Nasıl Düşünemedim?
Nasıl Düşünemedim?
Pek bir şey olamadığım bu hayatta, çok şey olmak istedim. Belediye başkanı, bakan yardımcısı, bakan, vekil, cumhurbaşkanı, teknik direktör, bir yönetim kurulu üyeliği, kamu hakem kurulu üyeliği, parti başkanlığı, milli eğitim müdürü, okul müdürü vs. Ama ne edersiniz ki talihim gülmedi ve hiçbiri nasip olmadı.
Olmak istediğim şeylere bakınca, birbiri ile alakası olmayan makamlara heveslendiğimi düşünebilirsiniz. Hepsinin ortak noktası bir koltuğunun olması. Zaten benim istediğim de bu idi.
Bugünden geriye bakıyorum. İstemediğim ve heveslenmediğim bir koltuk kaldı mı diye. Düşündüm düşündüm. İmdadıma Arap Birliği geldi. Neden bir Arap ülkesinin başında emir, şeyh olmayı düşünmedim? Hay Allah! Nasıl düşünemedim? Bir elim yağda, diğer elim balda olurdu. ABD'ye sırtımı dayayıp sırtım yere gelmezdi. Ülkemin öyle büyük olmasına gerek yoktu. Şöyle üç-beş petrol kuyusu olsa yeterdi. Yap-işlet-götür modeliyle bir Amerikan firmasına kuyuları teslim ederdim. Bana suyunun suyunu verse yeterdi. Çünkü o bile dünyanın parasıdır. Beni, çocuklarımı ve sülalemi beslerdi. Emirliğimin iç ve dış güvenliğini ABD'den aldığım silahlarla korur gibi yapardım. Nasılsa patronum beni petrolüm sayesinde uçan kuştan korurdu. Paramın arta kalanını efendimin bankalarına yatırır, onu ayakta tutardım. Bu arada bilmenizi isterim ki paranın faizini almazdım. Müslüman’ım ne de olsa...Bankama talimat vererek faizini Kızılhaç'a göndermelerini isterdim.
Dünya siyaseti diye bir derdim olmazdı. Daha doğrusu ilgilenmez ve kafamı yormazdım. İçinde yer aldığım, birbirimizle tencere kapak olduğumuz Arap Birliği'nin kararı, benim kararım olurdu. Daha doğrusu bana bu emirliği bahşeden ve güvenliğimi sağlayan, varlık sebebim efendim, ne derse o olurdu. Sair zamanlarda otur derse oturur, kalk derse kalkardım. Şereftir benim için. Efendime karşı boynum kıldan ince olsa da efendimin düşmanlarına karşı özellikle Türkiye'ye karşı aslan kesilirdim. Kim Türkiye'nin karşısında ise ben ve Arap ligim yani biz bedeviler, onların emrine amade olur, yanlarında saf tutardık. Türkiye ile beraber olacağıma Batı'nın çarığını her zaman yeğlerdim. Mecburen ezeli düşman -gibi- göründüğüm İsrail ile birlikte Türkiye'nin hep karşısında olurdum. Hatta zaman zaman "Keşke I.Dünya Savaşında şu Osmanlı'ya arkasından biraz daha vursaydım" diye hayıflanır dururdum. Türkiye kızarmış. Kızsın dursun. Umurumdaydı sanki!
Şu hayal kurduğuna bak, olmayacak duaya amin diyorsun, diyebilirsiniz. Olmaz olmaz demeyin. Bu dünyada olmaz dediğimiz neler olmadı ki... Sonra Arap krallarından neyim eksik. Belki de tek dezavantajım şekil ve şemailim. Ne de olsa saçlarım turuncu. Araplarda bu renge pek rastlanılmaz. Ama bunu da aşardım. Petrol gelirim vardı nasılsa. Durmadan siyaha boyatırdım saçlarımı.
Hasılı gördüğünüz gibi her yönüyle bugünkü Ortadoğu devletçik emirlerini aratmayacak şekilde yeteneklere sahibim. Bir emir olmamam için hiçbir sebep yok. Neden olmasın?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.