Dünyadan Kopuk Dünyalılar
Dünyadan Kopuk Dünyalılar
Dünya, içinde yaşayıp nimetlerinden faydalanmaya çalışan ama dünyayı ve hemcinsi dünyalıları okuyamayan dünyadan kopuk dünyalılarla dolu. Sayılarını bilmiyorum ama şu özelliklere bakarak sayıları hakkında bir kanaate varabilirsiniz. (Belki kendimiz de bunların arasında olabiliriz.)
*Lügatlerinde üretim yoktur. Patenti alınmış, dünyaya servis edecekleri bir ürünleri yoktur. Başkalarının ürettiklerini alıp satan tüketicidirler.
*Çalışma yerine konuşmayı, bol keseden atmayı, hamaset yapmayı, geçmişi kötülemeyi ve geçmişle övünmeyi severler.
*Güçsüzken sesleri çıkmaz. Korkaktırlar. Bu süreçte kendilerini ifade edebilmek için alabildiğine nazik ve kibardırlar. Kavgacı değildirler. Adil, dürüst ve güvenilirdirler. Taşradan merkeze yürümek için ah bizi bir anlasalar, biz göründüğümüz kadar kötü değiliz derler. Merkez bunları kabul edip gücü ele geçirdikleri zaman tüm naziklikleri gider. Alabildiğine saldırganlaşırlar. Asla eleştiriye gelmezler. Kim eleştirmeye kalkarsa vatan hainidir, satılmıştır. Hain ve satılmışların yapacağı tek şey bunlara boyun etmektir. Yaptıklarına ses çıkarmamaktır. Rakiplerine karşı acımasızdırlar. Bunun için her şeyi göze alırlar. Tüm savundukları değerleri ayakları altına alırlar. Çünkü bunlara göre tüm kişi, kurum ve kuruluşlar fethedilmesi ve teslim alınması gereken kişi ve yerlerden ibarettir. Tüm bunları yaparken yine eskisi gibi din, iman, vatan, dürüstlük ve adalet gibi kavramları kullanmaya, dürüst ve âdil görünmeye devam ederler. Çünkü hem buna kendilerini de inandırmışlardır.
*Referansları hep dindir, söylemleri dindir. Dinle yatarlar, dinle kalkarlar. İnsanları sınıflandırırken de dini olup olmadıklarına bakarlar. Dini, emirleri gereğince dört dörtlük yaşayamasalar da birkaç ritüelin dışında dini, emirlerine alıp tepe tepe kullanırlar ve dinden beslenirler. Başka da malzemeleri yoktur. Sanki bir kendileri Müslüman’dır. Bunlarla mücadele etmeye kalkan dinle, dini değerlerle mücadele etmiş gibi kabul edilir.
*Sloganlar ve hamasetlerle yaşarlar. Pek değil, hiç okumazlar. Ayakları hiç yere basmaz. Önyargılıdırlar. İftira atmaktan korkarlar ama iyi birer niyet okuyucusudurlar. Fanatik derecesinde tarafgirdirler. Asıp kesmede üzerlerine yoktur. Sürü psikolojisi ile hareket ederler, algılarla yönetilir, algılarla yaşarlar.
*Akıllarını kullanmazlar. Bir şeye kafa yormazlar. Bir lidere veya şeyhe bağlı olarak yaşarlar. Tüm bildikleri ve savundukları akıllarına yatmasa da lider ya da akıl hocalarının söylemleridir. Hayatları bunları tekrardan ibarettir. Çünkü lider/şeyhin bir bildiği vardır. Bunların tüm yaptığında bir hikmet vardır. Lider/şeyhlerine aşırı bağlıdırlar. Onun bir dediğini iki etmezler. Sözle de olsa onun için ölümü göze alırlar. Yapılan her olumsuz konuşmayı, vuku bulan her olumsuz olayı lider veya şeyhlerine yapılmış, onların hayatına kastedilmiş bir tehlike olarak görürler.
*Kendilerinden başka kimsenin Müslümanlığını beğenmezler.
