Halis Özdemir

Halis Özdemir

Sahur Yemeği ile İlgili Hadisler ve Öğrendiklerimiz

Sahur Yemeği ile İlgili Hadisler ve Öğrendiklerimiz

Enes radıyallahu anh’den riva­yet edildiğine göre Resûlullah ^■sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sahur yapı­nız, zira sahurda bolluk-bereket vardır.” (Buhârî, Savm 20; Müslim, Sıyâm 45. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 17; Nesâî, Sıyâm 18,19; ibni Mâce, Sıyâm 22)

-Zeyd ibni Sâbit radıyallahu anh dedi ki: Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte sahur yemeği yedik sonra da sabah namazını kıldık.

Sahur yemeği ile sabah namazı arasında ne kadar zaman geçti? diye soruldu. “ Elli âyet okuyacak kadar” cevabını verdi. (Buhârî, Savm 19; Müslim, Sıyâm 47. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 14; Nesâî, Sıyâm 21,22; ibni Mâce, Sıyâm 23.) -ibni Ömer radıyallahu anhümâ dedi ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in iki müezzini vardı: Bilâl ve ibni Ümmü Mektûm. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bilâl geceleyin erkence ezan okur. Siz ibni Ümmü Mektûm ezan oku- yuncaya kadar yiyip içiniz.” ibni Ömer, “Bu ikisinin arasındaki zaman, biri inip diğeri çıkıncaya kadar geçen vakitten ibaretti” de­miştir. (Buhârî, Ezân 11,13, Şehâdât 11, Savm 17; Müslim, Sıyâm 36-39. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât35; Nesâî, Ezân 9-10; ibni Mâce, Sıyâm 30) -Amr İbnu’l-Âs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bizim orucumuz ile Ehl-i kitabın orucu arasındaki en önemli fark sahur yemeğidir.” (Müslim, Sıyâm 46. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 15; Tirmizî, Savm 17; Nesâî, Sıyâm 27) Açıklamalar

Ramazan orucunun günlük hayatı­mıza kazandırdığı önemli güzellik-

lerden biri de hiç şüphesiz, halkımızın ifadesiyle söy­lersek, sahura kalkmaktır. Bu kalkıştan maksat, “bir yudum su ile de olsa” sahur yapmaktır. Gecenin sonun­da yenilen sahur yemeği­nin “mübarek bir yemek” olduğunu ifade buyuran Peygamber Efendimiz, bi­rinci hadiste görüldüğü gibi, bu yemeği teşvik ve tavsiye etmiştir. Gerekçe olarak da sahura kalkıp yemek yemekte bereket ve bolluk olduğunu bildirmiştir. Tek kelime ile artış demek olan bereket, mümkündür ki, hem seher vaktinin bereketi, hem de sahura kalkan kimsenin yapacağı ibadet, zikir ve diğer güzel işlerin toplamın­dan meydana gelen bir hayır ve se­vap bereketidir. Hatta Peygamber tavsiyesine uymuş olmak da başlı başına bir bereket ve hayır vesile­sidir. Ayrıca, sahurda alınacak gıda­nın, tutulacak oruca yardımcı olması da bir bereket sayılır. Nitekim Hz. Peygamber bir başka hadiste (ibni Mâce, Sıyâm 23; Hâkim, Müsted- rek, 1,425) “Gündüz orucu için sahur yemeğinden, gece namazı için de öğle uykusundan (kaylûle) yararlanın” buyurmuştur. Sahura kalkıp bir şeyler yiyip içmek farz ya da vâcip değildir. Bu konudaki emir tavsiye anlamındadır. Bu sebeple de sahura kalkmak sünnettir. Yani sahura kalkmadan da oruç tutulabi­lir. Ancak, sahur yemeği ile ilgili ha­dislerinde Peygamber Efendimiz’in haber verdiği bereketten nasip alabilmek için kalkıp bir bardak su ile de olsa sahur yapmak lâzımdır. Peki sahur vakti ne zamandır? işte bu soruya da ikinci ve üçüncü hadislerde cevap verilmektedir. Büyük sahâbî Zeyd İbni Sâbit, bir keresinde Hz. Peygamber ile sahur yemeği yediğini ve sonra kalkıp

sabah namazını kıldıklarını haber vermektedir. Onun bu tecrübesini nakleden diğer sahâbî Hz. Enes, kendisine sahur yemeği ile sabah namazı arasında ne kadar zaman geçtiğini sormuş, Zeyd de, ne çok uzun ne de çok kısa âyetlerden olmamak kaydıyla ve mûtedil bir okuyuşla elli âyet okuyacak kadar bir sürenin geçtiğini bildirmiştir. Bunun dört dakikalık bir süre demek olduğuna işaret edilmişse de, günümüzde imsakten 18 dakika sonra sabah namazının ilk vakti girmiş, fecr-i sâdık gerçekleşmiş kabul edilmektedir. Sabah nama­zının efdal olan vakti, imsakten 50 dakika kadar sonradır. Geçmişte bu iki durum (yani sabah namazının ilk ve efdal olan vakti) imsâkiyelerde belirtilirdi. Şimdi ise sadece imsak ve güneşin doğuşu gösterilmek­tedir.

ikinci hadiste, süre tayininde beden hareketlerini esas almanın mümkün olduğu görülmektedir. Aslında Araplar zamanı genellikle “koyun sağımı” süresiyle tahmin ve takdir ederlerdi. Zeyd ibni Sâbit’in bu hadiste sahur yemeği ile sabah namazı arasında geçen zama­nı, âyet okuma (kıraat) süresi ile takdir etmesi, o vaktin ibadet vakti olmasından dolayıdır. Bu bir irfan ve inceliktir.

