerken, yazdıklarını okurken, aynı zamanda aklını da kullanacaksın.
Bu konuyu böyle anlattığım zaman hemen hemen herkesle hemfikir oluyorum. Oluyorum olmaya da bu “Şarlo” dediklerime prim verildiğini de görüyorum.
Abi var ya işte; karakter olarak topluma su sebili kadar faydası olmayıp ‘kişisel gelişim’ adı altında kitap satanlar, “Şarlo” derken onlardan bahsediyorum. Artık kitap satmakla da yetinmiyorlar, sosyal medyadan da ahkam kesiyorlar. Videolar, görseller hazırlıyorlar vesaire. Bir takipçi sayıları var, o biçim yani.
Arkadaş, senin alanında uzmanlığın var mı? Psikolog, psikiyatr falan mısın? Yok.
Sen kurduğun bir cümleyle insanların ruh sağlığını bozabileceğinin farkında mısın? Bal gibi de farkındasın ama akıyor para, milletin sağlığını düşünür müsün hiç, düşünmezsin tabii…
Ahalinin anlaması gereken şey şu, bir örnek üzerinden gideyim: Futbolda bahis soruşturması konusu güncel bir konu. Bu konuyla ilgili gelişmeleri “kahvehane dedikodusu” yapanlardan, “trol sayfalardan” mı takip edersiniz, yoksa soruşturmayı yapan makamdan gelmiş veya gelecek açıklamalarından mı?
“Kahvehane dedikodusu”, “mahalle söylentisi” falan iyi, hoş, güzel muhabbet ama eğer gerçeğin peşindeysen ilgili makam veya makamlardan gelecek açıklamaları takip etmen icap eder.
Bazılarınız bana “Elaleme böyle diyon da peki ya sen?” diye soracak, biliyorum.
Birincisi, ben kimseden para talep etmiyorum. Maddi bir kaygım, beklentim yok. Yeri gelmişken şunu da belirteyim; hasbelkader, birisi veya birileri herhangi bir konuda benim adıma milletimin herhangi bir ferdinden para, yardım falan talep ederse o kişi ya da kişileri tanımadığımı bilin. Benimle aynı soyadı taşıdığını söylese, gösterse bile tanımıyorum.
İkincisi, benim mesleğim gazetecilik. Yani, yazmak benim işim. Hoşunuza gider, gitmez, beğenirsiniz, beğenmezsiniz o ayrı. Paşa gönlünüz bilir.
Sürç-i lisan ettiysem affola. Affetmezseniz de sevildiğiniz güne sayın.
Esenlikler…