Konya
Açık
2°
Aksaray
Kapalı
4°
Karaman
Parçalı az bulutlu
4°
Ara
Anadolu'da Bugün Dünya İran ve Suudi Arabistan'ın Bölgesel Güç Mücadelesi

İran ve Suudi Arabistan'ın Bölgesel Güç Mücadelesi

İran ve Suudi Arabistan, bölgesel nüfuzlarını genişletmek amacıyla uzun yıllardır mücadele ediyorlar. Bu mücadele, Bahreyn, Yemen ve Suriye gibi ülkelerde destekledikleri çeşitli gruplar aracılığıyla vekalet savaşlarına dönüşmüştür.

Okunma Süresi: 7 dk

Bölgesel Hakimiyet Savaşı

İran ve Suudi Arabistan arasındaki bölgesel hakimiyet mücadelesi, son yıllarda Bahreyn, Yemen ve Suriye gibi krizlerle daha da şiddetlendi. Her iki ülke, Irak ve Lübnan'da da nüfuzlarını artırmak için mücadele ediyor ve vekilleri aracılığıyla çatışmaları sürdürerek bölgedeki krizleri daha da derinleştiriyor.

1979'daki İran Devrimi öncesinde, her iki ülkede de Batılıların desteklediği monarşiler iktidardaydı ve Tahran ile Riyad arasında iyi ilişkiler vardı. Ancak devrimin ardından, Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin kaçışı sırasında son ziyaretlerinden birini 1978'de Suudi Arabistan'a yapmasına rağmen, iki ülke arasındaki ilişkiler bozuldu.

İran Devrimi

1979 İran Devrimi sonrasında, lider Ayetullah Ruhullah Humeyni'nin ülkeye dönerek iktidarı ele geçirmesinin ardından İran'ın Suudi Arabistan ile ilişkileri bozuldu ve düzelmeyecek şekilde kötüleşti.

Suudi Arabistan, kendisini "Sünni dünyanın lideri" olarak görüyor ve o dönemde İran'da gerçekleşen Şii İslam Devrimi'nin bölgeye yayılmasından endişe duyuyordu. Bu endişede, Humeyni'nin İslam dışı olarak nitelediği bölgedeki monarşilere ve özellikle ABD destekli hükümetlere karşı açık bir tavır alması da etkili oldu.

Gerilimin Tarihsel Arka Planı

İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler, bölgesel istikrar açısından büyük önem taşımaktadır. İki ülke arasında coğrafi, tarihsel, sosyal, dini, siyasal ve ekonomik bağlar bulunmaktadır. Ancak, Pehlevi döneminde rekabet hali hâkim olmuştur. İki ülke arasındaki çekişme, özellikle İran'ın Körfez Ülkeleri'ni yakınlaşmaya çağırması ve Suudi Arabistan'ın İran'da gerçekleşen Şii İslam Devrimi'nden endişe duymasıyla artmıştır.

İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilk diplomatik ilişki, Necid Sultanlığı ile Fars ülkeleri arasında kurulmuştur. Ancak, İran'ın Bahreyn'e karşı tutumu, Suudi Arabistan'ı tedirgin etmiştir. İran Hükümeti, Suudi Arabistan'ın Bahreyn ve BAE'nin iç işlerine karışmayacağına dair Cidde Antlaşması'na itiraz etmiştir. İran, Bahreyn'in kendi topraklarının bir parçası olduğunu iddia etmiş ve Milletler Cemiyeti'ne şikâyette bulunmuştur.

1943 yılına kadar normal seyreden ilişkiler, İranlı bir hacının Mekke'de tutuklanıp idam cezasına çarptırılmasının ardından krize neden olmuştur. Tahran, 1944 yılında diplomatik ilişkileri kestiğini duyurmuş ve ilişkiler 1946 yılına kadar devam etmemiştir. Bu olaylar, iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilimli bir seyir izlemesine neden olmuştur.

22.pngSuudi Arabistan’ın Orta Doğu Politikası

Suudi Arabistan, Orta Doğu bölgesinde stratejik bir konuma sahip olan ve petrol rezervleriyle zenginleşmiş bir ülkedir. Bu nedenle, bölgesel siyasi ve ekonomik istikrarı sağlamak için çeşitli politikalar yürütmektedir.