*Kendi aralarında bitmez tükenmez tartışma Kur'an-sünnet/hadis kavgasıdır. Birbirlerini sapık, kafir, müsteşrik, hurafeci, gelenekçi, indirilmiş ve uydurulmuş din mensubu olarak itham ederler. Tüm bunları "Din kardeşim, aramızdaki bu sorunu bir araya gelip çözelim" demezler. Arkalarında kendilerini destekleyenlere mesaj vermek için uzaktan atış yaparlar. Birbirlerini anlamaya asla yanaşmazlar. Korkak olmasalar ya da ellerine imkan geçse katli vacip deyip birbirlerini öldürmeyi de göze alırlar. Bunu da kendi emelleri için değil, "Allah rızası" için yaparlar.
*Sadaka kültürüne bağlı olarak yaşarlar. Balık tutmayı öğretme yerine balık yemeyi ve yedirmeyi severler. İçlerinde pek azı hariç yapılan sadakanın balık tarafından bilinmesini pek önemserler ve yardım edilen kişinin bunu takdir etmesini, kendilerini sayıp sevmesini beklerler. Fakir fukaranın yaşantısına, ne yiyip ne içeceğine dahi karışırlar. Fakir ama kendisine dikkat etmeyen fakir bir daha yardım yüzü göremez. Yakından uzağa en ihtiyaç sahibi akraba ve komşular tercih edileceği yerde uzaktaki fakiri görüp gözetirler. Çünkü yakındakiler yardımı hak etmiyor bunlara göre. Uzaktakine yardım götürmek için vakıf ve derneklerin çoğu aracı kurumdur. Aynı amaca hizmet eden, aynı yerlere hizmet götüren o kadar yardım kuruluşu var ki saymakla bitmez. Yardım kuruluşlarının yönetim ve başında olanların çoğu da "Ben bu kadar hizmet ettim. Bu hizmetten biraz da başkası nasiplensin” demez. Hizmette sınır yok deyip ömrünün sonuna kadar hayır/hizmet yapmaya devam ederler.
*Özgür bir birey olma yerine kendilerini bir grup ya da camianın içine atarak aidiyet kazanmaya çalışırlar. Camia bunları, bunlar camialarını beslerler. Çoğu zaman bu aidiyet dinlerinin önüne geçer. Bir oy verecekleri zaman bile yukarıdan gelecek talimatla hareket ederler.
*Makam, mevkii, şöhreti ve parayı çok severler. Böyle bir yere gelince de çıktığı yeri beğenmezler, sınıf atlarlar. O makamda durmak daha da yükselmek için takla atılması gerekiyorsa atarlar. Birilerini makamdan el çektirmek isterlerse dedikodu kültürüyle hareket ederler. Birini bir makama getirmek için o kişinin kendilerinden olup olmamasına dikkat ederler. Çünkü kendilerinden olan herkes ehliyet ve liyakat sahibidir. Öyle ya, onlardan olan gelmeyecekse bunca destek niye veriliyor, niçin bedel ödeniyor. Sanki başkası, bunları zamanında bir yerlere getirdi mi?
*Dün ayıplayıp eleştirdikleri ne varsa hepsini fazlasıyla yaparlar. Bunu da çelişki olarak görmezler. Öyle gerekçeler sunarlar ki dudağın uçuklar.
*Dünyayı tanımak, okumak ve anlamak, dünyaya kendilerini anlatmak, evreni keşfetmek, icatlar ortaya koymak gibi bir dertleri yok. Dünya bunları tanısın. İnsan kazanma, insana dokunma gibi de bir dertleri yok. Kendi kendilerine yeterler çünkü. Kendileri çalar, kendileri oynarlar.
*Dünyada bir tek doğru bunlar vardır, en iyi bunlar düşünür, en iyisini bunlar yaparlar.
*Varlıklarını devam ettirmek, söz sahibi olmak için kendilerine mutlaka bir düşman bulurlar. İnsanları bu düşmanla korkuturlar. Bu düşman sayesinde bir ömür boyu ekmek yerler...
Ne de çokmuş dünyadan kopuk yaşayan dünyalıların özelliği! Neyse bu kadarla yetineyim. Kimse kusura bakmasın -katılır veya katılmazsınız, doğrudur ya da yanlıştır- görüp hissettiklerimi okumaya çalıştım. Bu dünyadan olup da savunduklarında samimi olanlara, dedikleriyle yaptıkları örtüşenlere, olup bitenleri dert edinenlere sözüm olmaz. Allah onların yolunu açık etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.