Kavgalar neden çıkar?
Kavgalar, anlaşmazlıklar ya da eskilerin deyimiyle nizahlar neden olur? Kavgalar kesinlikle anlamaktan, anlamamaktan ya da yanlış anlamaktan çıkmaz. Kavgaların bir tek çıkış noktası vardır o da anlamak istememektir. Çünkü anlamak demek değişmek demektir. Değişim ise zor iştir. Değiştim demekle değişim olmaz. Değişim ancak Peygamberde olduğu gibi olur. Dünyada kamu yönetimi alanında güzel bir örnek var ise o da Hz. Peygamberin bu alanda yaptığı devrimdir. Diri diri kız çocuklarını toprağa gömen bir topluluktan, kadını eşitleyen, daha da ilerisi olarak Cenneti ayakları altına verecek bir duruma getirmek kolay olmasa gerekir. Peygamber istişare meclisine eşleri iş kadını Hz. Hatice’yi, ilim kadını Hz. Aişeyi de alarak kadının konumunun diri diri toprağa gömülmek olmadığını göstermiştir. Bu neden ve nasıl olmuştur? Çok basit, anlamak ve anlamanın sonunda meydana çıkan değişim ile olmuştur. Eğer anlamaz ya da anlamak istenmez ise değişmek de gerekmez. Böylece değişmeye gerek kalmadığı için mevcut statü devam eder. Bu durum topluluk içinden gelen değişim ihtiyaçlarının göz ardı edilmesine neden olur. Sonuçta içten içe ısınan toplum patlar. Patlama sonucu hangi yöne evrilir bilinmez ama, eskisinden daha iyi olmayacağı açıktır.
Zira bir baskı, diğer yandan başka bir baskıya zemin hazırlar. Bu nedenle toplumun baskı ile değil, anlaşılmak ile doğru ve istenilen yönde değişime uğrayacağını açıktır. Bu nedenle anlamak / anlaşılmak büyük önem taşımaktadır. Buna iletişim denilmektedir. Bununla ilgili olarak yüzlerce örnek verilebilir. En güzel örneğini de Nasrettin Hoca vermiştir. Kendisinden ödünç olarak ipini isteyen komşusuna hoca, dur bir içeriye bakayım der, sonra gelir, “kusura bakma komşum, ipe un sermişler” der. İşte anlamamak böyle bir şeydir. İnsan anlamak istemediğinde de mutlaka bir bahane bulur, anlamaz. Ya da anlar ama değişmek istemediği için anlamaz. Bunun tipik örneğini yine Peygamberin davranışlarında görmek mümkündür. Peygamberimiz, peygamberliğini ilan ettiğinde, müşrikler biz senin peygamber olduğunu biliyoruz ancak gel bu işten vazgeç ne istersen sana verelim, diyerek, anlıyoruz ama anlamak ve değişmek istemiyoruz, konusuna tipik bir örnektir. İşte değişime direnen, değişmek istemeyen ve ben yaptım oldu, ya da ben bilirim zihniyetli kimseler, ne yaparsanız yapın anlamazlar. Böylece tartışma bir süre sonra kavgaya, kavgalar savaşa dönüşür.
Anlamak istemeyenler bu nedenle CAHİL olarak nitelenir. Bunun alınan eğitimle, öğrenimle bir ilgisi bulunmamaktadır. Mevlâna, "Bir delil ile kırk alimi yendim. Kırk delil ile bir cahili yenemedim" demiştir. Bu durumda cahil bilgi felsefesi kavramlarından TEMELLENDİRMEYİ kullanmaktadır. Temellendirme ise bir bilginin neden doğru ya da yanlış olduğunu açıklamak ve örneklendirmek anlamına gelir. Örneğin Fransız düşünür Rene Descartes'in ''Düşünüyorum, öyleyse varım'' sözü tüme varım yoluyla temellendirmeye örnek gösterilebilir. Bu bakımdan yine Hz. Mevlana’ya sormuşlar “ne bilirsin?” diye, kendimi bilirim, demiştir. Ancak cahil, her şeyi bilir. Çağımızın en büyük hastalığı da bu bence, anlamak istemeyen cahillerin varlığı. Hal böyle olunca çatışma ve savaşlar kaçınılmaz olmaktadır.
Aslında hemen herkes her şeyi görmekte, anlamakta, hatta bilmekte ancak anlamak istememektedir. Bu durum ne yapayım, başka varmı ki değiştireyim konusuna çıkmaktadır. Böylece sorunu yaratanları değiştirme yerine çözümü yine aynı kişiden ya da sistemden beklemeye neden olmaktadır. Bu durum hayatın hemen her alanına yansımakta, insanlar alışkın oldukları davranışlardan vazgeçmemektedir. Dolayısıyla kazıklandığını bile bile aynı mağazaya giden tüketici, kazıklandığından dolayı şikâyet etmektedir. İşte bu ülkemizdeki tipik yanlış davranışlara örnek olarak gösterilebilmektedir. Ya da bile bile LADES kelimesi de burada ortaya çıkmaktadır. Öyle ya anlamak istemeyene ne anlatsan BOŞ…