Suudi Arabistan'ın Orta Doğu politikasının temel özelliklerinden biri, İslam dünyasının liderliğini üstlenme çabasıdır. Bu nedenle, ülke sık sık İslam dünyasındaki sorunlara müdahale etmek için çaba gösterir. Ayrıca, İslam'ın doğru bir şekilde yorumlanmasını savunur ve İslam'ın tüm dünyada yayılmasına yardımcı olmak için çeşitli faaliyetlerde bulunur.

Suudi Arabistan'ın Orta Doğu politikasının bir diğer özelliği, İran ile ilişkileri etrafında şekillenmesidir. Suudi Arabistan ve İran arasındaki husumet, bölgedeki çatışmaların ve gerilimlerin ana kaynaklarından biridir. İki ülke arasındaki rekabet, mezhepsel, etnik, politik ve askeri boyutları da içermektedir.

Suudi Arabistan'ın Orta Doğu politikasının bir diğer hedefi, Arap dünyasının birleşmesidir. Bu nedenle, ülke diğer Arap ülkeleriyle yakın ilişkiler sürdürmeye çalışmaktadır. Suudi Arabistan, diğer Arap ülkeleriyle savunma, güvenlik, ticaret, yatırım ve kültürel alanda işbirliği yaparak, Arap dünyasının güçlü bir birlik haline gelmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

Son olarak, Suudi Arabistan'ın Orta Doğu politikası, Batı ülkeleriyle ilişkileri de kapsamaktadır. Suudi Arabistan, Batı ülkeleriyle ticari ve siyasi ilişkilerini güçlendirmeye çalışırken, aynı zamanda kendi bağımsızlığını korumayı da amaçlar. Bu nedenle, ülke Batı ülkeleriyle işbirliği yaparken, ulusal çıkarlarını her zaman öncelikli tutar.

Genel olarak, Suudi Arabistan'ın Orta Doğu politikası, İslam liderliği, İran ile rekabet, Arap birliği ve Batı ile ilişkiler gibi ana konulara odaklanır. Bu politika, bölgesel istikrarı sağlamak ve ülkenin ulusal çıkarlarını korumak için çeşitli politikalar yürütmeyi amaçlar.

İran’ın Orta Doğu Politikası

İran'ın Orta Doğu politikası, bölgedeki stratejik konumu, tarihi, kültürel ve dini bağları, enerji kaynakları ve diğer faktörler nedeniyle oldukça önemlidir. İran, bölgedeki en büyük ve en etkili ülkelerden biridir ve bu nedenle Orta Doğu politikaları bölgedeki olayları etkiler ve şekillendirir.

İran'ın Orta Doğu politikası, İslam Cumhuriyeti'nin kurulmasından bu yana bir dizi değişim ve evrim geçirdi. İlk yıllarda, İran, komşu ülkelerle daha iyi ilişkiler kurmaya çalıştı ve İslam Devrimi'nin öncülleri olan adalet, özgürlük ve anti-emperyalizm gibi mesajlarını yaymaya çalıştı. Ancak, Irak-Iran Savaşı (1980-1988) ve ABD'nin İran'a uyguladığı yaptırımlar gibi faktörler, İran'ın Orta Doğu politikalarını şekillendirmeye başladı.

Bugün, İran'ın Orta Doğu politikası, nükleer programı, Suriye ve Lübnan'daki etkisi, Irak'taki etkisi ve bölgedeki diğer faktörler etrafında dönmektedir. İran, Suriye'deki iç savaşta Beşşar Esad rejimini desteklemekte ve Lübnan'daki Hizbullah örgütüyle yakın bir ilişki içindedir. Ayrıca, Irak'taki Şii hükümeti desteklemekte ve bu ülkedeki Şii gruplara yardım etmektedir.

İran, aynı zamanda bölgedeki diğer ülkelerle de ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır. İran, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ticari ilişkilerini geliştirmeye çalışmakta, ancak Suudi Arabistan ile ilişkileri gerilimlidir. İran ayrıca, Türkiye ile işbirliğini artırmayı ve Rusya ile yakınlaşmayı da hedeflemektedir.

