Halis Özdemir

Halis Özdemir

Zeyd İbni Hâlid el-Cühenî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Zeyd İbni Hâlid el-Cühenî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, oruçlu kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiç­bir şey eksilmez.” (Tirmizî, Savm 82. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 44; ibni Mâce, Sıyâm 45)

-Ümmü Umâre el-Ensâriyye radı- yallahu anhâ’dan nakledildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir gün Ümmü Umâre’nin evini teşrif etti. O da hemen Resûl-i Ekrem’e yemek ikram etti. Hz. Peygamber:

- “Buyur, sen de ye!” teklifinde bulundu. Ümmü Umâre:

- Ben oruçluyum, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Oruçlu bir kimsenin yanında ye­mek yiyenler yemeği bitirinceye kadar melekler o oruçluya dua ederler.”

Hz. Peygamber bazan da “Ye­mek yiyenler doyuncaya kadar...” derdi. (Tirmizî, Savm 66. Ayrıca bk. ibni Mâce, Sıyâm 46)

-Enes radıyallahu anh’den nak­ledildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün Sa’d ibni Ubâde’nin yanına geldi. Sa’d derhal bir parça ekmek ve zeytin çıkarıp Resûlullah’a ikram etti. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bunları yedikten sonra ona şöyle dua etti:

“Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de dua­cınız olsun!” (Ebû Dâvûd,

Et’ime 54. Ayrıca bk. ibni Mâce, Sıyâm 45)

Açıklamalar Burada, kendisi oruçlu olsun olmasın, herhangi bir oruçlu kimseyi iftar ettiren kişinin durumu ile ilgili Sevgili Peygamberimiz’in müjdelerini gö­rüyoruz. Birinci hadiste, farz veya nâfile oruç tutan bir kimseyi iftar ettiren insanın, o oruçlu kişi kadar sevap kazanacağı müjdelenmek- tedir. Ayrıca bunun, oruçlunun sevabına ortak olmak anlamına gelmediği, oruçlunun sevabından hiçbir şeyin noksanlaşmayacağı da ifade edilmektedir.

Öte yandan iftar ettirmek deyin­ce mutlaka oruçluyu iyice doyur­mak da anlaşılmamalıdır. Nitekim -ibni Huzeyme’nin Sahih’indeki (III, 192 -193) bir başka rivayetten öğrendiğimize göre- sahâbîler, herkesin bir oruçluyu doyuracak kadar imkân bulamayacağını Hz. Peygamber’e arzetmişler, bunun üzerine Efendimiz, “Allah Teâlâ, bu sevabı, oruçluyu bir hurma veya bir yudum su yahut bir içim süt ile iftar ettirene de verir” bu­yurmuştur. O halde sırf bir oruçlu­yu iftar ettirmek niyetiyle ve elde ne varsa onunla iftar ettirmek, oruçlu kadar sevap kazanmak için yeterli olmaktadır. Bu işte lükse, israfa ve hele gösterişe ve reklama kaçmanın hiçbir anlamı yoktur. Öylesi davranışların veba­linden korkulur.

ikinci hadiste ise, herhangi bir oruçlu kimsenin yanında yemek yenilmesi halinde o oruçlunun kazancı açıklanmaktadır. Yemek yiyenlerin yemekten kalktıkla­rı veya doydukları ana kadar melekler onların yanındaki oruçlu için dua eder, onun bağışlanma­sını dilerler. Meleklerin bu duası, o yemeği oruçlunun ikram etmiş olma şartına bağlı değildir. Yeme­ği oruçlu da ikram etmiş olabilir, yemek yiyenler hep birlike bir başkasının sofrasında da buluna­bilirler. Gerçi hadisimizde yemeği Ümmü Umâre kendisi ikram ediyor ama Peygamber Efendi- miz’in beyanında ifade geneldir. Yani meleklerin duasının, yemeği oruçlu kişinin ikrâm etmiş olma şartına bağlı olduğunu gösteren herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Peygamber Efendimiz’in Ümmü Umâre’ye “Sen de ye!” buyurması, hâne sahi­binin yemeğe iştirak etmesi halinde, misafirin daha rahat bir şekilde yemek yiyece­ğine işaret olsa gerektir. Oruçlu olmak ise, hâne sahibinin yemeğe iştirak etme­mesi için hem mâkul ve meşrû bir mâzeret, hem de yemek sonuna kadar meleklerin duasına muha­tap olmasına sebep teşkil etmek­tedir. O halde oruçlunun gözü önünde yemek yemeyelim diye bir çekimserlik göstermek, ona kazandırılacak sevap açısından doğru değildir.

Üçüncü hadiste ise, bir kimsenin ikram niyetiyle sunmuş olduğu her hangi bir yemeği yedikten sonra, ikram sahibine teşekkür niteliğinde söylenecek söz ve yapılacak dua örneğini görmek­teyiz. Sa’d ibni Ubâde hazretleri cömertliğiyle meşhur bir sahâbî- dir. Kendisini ziyarete gelen Hz. Peygamber’e, o anda evinde bulunan ekmekle zeytin ikrâm etmiştir. Bu, pek tabii ve çok samimi bir ikramdır. Telâşlanma- ya, ne yapacağını şaşırmaya hiç gerek yoktur. Evinde ve elinde olanı ikram etmek kâfidir. Hele misafir, Hz. Peygamber olunca tam bir gönül rahatlığı içinde elde olandan ikram edilebilir. Zira o, durumu çok iyi bilir ve en üstün anlayışı gösterir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, o kıymetli sahâbîsinin ikramını memnuniyet­le kabul buyurmuş ve memnu­niyetini “Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de duacınız olsun” Efendimiz’in bu duası, iyilik ve iyilerin her vesile ile toplumda yaygınlaşmasını temenni etmek demektir. Beşerî ilişkilerde bekle­nen gelişme ve güzelleşmelerin gerçekleşebilmesi için öncelikle dindarlara karşı saygılı olma terbiyesini kazanmak gerekmek­tedir. Kimilerinin ibadet ederek kazandıkları sevabı, kimilerinin de gösterecekleri saygı ve küçük ikramlarla aynen kazanma şansı vardır. Yeterki insan böylesi bir niyete ve nezakete sahip olsun. Hadislerden Öğrendiklerimiz

Oruçlu bir kimseyi iftar ettiren, oruçlunun aldığı kadar sevap kazanır.

Yanında yemek yenilen bir oruçluya melekler yemek sonuna kadar dua ederler.

Misafir, kendisine ikramda bulunan ev sahibine dua ve teşekkür etmelidir.

Sevap kazanmak için sayısız sebep ve imkânlar vardır. Bunlar­dan yararlanmak gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halis Özdemir Arşivi