Haydar Öztaş

Haydar Öztaş

Hafta Sonlarını Ve Kısa Tatilleri Ermenek’ll Öğrenciler İvriz’de Niçin Sevmezdi

Hafta Sonlarını Ve Kısa Tatilleri Ermenek’ll Öğrenciler İvriz’de Niçin Sevmezdi

İvriz’de yoğun kar yağışı ve verilen kısa tatiller...Tüm öğren­cilerin sevinçle karşıladıkları evlerine gittiği günler.. Çöken sessizlik ve sınıflara mahkûm olan bizler... En güzel günlerimizin ve hislerimin katili kısa tatiller...

Hafta sonları da çoğunlukla buna benzerdi, doğanın canlandığı, hür ve bağımsız dolaştığımız Bahar günlen hariç...Sevilmeye, aile ilişki­lerine en fazla ihtiyaç duyduğunuz- günlerdei ailelerinizden uzak, sizin­le aynı kaderi paylaşan Ermenek’ li arkadaşlar hariç hiç kimseyi bulma şansız yoktu.. Yalnızlığın kâbus gibi üzerinize düştüğü zaman dilimleri... Yaklaşık 12 saatinizi geçirdiğiniz, duvarlarındaki her noktasını ezber­lediğiniz sınıflar ve tahta sıralar... Çoğunlukla öğrencilerin gitmesi sebebi ile sîzlere ayrılmış yatak­hanelerde yatmak ve adet yerini bulsun diye pişirilerek "doldurma usulü-rastgele 10 kişi bir masa­ya" oturarak yediğiniz yemekler... Bakır karavanalarda her masaya verilen 10 kişilik yemeği çoğunlukla masadakien büyük ve güçlünün paylaştırdığı (hakkaniyet ölçülerine riayet eder veya etmez) sizin taba­ğınıza bakır kepçe ile üleşilen yemekler... Ço­ğunlukla büyük sınıflarla aynı masaya oturmamaya çalışırdık, ancak 10 kişi az bir sayı değildi, bir şe­kilde büyük ve iştahlı en az bir abi bizimle yemek yerdi...

Bu zor günlerin geçmesi­ni dört gözle beklerdik...

Hepimizin en büyük bek­lentisi bu tatillerin bitmesi ve Ereğli’denGaybi’ ye doğru giden dolmuş sayılarının artmasıydı. Bu tatil günlerinde bu yoldan Ereğli’ye nadiren dolmuş geçerdi... İstediğiniz zaman ilçeye gitme şansınızda yoktu...Ancak Okulun girişindeki bu yollarda dol­muş seferlerinin artması, ellerinde kendilerinden büyük valizlerle ufukta öğrencilerin görülmeye başlaması, kesinlikle sevinçle karşılanırdı, bizler için.. Kendile­rinden büyük valizleri sürüyerek

İşlik Bölgesi’nin yanındaki girişten arkadaşların tekrar okula dönmele­ri muhteşem olurdu biziler için...Ha­yat yeniden başlardı ıssız okulda... Kar bana çocukluğumdan iyi şeyler hatırlatmıyor, kronik akşam yok­lamaları, eviniz olarak kaldığınız sınıfınız, cebinizde harçlığınız olma­ması, olsa bile alıp yiyebileceğiniz bir kantinin olmamasını, tüm bunları bugün bile kabullenmekte zorlanı­yorum.... Hayat bizler için bu kadar zor olmamalıydı..

Babalarımız para gönderemez­di, para talebi için bizim mektup yazmamız, postaneye gidip mektu­bunuzu teslim etmeniz, ağır aksak işleyen PTT’nin yaklaşık 15-20 günde mektubunuzu Ermenek’ e ulaştırması, oradan köyün arabası o günlerde şehre inmişse (ge­nelde pazartesi ve Cuma günleri yeterli yolcu varsa gidilirdi) mek­tupları alması, ailenize ulaştırması, ailenizin bir yerlerden para bulması ve aynı yolla size göndermeye çalışması gerekiyordu. Bu döngü 30 gün gibi bir zaman alıyordu.

Her şeyin bir çaresi vardı elbette.. Her zaman imece usulü geçerliydi bizde... Kimin harçlığı gelmişse onu paylaşırdık, ancak geri öderken dürüst olmanız gerekirdi.. Aksi tak­dirde kredi musluğunu arkadaşınız kapatırdı.. Bu nedenle Kütüphaneci Naci Abi’mizin ilan listesinde kimle­re para geldiğini hepimiz görürdük. O bizim bankamızdı.. Haftada bir veya 2 gün Ereğli Postanesine gider bizim gönderilerimizi ve para havalelerimizi ve biriken en az üç günlük gazeteyi getirirdi. Nazik bir insandı.. Kütüphanede sıkı bir di­siplin uygulardı. Parası gelen arka­daşa tüm nezaketimizi kullanarak ondan üç beş kuruş koparmaya çalışırdık. Elbette ödünçtü, faizsizdi ve paramız gelince ödenecekti.... Genelde azda olsa bir arkadaşta birazcık para varsa Ereğli’de bir gündüz matinesinde Atlas veya Ceran sinemalarından birinde bir film seyredebilmek en büyük mutluluğumuzdu.. Bazen sinemaya ücretini ödeyerek girmemize rağ­men oturacak yer bulamadığımız da olurdu. Bugün gibi hatırlıyorum, bizim sınıftan birkaç arkadaşla ve Sayın abimiz Dr. Haşan Çalışla Atlas sinemasına film başladıktan biraz sonra girmiştik, yer olmadığı için ara kısma Devletimizin bizlere her üç yılda bir verdiği paltolarımı serip oturmuştuk. Türkan Şoray’ın “Sevemedim Kara Gözlüm" filmini seyretmiştik.. Bugün gibi tüm can­lılığı ile hatırlıyorum... Güzel filmdi.. Türkan Şoray’da güzelliğinin zirve- sindeydi... Balıkçı kıyafetleri ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haydar Öztaş Arşivi
SON YAZILAR