Kendimize bazen fazla yükleniyoruz
İnsan bazen kendi kendinin en acımasız eleştirmeni olabiliyor. Başkasının bir kelimeyle geçiştirdiği bir durumu, biz günlerce düşünüp büyütüyoruz.
Sanki içimizde görünmez bir jüri var ve her hareketimizi değerlendirmek için köşede bekliyor. Bir hata yapıyoruz, herkes unutuyor fakat bir tek biz unutmuyoruz. Hatta unutmamakla kalmayıp, üstüne üstüne gidiyoruz: “Nasıl böyle yaptım?”, “Keşke şöyle deseydim”, “Bunu nasıl fark etmedim?” Oysa kimse bizden mükemmel olmamızı beklemiyor.
Çevremizdeki insanların çoğu, bizim kendimize yüklediğimiz kadar sorumluluk bile yüklemiyor. Ama biz yine de en küçük sarsıntıda kendimizi sorgulamaya başlıyoruz. Belki biraz büyürken öğrendiğimiz “hatalı olma korkusu”, belki de her şeyi bir anda başarma çabası.
Bazen de “eğer zorlamazsam hiçbir şey yolunda gitmez” kaygısı. Ama insan en çok kendine yüklenirken yoruluyor. Dışarıdan güçlü görünmeye çalışırken içeride sessizce tükeniyoruz. Kendimizi motive edelim derken aslında kendimize haksızlık ediyoruz.
Oysa biraz durup düşünsek, bu kadar yükü taşımak zorunda değiliz. Bazen yavaşlamak, bazen hata yapmak, bazen hiçbir şey yapmamak bile insana iyi geliyor. Herkesin bir kapasitesi, bir sınırı, bir molaya ihtiyacı var. Ve bunu kabul etmek zayıflık değil; tam tersine cesaret göstergesidir. Çünkü kendine iyi davranmak bir olgunluk, kendini affedebilmek de bir güçtür.
Ve insan, hayatta kendine şefkat göstermeyi öğrendikçe daha sağlam durur. Belki de en büyük başarı, her şeyi mükemmel yapmak değil; kendimize yüklenmeden yaşamayı öğrenmek.
Çünkü en çok biz, kendimize iyi davrandığımızda toparlanıyoruz.