Utanmıyoruz Artık
Bir fıkra ile başlayayım bu yazıma.
Çocuğun biri yatağına işermiş. Her işeyişinde de utanırmış.
Ailesi doktora götürmüş tedavi etsin diye.
Doktor, tahlil ve tetkik sonucu kullansın diye reçete yazar. Sonuçları görmek için gün verir.
Doktor ne kadar ilaç değiştirdiyse de çocuğun işemesine çözüm bulamaz.
Sonuçta doktor pes eder. Son olarak çocuğa, “Çocuğum, sen bir de okulunun rehber öğretmenine git. Durumunu ona anlat” önerisinde bulunur.
Aylar sonra doktor tedavi edemediği bu çocukla karşılaşır. Nasıl olduğunu sorar. İyiyim der çocuk. Nasıl iyileştin deyince, çocuk, “Ben iyileşmedim. Yatağıma yine işemeye devam ediyorum. Fakat utanmıyorum artık” diye cevap verir ve yoluna devam eder.
Okulların rehber öğretmenleri alınganlık göstermesin. Adı üzerinde fıkra.
Fıkra da olsa hisse çıkarmak lazım. Çünkü nasıl ki kıssalardan hisse alınsın diye hikayeler anlatılıyorsa fıkralar da güldürürken düşündürsün diye anlatılır.
Gelin bir beyin jimnastiği yapalım. Bu fıkradan bir şeyler çıkarmaya çalışalım.
Rehber öğretmenler, doktorların tedavi edemediği çocuktaki utanma duygusunu yok edip rahatlattıkları için pekala “Biz neymişiz be abi” diyebilirler. Hatta doktorun parayla tedavi edemediği sorunu biz parasız çözdük diye övünebilirler de.
İşin şakası bir tarafa. Tıpkı yatağına işemeye devam eden çocuğun utanmayı terk ettiği gibi bizler de utanmıyoruz artık.
Nasıl ki her şeye şok geçire geçire şok geçirmez olduysak, utana utana, utanmayı da bıraktık.
Eskiden yüz kızartıcı bir şey yapan toplum içine çıkamaz, çıkarsa da başı öne eğik dolaşırdı. Bir müddet sonra ikamet ettiği mahalleyi hatta şehri terk ederek kendisini tanımayan insanlar içerisinde kendisine yeni bir hayat kurmaya çalışırdı. Çünkü suçlu da olsa utanma duygusu vardı. Şimdilerde her türlü yüz kızartıcı eyleme imza atanların yüzü kızarmıyor, kimse onları ayıplamıyor. Hatta helal olsun, ben olsam ben de yaparım deme noktasına geldik.
İçimizde insani bir duygu olan utanmayı hala devam ettiren istisnalar olsa da büyük çoğunluk yüz kızartıcı şeylere tepki bile göstermiyor. Hatta savunuyor. İstisnaları olmakla beraber dün ak dediğine bugün kara diyen, tükürdüğünü yalayan, sık sık U dönüşü yapan siyasetçimiz de utanmıyor, şöhret sahibi iken kırdığı yumurta kırkı geçen de utanmıyor. Sureti haktan görünüp gizli gizli her haltı işleyen de utanmıyor. İkili, üçlü ilişkileri itiraf ederken de utanmıyor. Çalıp çırpan da utanmıyor. Engellilere dağıtılması gereken parayı dağıtmış gibi göstererek cebe indiren de utanmıyor. Çalıştığı yerin parasını boşaltan da utanmıyor. İhalelerden komisyon alan da utanmıyor, fahiş fiyata satan esnaf da utanmıyor. Şimdi böylelerine çok realist davranıyor, bu işi biliyor diyoruz.
Utanma duygusu imandandır sözü de sözde kalmış. Üzüm üzüme baka baka kararır sözü gereğince birbirimize bakarak utanmamayı öğrendik. Utanmayı unutanlar ise ne yapsa yeridir. Çünkü utanmıyorsan dilediğini yapmanın önünde hiçbir engel yok. Kişi Allah’tan korkmuyor, kuldan da utanmıyorsa niye utansın, niye her haltı işlemesin değil mi? Nasılsa ne tepki var ne ses çıkaran. Haliyle herkes işini çıkarmaya bakıyor. Herkes üç maymuna oynuyor.
İnsani bir duygu olan utanmayı yeniden kazanmak istiyorsak, kimsenin yaptığı yanına kâr kalmamalı. Ayıplanmalı, mahalle baskısı uygulanmalı, dışlanmalı, demokratik tepki gösterilmeli. Kırıp döken, zarara uğratan, çalıp çırpan misliyle ödemeli, cezasını en ağır şekilde çekmeli. Kısaca utanmayı bırakanlara had bildirilmeli. Çünkü utanmazlık kokuşmuşluk demektir. Bu kokuşmuşluğun önüne geçilmezse, bu utanmazlık kokusu memleketin her bir yerini kaplar.