Kompleks Bir Hastalık mı, Aynaya Bakış mı?
Toplum olarak özgüven hakkında uzun uzun konuşabiliriz; ancak onun karşısında yer alan “aşağılık kompleksi” söz konusu olduğunda fikir beyan edilmemesi tercih ediliyor. Çünkü toplum olarak herhangi bir yerde ve herhagi bir zaman diliminde, yetersizlik hissi büyük oranda tadılmıştır. Bu durum, psikiyatrik bir rahatsızlık olarak mı yorumlanır ya da insan ruhunun doğal, hatta gerekli bir parçası mıdır?
Aşağılık kompleksinin adını en çok Alfred Adler’le birlikte anarız. Fakat bu kavramın kökleri, psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un insan ruhuna dair karanlık koridorlarda dolaşan fikirleriyle de sıkı sıkıya bağlıdır. Freud’a göre insan, doğduğu andan itibaren bir eksiklik hissiyle hayata başlar. Bebeklik dönemi, bir tür “tamamlanmamışlık” duygusudur; güçsüzlük, başkalarına bağımlı olma, yetersiz olma düşüncesi… İşte Freud’un oluşturduğu bu ilk çerçeve, aşağılık kompleksinin psikodinamik temelini oluşturur.
Freud, aşağılık kompleksini doğrudan bir hastalık olarak tanımlamaz. Bunun yerine, kişiliğin gelişiminde zaman zaman beliren ve kimi bireylerde çarpıtılarak büyüyen bir “duygulanım örgüsü” olarak görür. İnsan, bu eksiklik hissini aşmak için iki temel düzlemde hareket edebilir: Ya çalışarak, üreterek, ilişkiler içinde bulunarak bu duyguyu dönüştürür; ya da onu bastırır, kamufle eder, yerine “üstünlük maskesi” takar. Bu ikinci yol, Freud’un terminolojisinde bir savunma mekanizmasına, Adler’in terminolojisinde ise açık bir komplekse dönüşür.
Buradaki kritik nokta şu: Aşağılık hissi, tek başına bir ruhsal bozukluk değildir. Ancak bu hissin içselleştirilme biçimi, kronikleşmesi ve kişinin davranışlarını belirleyen bir merceğe dönüşmesi, psikolojinin ilgi alanına girer. Yani kişi, hayatındaki her ilişkiyi “Ben yetersizim” filtresinden geçiriyorsa; başarılarını küçümsüyor, yapamadıklarını evrenselleştiriyor, sürekli onay arıyor, çevresindeki insanlarla yarış halinde olma zorunluluğu hissediyor ve bunun sonucunda kendi değerini minimalize ediyorsa o zaman kompleks bir psikopatolojiye evrilmiş demektir.
İşin ironik tarafı şu ki, aşağılık kompleksi çoğu zaman doğrudan görünmez. Çünkü kişi, Freud’un yansıttığı gibi, yetersizlik duygusunu gizlemek için "üstünlük yanılsamaları" üretebilir. Aşırı başarı hırsı, kibir, saldırganlık, hatta narsistik eğilimler bile aslında dipte yatan bir zayıflık ve özgüvensizlik duygusunun kılıfı olabilir. Yani toplumda ya da kendi çevremizde bazı "güçlü" kişilikler, ruhlarının karanlık bir köşesinde "ben eksiğim" düşüncesiyle boğuşur.
Açıkça belirtmek isterim ki yer aldığım sektörde bununla sıklıkla karşılaşmaktayım. Bireyin kendi ''aşağılık kompleksi'' sonucunda spesifik şekilde saldırgan bir tutum gerçekleştirdiğini gözlemliyorum. Bu kompleksi geliştirmek yerine bundan arınmaya çalışmak, hem bireyin mental sağlığı için hem de sektörde birlik olma adına daha ideal bir boyuta evrilmesi için elzem niteliktedir. Çünkü biz gazeteci olarak öz farkındalığı yüksek ve kendi bünyesindeki problemleri tespit edip bunu çözüme kavuşturabilen bir güruh olmalıyız.