Kendimizi başkalarıyla kıyaslamanın görünmeyen etkileri
Kendimizi başkalarıyla kıyaslamadığımız bir gün var mı acaba? Sosyal medyada gezerken, bir arkadaşımızın terfi aldığını duyduğumuzda ya da birinin hayatı “daha düzgün” görünüyorsa, farkında olmadan içimizden “Ben neden öyle değilim?” diye geçiriyoruz.
Kıyaslamak neredeyse nefes almak kadar doğal bir refleks haline geldi. Aslında kıyaslama, her zaman kötü bir şey değil. Bazen başkalarının yaptıklarından ilham alıyoruz. “O başardıysa ben de yapabilirim” düşüncesi motive edici olabiliyor.
İnsan, etrafına bakarak öğreniyor sonuçta. Ama iş, sürekli kendini ölçüp biçmeye geldiğinde işler karışıyor. Çünkü çoğu zaman sadece sonuca bakıyoruz; o kişinin ne kadar emek verdiğini, nelerden vazgeçtiğini ya da neyle mücadele ettiğini bilmiyoruz. Kıyaslamanın en görünmeyen etkisi, fark ettirmeden iç sesimizi değiştirmesi.
Bir süre sonra “Ben de iyiyim” demek yerine “Ben yeterince iyi değilim” demeye başlıyoruz. Bu düşünce ise yavaş yavaş öz güveni kemiriyor. Üstelik herkesin koşulları, fırsatları, öncelikleri farklıyken kendimizi aynı çizgiye koymak zaten adil değil.
Bir de toplumsal tarafı var bu işin. Her şeyin “yarış” gibi görüldüğü bir dünyada, sanki hep daha fazlasını yapmak zorundaymışız gibi hissediyoruz. Bu da doğal olarak kıyaslamayı besliyor.
Oysa bazen durup kendi yolumuza bakmak, başkalarının gittiği yoldan daha değerli olabilir. Sonuçta kıyaslamak insani bir şey, tamamen yok etmek de mümkün değil. Ama belki de mesele, başkalarına bakarken kendimizi unutmamaktadır.