Sonuç olarak, İran'ın Orta Doğu politikası, bölgedeki stratejik konumunu, tarihi, kültürel ve dini bağlarını, nükleer programını, Suriye ve Lübnan'daki etkisini, Irak'taki etkisini ve diğer faktörleri dikkate alarak şekillenmektedir. İran, diğer Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışmakta ve bölgedeki etkisini artırmaya devam etmektedir.

İran'ın Devrim İhracı Çabaları CIA Raporunda

1980 yılında ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından yayınlanan bir raporda, İran'da iktidarı ele geçiren teokratik yöneticilerin devrimi komşu ülkelere yaymaya çalıştığı belirtilmiştir. Raporda, devrim lideri Ayetullah Humeyni ve Cumhurbaşkanı Beni Sadr'ın İran'ın devrim ihracı konusunda kararlı oldukları ifade edilmiştir.

Bu durum, özellikle bölgedeki müttefikleri arasında en çok Suudi Arabistan'ı endişelendirmiştir. Raporda, İran'ın bölgede daha aktif bir rol oynamasından rahatsız olan ABD'nin bölgedeki müttefiklerinin olduğu belirtilmiştir. Ayrıca raporda, İran'ın bölgedeki ayaklanmalara destek vererek petrol sektöründe grevlere ve sabotajlara neden olabileceği vurgulanmıştır.

İran'ın bölgedeki politikaları genellikle komşuları ve Batılı güçler tarafından eleştirilmiştir. İran, bölgedeki çeşitli gruplara destek vererek etkin bir rol oynamaktadır. Özellikle Şii nüfusun yoğun olduğu Irak, Suriye, Lübnan ve Bahreyn gibi ülkelerde İran'ın desteklediği gruplar etkin bir şekilde faaliyet göstermektedir. İran ayrıca Hamas ve Hizbullah gibi İsrail karşıtı örgütlere de destek vermektedir.

İran'ın bölgedeki etkisi ve politikaları, özellikle bölgedeki diğer güçlerin politikalarıyla çatışmaktadır. Suudi Arabistan, İran'ın bölgedeki etkisini azaltmak için çeşitli adımlar atmaktadır. Bölgedeki gerginlikler ve çatışmalar, İran'ın politikalarının bir sonucu olarak görülmektedir.

33.webp1987 Kanlı Hac Olayı

31 Temmuz 1987'deki "Kanlı Hac" olayları, İran-Suudi Arabistan ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Olaylar, hac ibadeti için Mekke'ye gelen İranlı hacıların, ABD ve İsrail karşıtı sloganlar atmaları ve Suudi güvenlik güçlerinin müdahalesiyle başladı. Bu müdahale sonucunda en az 400 kişi hayatını kaybetti.

İran, olayları "hacılara yönelik katliam" olarak nitelendirirken, Suudi Arabistan ise olayları "ayaklanma" şeklinde tanımladı. Olayların ardından İran'da halkın Suudi Arabistan'a karşı öfkesi yükseldi ve İran lideri Ayetullah Humeyni, Suudi halkına ve Suud hanedanına karşı ayaklanma çağrısında bulundu.

Suudi Arabistan yönetimi ise olaylardan İran'ı sorumlu tuttu ve iki ülke arasındaki ilişkiler ciddi şekilde bozuldu. Suudi Arabistan, İran ile diplomatik ilişkilerini kesti ve sonraki yıllarda İranlıların hac ziyaretine izin vermedi.

Kanlı Hac olayları, İran-Suudi Arabistan ilişkilerinde bir krize neden oldu ve iki ülke arasındaki ilişkiler bugün bile gerginliğini koruyor.

İran ve Suudi Arabistan 7 yıl sonra anlaşmaya vardı! İki ülke arasında tarihi anlaşma

Bu gelişme, İran ile Suudi Arabistan arasındaki gergin ilişkilerin yıllardır devam etmesi nedeniyle önemli bir adımdır. İki ülke arasında özellikle bölgesel çıkarlar nedeniyle süregelen husumet, Orta Doğu'da istikrarsızlığa ve gerilimlere neden olmuştur. Bu anlaşma, iki ülke arasındaki diyalog ve işbirliğinin artması ve bölgedeki istikrara katkı sağlaması açısından önemlidir. Ancak bu adımın gerçekten kalıcı bir şekilde barış ve istikrar getirmesi için daha fazla çaba ve sürekli diyalog gerekmektedir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *