Şule Taşkıran

Şule Taşkıran

Sihirbazlık

Sihirbazlık

Sizler, bütün misafirleri ağırlayansınız, çocukluğunuzu, gençliğinizi, öfkenizi, aşkınızı, sevincinizi, herşeyi misafir olarak alıyoruz, bir müddet bu duygularla yaşayıp onları misafir olarak ağırlayıp sonra yolcu ediyoruz. misafirler gidiyor ama biz kalıyoruz. Şuan ki hayatımız bilinçaltımızda ne varsa birebir aynısıdır. Siz kendinizi nasıl tanıtıyorsanız siz o sunuzdur çünkü o sizin hayatınızdır.

Kendimizi düşünelim; bir ara çocuktuk, oyunlar oynadık, yeni şeyler öğrendik salıncak İçin kaydırak İçin kavga ettik ağladık sevindik ama sonra çocuklukta bitti bu misafirimizide uğurladık bedenimiz değişti genç olduk yeni duygular, yeni heyecanlar, yeni çabalarımız oldu ama oda gitti. Demek ki; sen tüm misafirleri ağırlayansın, gençliğini, yaşlılığını, sevgini, öfkeni bir müddet senle yaşıyor zamanı gelince misafirliği bitince gidiyor, ama sen duruyorsun .

Bir sıkıntımız oluyor misafiri yolcu ederken ağlıyoruz çünkü onunla özdeşleşmiş oluyoruz onu kendimizin zannediyoruz, düşüncelerimiz geliyor gidiyor 5 yıl önceki düşüncelerimizi şuanda düşünmüyoruz hatta belkide garip geliyor şimdi.

Gelip gidenler duygular, bedenimiz, görünüşümüz, düşünceler misafirlerimiz ama bizler ev sahibiyiz. Evren, ev sahibidir güneş, yıldızlar, ay herşey bu evrenin içindedir çünkü o sonsuz bir boşluktur. İşte gerçek ev sahibi o dur. Diğer herşey misafir.

Bir karabulut yada beyaz bulut geliyor, gidiyor ama evren sabit. İşte bizim hayatımızda böyle hertürlü duygular bedenimize misafir olarak geliyor sonra onu uğurluyoruz. Gençlik, yaşlılık, öfke, aşk sevinç …… hep misafir.

Oda dediğimizde aklımıza duvarlar arasındaki boşluk gelir değilmi? Yani duvarları yada içindeki eşyaları değil çünkü eşyalarda duvarların renginde değişebilir onlar misafirdir ama boşluk gitmez ev sahibidir. Odaya güneş ışığı vurduğunda boşluğu görüyoruz bu kalıcıdır. Ev sahibi biryere gitmez içindekiler değişir. Ev sahibinin ölme ihtimali yoktur, hasta olma, sevinme yada diğer duyguları yaşama ihtimali yoktur çünkü o duygular misafirdir gelir ve gider kalıcı değildir. Bir müddet misafirin problemini çözmek için uğraşırız sonradan onu uğurlarız. Sadece onunla çok özdeşleştiğimiz için onu kendimiz sanırız.

Diyelim zengin bir arkadaş kendini parayla o kadar özdeşleştirmişki para bitince intihar ediyor, yada birine aşık oluyorsun onsuz yaşanmaz sanıyorsun aşkı gidince intihar ediyor oysa bu aşk duygusunda misafir geldi ve gidecek. Üstelik işin kötü tarafı bu düşünceleri bizlere toplum öğretti bize ait değiller, anneler, babalar, öğretmenler, arkadaşlar benimsetti, öğretti bu duyguları bize ve hepsi geçici hepsi misafir.

İçindeki kralı farkedenilirsen o gökyüzü gibi sonsuz olduğunu farkedenilirsen herşeye hak vermeye başlayacaksın ozaman herşeyi kuçaklamaya ve herşeyi elde etmeye başlayacaksın. Kendini sınırlayıp engellersen hizmetçi olursun, sana zulüm gibi gelir hiçbir zaman mutlu olamazsın hayatını kendi düşüncelerinle değilde başkalarının yönlendirmesi ile yaşarsan eğer. O zaman kendini hiç olarak görür.

Eğerki başkalarının düşünceleriyle yaşarsan kendini hiç saymış olup hiçlik tarafını kabul etmiş olursun ve bu hiçliğin hiçbir zaman ölmeyeceğini farkedeceksin nasıl bir şey bu ölemiyorsacçok tatlı birşey değilmi düşünsenize ölme ihtimali yok, boşluğu nasıl yokedeceksin bunun rengi, sesi var mı?

Doğduğun zaman çevre bu çocuk Zeki yada bu çocuk aptal denilirse çocuk kendini ona göre yönlendirir ve denilen gibi Ya aptal ya Zeki olmaya başlar çünkü bunu benimser ve o koskoca okyanusu bir damlanın içine koymaya çalışır öyle bir şey ki arkadaşlar insan 7 sinde neyse 70 de de öyle olurmuş.

Bizler 7 yaşına kadar duyduğumuz herşeyin %88 zihnimizde duruyormuş ve sonra öğrendiklerimizi ispat etmeye çalışıyoruz .

Bir örnek verelim bununla ilgili 7 yaşına geldin ve sana demirden ve kilitli bir elbise yapıldı ve yıllar geçiyor aynı kilitli demir elbise hiç çıkartmıyorsunuz hep üstünüzde sizin bir parçanız haline gelmiş oluyor ve huzursuz mutsuz bile olsanız bunun farkında olmuyorsunuz öyle yaşamaya alışıyorsunuz. Bize verilen rolleri benimsiyoruz sorgulamıyoruz hayat böyle zannediyoruz çevrenin bize verdiği rolü oynamaya devam ediyoruz.

Aslında rolleri kendimiz oluşturmalıyız buna cesaretiniz var mı? Tmm Kendinize bu rolü verebilmek için ? İşte ben buna Sihirbazlık diyorum.

Ne olmak istiyorsan nasıl bir hayat istiyorsan onun rolünü yaparmışız rol yapmayıp istediğimiz şekilde yaşamalıyız Gerçekten yaşarsan bütün evren onu sana getirmek için emrine girer.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Şule Taşkıran Arşivi
SON YAZILAR