İklimin Tarımsal Üretim Üzerine Etkisi
Eski dönemlerde, uzmanlar, kışın ya da yazın gelişini iklime bakarak tahmin ederler buna göre tarımsal faaliyetlere hazırlanırlarmış. Bu hazırlık bazen erken olsa da hemen hemen aynı zaman dilimi içinde gerçekleşir, birkaç günlük sapma ya yaşanır ya da yaşanmazmış. Genelde hemen herkesin bir şekilde tarımsal üretimle ilgisi olduğu içinde takvimler buna göre düzenlenir, çiftçilerin deyimine göre anlamlandırılırmış. Günümüzde, miladi takvimin, günleri sayılara, ayları ise sadece resimlere hapsetmesinin çiftçilerin gözlemlerini yok ettiğini düşünmek yanlıştır. Her ne kadar modern şehir yaşamının yoğun ve hızlı trafiği iklimlerin değişimini değiştirmiş görünse de aynı döngü yüzyıllardır yaşanmaktadır. Elbette birçok kimsenin tarımla ilgisi kalmamıştır. Bu nedenle ani iklimsel değişiminler yadırganmakta, hatta felaket, kâbus gibi sözcüklerle adlandırmaktadır. Oysa iklimsel olarak kış, yaz ya da kar, yağmur, tipi gibi adlandırılan döngü, tarımsal bakımdan bereketin simgesi olabilmektedir. Babamdan öğrendiğim kadarıyla bu yıl çok bozyel esiyor, kıtlık olacak demesi, ya da hava bulutlanıyor ancak yağmıyor, aniden ve birdenbire yağacak demesi bunlara örnek teşkil etmektedir.
Aslında Dünya kapalı bir sistemdir. Dolayısıyla bir yıl içinde ne kadar yağış düşeceği bellidir. Ancak insan faaliyetlerinin artması bu döngüde frekans bakımından değişimlere neden olmuştur. Yani mevsim normalleri denilen ve yüzyıllardır inişli çıkışlı olan değişimlerin ortalamadan sapan yağışlar ya da diğer iklim olayları anormal karşılanmaktadır. Hal böyle olunca kış döneminde 18 – 19 0C sıcaklık değerleri garip karşılanabilmekledir. Hatta Konya’da 1971 kışı unutulmayan kışlardan birisinin meydana geldiği bir zaman dilimini de hatırlatır. Resmi rakamlara göre 1971 mart ayında meydana gelen fırtına nedeniyle 67 kişi donarak ölmüştür. O kış gününü hatırlıyorum. Ekmek almak için bakkala zorlukla gitmiş, evden dışarı çıkamamıştık. Şimdi birçok kişi anormal iklim olaylarını küresel ısınma, iklim değişikliği gibi söylemlerle açıklamaya çalışmaktadır. İklimler gerçekten değişiyor mu? Kırsal alanlarda yaşayanlar bilirler, yaşam biçimi hava olaylarına göre şekil alır, duruma göre tarımsal işler ertelenir ya da erken yapılabilirdi. Ancak hiçbir zaman takvime bakarak değil, yüzyılların imbiğinden süzülerek gelen iklim takvimine bakılırdı. Yine babamlardan öğrendiğim kadarıyla hıdrellezden önce sebze fideleri dikilmez, dikilse bile ocak şeklinde tohum ekilirdi. Bugün geçmişten gelen zaman takvimine değil, tarlanın durumuna bakıp erkenden ekim, dikim yapılmakta, erkencilik sağlanmaya çalışılmaktadır. Elbette kullanılan mekanik araç gereçlerin yağmur, kar, tipi dinlemeden motor gücüyle çalışmasının bunda büyük etkisi vardır. Oysa iklim hafızasını asla unutmaz, zamanından önce ekilen-dikilen ürün belki bir yıl zarar görmez ama başka bir zamanda zarar görebilir. Bu durumda öldük, bittik, felaket demenin anlamı yoktur.
Bu söylediklerimden iklimler değişmiyor anlamı çıkmasın, elbette insanların değiştiği gibi iklimler de farklılaştı, tuhaf anlaşılmaz bir hal aldı. Belki de bizler böyle hissediyoruz. Zaman zaman aklıma çocukluğumdaki tarla, bağ bahçe işleri gelir.
Traktörümüz yoktu, sürüm, ekim işlerini kiralayarak, traktörü olanlara yaptırır, ağaçların arasını atımız ile kendimiz sürerdik. O zamanlarda evimizin arkasından çay akar, o akan suyla ekinleri sulardık. Ekinler tırpanlar biçilir, tek bir başak kalmayacak şekilde toplanır, patoz ile çekilerek buğdaylar çuvallara konulurdu. Günümüzde benzer emek sarf edilmediğinden her şey bir makine sistemi içinde değerlendirilmekte, küçücük farklılıklar büyük haber olmaktadır. O dönemlerden günümüze çok büyük bir zaman dilimi geçmiş değil, ölçü bugünün küsuratlı metrik ölçümleri ile değil, daha yuvarlak sayılarla ifade edilirdi. Bunda rızık anlamı olduğu gibi bereket algısı da vardı.
Bugün her yeri betonlaştıran, suni bir ortam yaratan insanın bunu anlaması düşünülemez. AVM adıyla anılan, alışveriş yapılan mekanlarda büyüyen çocukların elbette iklim farkı olarak gördüğü şey dışarı çıktığında atıştıran kar taneleri olacaktır. Oysa gerçekte olan ise elindeki mekanik gücü giderek artıran ve bunu iklime kafa tutma aracı gören anlayıştadır. AVM gibi mekanları süsleyen insan, elindeki güç ile geniş tarım alanlarını da değiştirmek ve süslemek istemektedir. Ancak buna gücü yetmemekte, sonrasında ise hüsrana uğramaktadır.
Her zaman dile getirdiğim iddiamı yine söylüyorum. Sorun iklimde ya da iklimsel değişikliklerde değil, insanın kafasındaki değişimlerdedir. İçinde yaşadığımız dünya 25 milyar insanı besleyecek kapasitededir. Ancak besleyememekte, 800 milyon açlıktan ölmektedir. Neden? Tek nedeni vardır, İSRAF…