Halis Özdemir

Halis Özdemir

Pazartesi Hadisimiz

Pazartesi Hadisimiz

Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdede şu duayı çok okurdu:

“Sübhâneke’llâhümme rabbenâ ve bi-hamdik. Allâhümm’ağfir lî: Allahım! Yüce Rabbimiz! Seni ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve sana hamdederim. Allahım! Beni bağışla.

(Buhârî, Ezân 123, 139; Megâzî 5, Tefsîru sûre (110), 1; Müslim, Salât 217. Ayrıca bk. Müslim, Salât 218-220; Ebû Dâvûd, Salât 148, 151; Nesâî, Tatbîk, 64, 65)

Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdede iken:

“Sübbûhün kuddûsün Rabbü’l-melâiketi ve’r-rûh: Allahım! Sen ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tamamıyla münezzehsin. Sen bütün kusurlardan ve noksanlardan tamamıyla arınmışsın, mukaddessin. Sen meleklerin ve Rûh’un Rabbisin” derdi.

(Müslim, Salât 223. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 147; Nesâî, Tatbîk 11, 75)

İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

“Rükûda âlemlerin Rabbine tâzim ediniz. Secdede ise dua etmeye çalışınız; çünkü oradaki duanızın kabul olma şansı daha fazladır.”

(Müslim, Salât 207. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 8, 62)  

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!”

(Müslim, Salât 215. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148;  Nesâî, Tatbîk 78)

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem secdede şöyle dua ederdi:

“Allâhümmağfirlî zenbî küllehû, dikkahû ve cillehû, ve evvelehû ve âhirehû, ve alâniyetehû ve sirrehû: Allahım! Günahımın hepsini, küçüğünü, büyüğünü, öncesini, sonrasını, açığını, gizlisini bana bağışla!

(Müslim, Salât 219. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148)

Açıklamalar 

Yukarıdaki hadislerde rükû ve secde halinin önemi belirtilmekte ve kulun Rabbine en yakın olduğu bu iki samimi durumun nasıl değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Önce rükû ve secde halinin önemini açıklayalım. Peygamber Efendimiz “Rükûda âlemlerin Rabbi’ne tâzim edin” buyurmak suretiyle bu halin Allah’ı yüceltmeye ve O’na kulluğunu arzetmeye en uygun durum olduğunu söylemektedir. İşte bunun için biz, yine Efendimiz’in öğrettiği şekilde, Sübhâne rabbiye’l-azîm: Ben ulu Rabbimi O’nun ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim” diyerek Cenâb-ı Hakk’a saygımızı arzederiz. 

Aynı hadisin devamında Resûl-i Muhterem Efendimiz, “Secdede iken dua etmeye çalışınız; çünkü oradaki duanızın kabul olma şansı daha fazladır” buyurmaktadır. Zira secde hali, insanın benliğini, gururunu bir yana attığını, kendi hiçliğini farkettiğini, Allah’tan başka tapacak tanrı bulunmadığını kabul ettiğini ve bütün samimiyetiyle Rabbi’nin kudretine teslim olduğunu gösteren bir haldir. Resûl-i Ekrem Efendimiz “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir” buyururken, insanın secdedeki bu samimi tavrını kastetmiştir. Kulun bu mütevâzi haliyle kudretli Rabbinin rahmetini, merhametini daha kolay kazanacağını düşündüğü için de “Secdede çok dua etmeye bakın!” buyurmuştur.