Üçüncü hadiste, Peygamber Efendimiz’in sahur vakti ile ilgili bir

uygulamasını görmekteyiz, iki müezzininden biri olan Bilâl-i Habeşî, biraz erkence ezan okur, sahura kalkacakları uyandırırdı, ikinci müezzini ibni Ümmü Mektûm ise, sahur vaktinin bitip sabah namazı vaktinin girdiğini ilân etmek için ezan okurdu. Bu ikili uy­gulama, büyük ihtimalle, daha sonraları özellikle memleke­timizde sahura başlama ve bitirme toplarının atılmasına ve bu iki top atımı arasında da ramazan davulu ile müslümanları sahura kaldırma uygulamasına esas teşkil etmiştir. Ancak bu hadiste râvi ibni Ömer’in, “iki müezzinin ezanı arasındaki süre, birinin inip diğerinin çıkacağı kadardı” sözü üzerinde durmak gerekmektedir. Söz doğrudur. Ancak, uygulama farklıdır. Bilindiği gibi Hz. Bilâl, gece vakitlice ezan okuduğu yüksekçe yere çıkar, ezanı okur ve orada oturur, zikir ve dua ederek gökyü­zünü gözetler, şafağın sökmesini beklerdi. Şafak sökmeye başla­yınca iner ve âmâ olan ibni Ümmü Mektûm’a vaktin geldiğini haber verir, o da çıkar hem sahurun bitti­ğini hem de sabah namazı vaktinin girdiğini ilân eden ezanı okurdu. Böylece bu ikisinin ezanı arasında, kalkıp yıkanacak olanların yıkana­cağı, sahur yemeği yiyebileceği ibadet ve zikir yapacakların bunu yerine getirebilecekleri kadar bir süre bulunurdu. Yoksa ibni Ömer’in sözünün zâhirinden anlaşıldığı gibi Bilâl’in inip ibni Ümmü Mektûm’un çıkacağı kadar bir süre -ki bu, iki-üç dakikalık bir süredir- söz konusu değildir.

Bu iki hadisten anlaşıldığına göre sahuru mümkün olduğunca gecik­tirmek, maksada daha uygundur. Zaten bilindiği gibi Resûl-i Ekrem Efendimiz, ümmetine en kolay gelecek uygulamaları yeğler ve tavsiye ederdi. Şimdi bir düşünelim; hiç sahur yapmasaydı, şüphesiz bu, müslümanlara zor gelirdi. Özellikle yaz mevsimi gibi uzun günlerde oruç tutmakta son derece zorluk çekilirdi. Yine gecenin yarısında sa­hur yapacak ve yaptıracak olsaydı, bu da beklenen kolaylığı sağlamaz ve uyku severlere o saatte kalk­mak çok zor gelirdi. Netice itibariyle sahurun tamamen terkine sebep olabilirdi. O halde bu durumları dik­kate alarak, sünnetteki uygulamaya uyum sağlamış olmak bakımından sahur yemeğini son vaktine kadar geciktirmek uygun olur.

Dördüncü hadis, sahur yemeği uy­gulamasının ümmet-i Muhammed’e has bir özellik olduğunu belirle­mektedir. Ehl-i kitap yani yahudi ve hıristiyanlar ile biz müslümanların oruçları arasında bir çeşit alâmet-i fârika, sahur sünnetidir. Böyle olunca, sahura kalkıp bir yudum su ile de olsa sahur yapmak ayrıca bir önem kazanmaktadır. Sahurun fazi­letinin bir yönü de onun müslüman­lara has olmasıdır. Sahura kalkmak, bu açıdan bakıldığı zaman bize tanınmış olan bu ruhsata, bu bere­ketli nimete şükür anlamı taşır.

Hadislerden Öğrendiklerimiz

Ramazan gecelerinde sahura kalkıp bir şeyler yiyip içmek sün­nettir.
Sahur, ümmet-i Muhammed’in özelliklerindendir.
Sahur yemeğini sabah namazı vaktine kadar geciktirmek, maksa­da daha uygundur.
Sahur yemeği, geçmiş ümmet­lerin orucu ile bizim orucumuz arasındaki en önemli farklılıktır.
Sahur yemeği, Islâm dininin ko­laylaştırılmış olduğunu gösterir.
Sünnet-i seniyyeye uymak başlı başına bir berekettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halis Özdemir Arşivi