Yolcu Aziz Kaya

Yolcu Aziz Kaya

Yâ Nebî Yâ Resûlallâh

Yâ Nebî Yâ Resûlallâh

Yâ Nebî!

Keşke sen, yeniden doğsan şu zamâna.

Keşke sen, ezilenlerin hakkını zâlimlere karşı tekrâr korusan.

Keşke zenginlerle fakirlerin arasında dengeye vesîle olsan,

Yâ Nebi!

Yeryüzü senin gelişini tekrar tekrâr özledi.

Yeryüzünde yine Ebucehiller, yine zalimoğlu zâlimler türedi.

Yâ Nebi!

Yeryüzün de seni hiç görüp tanımayan, lâkin sanki yüzyıllar öncesine geri gitmiş gibi o kutlu Nebisine biat etmiş gibi, şu yeryüzün de yaşayan senin ümmetlerin vâr.

Yâ Nebi!

Yeryüzü, toprağın suya hasret olup çatlayıpta yarıldığı gibi,

Ademoğlu da senin hasretinden sanki çatladı ve yarılıp paramparça oldu.

Yâ Nebi!

Sen âlemlere son elçi, son Peygamber olarak geldin.

Sen Peygamberler halkasını tamamlamak üzere geldin,

Sen Rabbimizin nurunu bi tamâm eylemek üzere geldin.

Yâ nebi!

Biz senin yeryüzüne geldiğin günü ve haftasını, kutlu gün, mutlu hafta ilan ettik.

Yâ Nebi! Elbette sen ne günlere, ne haftalara, ne aylara, ne de yıllara sığarsın.

Sen sâdece ömre bedel değil alemlere bedelsin.

Yâ Nebi!

Bizler günahkâr kullar olsak da, yanlışlar ve hatalar yapsak da, yine de senin yolundan, senin aşkından vazgeçmeyeceğiz.

Biz ümmetin utanarak ve sıkılarak da olsa senin basıp iz yaptığın, gitmeye gayret yoldan edeceğiz.

Yâ Resûlallâh!

Cihâd-ı ekber deyip işaret ettiğin bu azîz yolda, inşaallâh nefsimizle de mücâdele edeceğiz.

Yâ Nebî!

Sen alemlerimize hoş geldin, sefalar getirdin.

Yâ Nebi!

Senin gelişinle, senin doğuşunla, vâllâhî şu yeryüzünde nice işâretler belirmiş, yeryüzünde nice kerâmetler olmuş, nice olmazlar olmuş.

O işâretleri, o kerâmetleri, o mucizeleri ise şöyle sıralayabiliriz.

İran’da bin yıldan beri sönmeyen ateşler sönmüş, Kisra sarayında 14 sütun yıkılmış, Semeva Vadisi’ni de su basmıştır.

Hz. Amine Annemiz sen doğduğunda doğu ile batının arasını aydınlatan bir nurun, kendisinden çıktığını görmüştür.

Yâ Rasulallah sen temiz bir şekilde doğmuş, ellerini yere koymuş, başını da semâya kaldırmıştın.

Yâ Rasulallah, sen doğarken yetimliği tatmış, küçük yaşta da anasızlığı yaşamıştın.

Sen hayatında hep metânetli, hep ahlaklı hep terbiyeliydin.

Mekke'nin sanki görünmeyen koruyucusu ve bereketiydin sen.

Yâ Nebi!

Çocukluğunda ve dâhî gençliğinde nice anne ve babaların hayran olduğu, âşık olduğu model bir yiğittin yâ Muhammed.

Yâ Nebi!

Sen daha Peygamber olmadan önce, kurduğunuz, Hilful-fudul (Erdemliler) cemiyeti vesilesiyle Mekke’de ister yerli, ister yabancı olsun, zulme uğramış kimse bırakılmayacak diyen o derneğin has idârecilerden biriydin.

Yâ Nebi!

Sen Mekke’nin El Emîni ve en güvenileniydin, Ademoğlunun, insanoğlunun, kendi akrabalarına emânet etmeye korktukları, en kıymetli emanetlerini ve en değerli mücevherlerini ve hazînelerini sana teslim ederlerdi.

Yâ Nebi!