 Secde halinin kulu Rabbine yaklaştırmasının bir de tarihî yönü vardır. Kur'ân-ı Kerîm’de anlatıldığı üzere, Allah Teâlâ Âdem aleyhisselâm’ı yarattığı zaman meleklere, “Âdem’e secde edin!”diye emretmişti. O zaman bütün melekler secde ettiği halde İblis kibirlendiği için secde etmemiş ve böylece Allah’ın rahmetini kaybederek kâfirlerden olmuştu [Bakara sûresi (2), 34]. İnsan Cenâb-ı Hakk’ın yüce huzurunda alnını yere koyup secde etmek suretiyle “Rabbim, ben senin yüceliğini kabul ediyorum. Senin emrine uyarak huzurunda secde ediyorum. Ben şeytanın yanında değil, meleklerin safında yer almak istiyorum. Benim kulluğumu kabul et” diye Rabbine niyâz etmektedir. Secde halini değerli kılan kulun işte bu samimiyetidir. İnsan, Rabbine yakın olduğu halleri ve zamanları iyi bilmeli ve bunları, Efendimiz’in tavsiye buyurduğu gibi, dua ederek değerlendirmelidir. Burada, ilgisi sebebiyle, kulun Rabbine en yakın olduğu bir diğer zamanı daha belirtelim. Peygamber aleyhisselâm’ın haber verdiğine göre gecenin son üçte biri, yani teheccüd namazlarının kılındığı seher vakti, kulun, Rabbinin rahmetine yakın olduğu zamandır (Tirmizî, Daavât 118; Nesâî, Mevâkît 35). Bu zamanların kıymetini iyi bilmelidir.

Resûlullah Efendimiz’in rükû ve secde halini zikir ve dua ile değerlendirmemizi emrettiği görülmektedir. Kendisi de Kur'ân-ı Kerîm’de birçok âyette geçen “fesebbih (veya ve sebbihbi hamdi rabbike: Rabbini hamd ile tesbih et” [meselâ bk. Hicr sûresi (15), 98; Tâhâ sûresi (20), 130; Kâf sûresi (50), 39]  emirlerine uyarak rükû ve secde hallerinde Rabbini hamd ile tesbih etmiştir. 

Yine Kur'ân-ı Kerîm’de pek çok örneği bulunan “Rabbi’ğfirlî:Rabbim beni bağışla” [meselâ bk. A‘râf sûresi (7) 151; Sâd sûresi (38), 35) şeklindeki emirlere uyarak secde ederken Allah’tan af ve bağışlanma dilemiştir. Resûlullah Efendimiz’in kendisi zaten bağışlandığına göre, bu niyazlarıyla ümmetinin bağışlanmasını dilemiş olmalıdır. Böylece o, bize, Allah’tan nasıl af dileyeceğimizi de öğretmiştir. Bizim rükûda söylediğimiz “sübhâne rabbiye’l-azîm” zikri ile secdede söylediğimiz “sübhâne rabbiye’l-a‘lâ: Ben yüce Rabbimi O’nun ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim”zikrini de yine Resûl-i Ekrem Efendimiz öğretmiştir (Ebû Dâvûd, Salât 147; Tirmizî, Mevâkît 79; Nesâî, İftitâh 77, Tatbîk 74; İbni Mâce, İkâme 179). Rükû ve secdede her ihtiyacın Cenâb-ı Hakk’a arzedilebileceği anlaşılmaktadır. Her iki halde de Peygamber aleyhisselâm’ın öğrettiği dua ve zikirler okunmalıdır. Hele nâfile namazlarda insan bu dua ve zikirleri beş, yedi, hatta on ve on bir defa söyleyebilir.  

Hadiste geçen sübbûh ve kuddûs kelimeleri Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarıdır. Şânına yakışmayan sıfatlardan O’nun münezzeh olduğunu en mükemmel şekilde ifade edebilmek için mübalağa sîgası kullanılmıştır. “Sen rûhun Rabbisin” ifadesindeki “rûh”un Cebrâil aleyhisselâm olması ihtimali daha fazladır. Bazı açıklamalara göre Rûh,  pek üstün özelliklere ve yeteneklere sahip büyük bir melektir. Bazı âlimler Ruh kelimesiyle meleklerin de göremediği bazı varlıkların anlatıldığını ileri sürmüşlerdir. Meleklerin ve Rûh’un Rabbi ifadesiyle, onların en itaatkâr ve Allah Teâlâ’ya devamlı ibadet eden varlıklar olduğuna işaret buyurulduğu anlaşılmaktadır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halis Özdemir Arşivi
SON YAZILAR