Sen nice kervanlara iyi bir rehber ve tüccar olmuş, kervan sahiplerine ise de bereket yağdırmış idin.

Yâ Nebi!

Hazreti Hatice annemiz de senin nurunu daha gençken keşfetmiş

Sana önce kervanını teslim etmiş daha sonra da hayat arkadaşı olarak, kendisini sana takdim etmiş, lütfen benimle evlenir misin demişti.

Yâ Nebi! Bu kutlu nübüvvete giden yolda en büyük destekçin Hatice Annemiz olmuştu. Evlatlarının hepsi de Hatice Annemizden olmuştu. Kasım, Zeynep, Rukıyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma Abdullah, İbrahim.

Yâ Nebi!

Sen daha Peygamber olmadan aylarca belki de yıllarca Mekke’ye 5 km mesafedeki Hira Dağı’na çıkar ve Kabe’ye bakar uzun uzun tefekkür ederdin.

Sanki sen biz ümmetine, bunu yânî tefekkürü, siz de yapın der gibiydin.

Evet yâ Resulallah!

Belki biz Müslümanların en önemli eksiği tefekkür.

Tefekkür olmayınca belki de okuduklarımızı ve ibadetlerimizi hazmedemiyor ve idrâk edemiyorduk.

Ondandır ki bu yol da yaptığımız ibâdetlerden lezzet alamıyorduk.

Belki biz Müslümanlar, senin sâdece Peygamberliğinden sonraki hâlini değil, bilâkis önceki halini de çok iyi modellemeliyiz.

Belki o vakit, temellerimiz daha sağlam olur, belki o vakit giydiğimiz Müslüman elbiseleri, üzerimiz de hiç iğreti durmaz.

Yâ Nebi!

Biz senden 14 asır sonra gelen ümmetlerindeniz,

Biz senin şefeâtine muhtâcız, bize şefeât et yâ Rasulallah

Yâ Nebi!

Biz Müslümanlar aslında çôk şanslıyız, Hazreti Muhammed Mustafa’ya yânî sanâ ümmet olmuşuz.

Lâkin bu şansımızı çoğu zaman fark edemiyoruz,

Kim bilir belki de bildiğimizi, fark ettiğimizi zan/nediyoruz.

Fakat bilmiyor ve sâdece zan ediyoruz.

Yâ Nebi!

Biz şu günahkâr ümmetlerine şefeât eyleyiver, belki bu şefeatin vesîleyle şu dünyada sana dahâ lâyık ümmetlerden olabiliriz.

Anadolu da Bugün bizler, karartan değil, aydınlatan olmalıyız, hem de Allâh'ın yüce kandilleri olmalıyız.

Anadolu’da Bugün Gazetesi’nin emektarlarını ve değerli okuyucularını cân-ı gönülden selamlıyorum.

"Yâ kandil ol, ya da kandilin yağı ol. Yâ hakîkati yaşa, ya da hakîkati yaşayanı yaşa. Yâ ol, ya da olan ile ol."

"Kandil'dir insân

İnsan doğduğun da içerisine hak nûru konur o nur, insan akil bâli olana kadar kendiliğinden kandil gibi yanar.

İrâde-i cüziyyesini kullanmaya başlayan kişinin tonuna göre, bu nur, yâ nûrun ala nur olur.

Ya da nurunu kendi tercihleriyle söndürür, belki de söndürdükçe söndürür ve kendine çôk ama çôk yazık eder.

Ey Âdem, lütfen tercihlerini tekrâr tekrâr gözden geçir, lütfen nurunu karartanlardan değil, Kandilleştirenlerden ol."

"Kendin de kendini gizleyen insan, sen gizlenilmek için yaratılmadın, sen bir kandilsin hadi kendini örtmeyi bırak."

"Tercihlerinle anını karartıyorsan, boşuna kandil bekleme."

"Hadi artık durma be azîzim, Hazreti Muhammed kandilini hem tenin de hem de ruhunda yâk ve yaratılış sırrına er."

Son sözü efendimizin salavatı şerifesi ile söyleyelim efendim.

"Allâhümme salli Alâ seyyidina Muhammediv ve alâ âlî Seyyidinâ Muhammed."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yolcu Aziz Kaya Arşivi