ÇARŞAMBA HADİSİMİZ
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”
(Müslim, Îmân 93. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 131; Tirmizî, İsti‘zân 1; İbni Mâce, Mukaddime 6, Edeb 11)
Açıklamalar
Cennete sadece mü’min olanların gireceği Kur’an’ın bize öğrettiği en önemli itikâdî gerçeklerden biridir. Kur’an’dan öğrendiğimiz bir başka gerçek, Cenâb-ı Hakk’ın bu hususu peygamberleri vasıtasıyla bütün insanlara bildirmiş olmasıdır. Her peygamberin ümmeti içinde mü’min olanlar vardır. Mü’min denilince sadece Efendimiz’in ümmetine mensup olanlar anlaşılmaz. Her toplumun içinde, o topluma gönderilen peygambere inanan insanlar olmuştur. Bunların her biri mü’min diye adlandırılır. Ancak Resûl-i Ekrem’in İslâm dinini tebliğinden sonra mü’min kelimesi sadece müslümanları ifade eder olmuştur. Çünkü yegane hak din İslâm olup, bunun dışındaki dinlerin gerçek din ve Allah’ın hoşnut olduğu din kabul edilmeyeceği Kur’an’da açıkça beyan edilmiştir. Hz. Âdem aleyhi’s-selâm’dan Resûl-i Ekrem Efendimiz’e kadar gelip geçmiş bütün peygamberler aynı ilâhî esasları ve itikâdî prensipleri tebliğ etmişlerdir. Cennet, kâfirlere haram kılınmıştır.“Cehennem halkı, cennet halkına: Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimize dökün (ne olur)! diye seslendiler. Onlar da dediler ki: Allah, bu ikisini kâfirlere haram kılmıştır” [A’râf sûresi (7), 50] gibi âyetler bu gerçeği açıkça bildirir.
Mü’minler birbirinin kardeşidir. Bu kardeşlik, neseb kardeşliğinden daha önde kabul edilir. Bir anne ve babadan olan kardeşler nasıl birbirlerini severler ve himâye ederlerse, din kardeşi olan mü’minlerin de birbirlerini aynı şekilde Allah için sevmeleri ve himâye etmeleri gerekir. Sevgi, kuru bir sözden ibaret değildir. Seven ile sevilen arasındaki dostluk ve kardeşliğin pek çok gerekleri vardır. Sevginin bu gerekleri ihtiyârî olmayıp yerine getirilmesi zorunlu şeylerdir. Bunlar, farz, vâcib veya sünnet ya da müstehap cinsinden şeyler olabilir. Dolayısıyla, mü’minlerin birbirlerine karşı yerine getirmeleri gereken vazifeler bu sevginin temelini oluşturur. Din kardeşlerine karşı görevlerini yapmayanlar sevginin gereklerini yerine getirmemiş, bu yüzden kâmil bir mü’min olma vasfını elde edememiş olurlar. İşte mü’minlerin karşılıklı selâmlaşmaları, özellikle aralarında selâmı yaymaları bu sevginin sebeplerinden biridir. Çünkü selâm, barışıklığın, dostluğun, karşılıklı konuşmaya ve anlaşmaya hazır oluşun ilk göstergesidir; böyle değilse bile gerçekte böyle olması gerektiğini çağrıştırır. Bu hadisten hareketle, büyük muhaddis Tîbî’nin de ifade ettiği gibi, selâmı yaymak sevginin sebebi, sevgi îmânın kemâlinin ve i’lâ-i kelimetullâhın yani Allah’ın dînini her şeyin üstünde tutmanın ve onu bütün yeryüzüne hâkim kılmak için var gücüyle çalışmanın sebebidir ki, bu gerçek mü’minliktir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Cennete mü’min olanlardan başkası giremeyecektir. Her peygamberin ümmeti içinde mü’min olup, cennete girecekler vardır. Ancak İslâm’dan sonra diğer dinlerin hükmü ortadan kalkmıştır.
2. Mü’minlerin birbirlerini sevmeleri dînî bir mecburiyettir. Karşılıklı sevgi gerçekleşmeden kâmil mü’min olunamaz.
3. Sevgi, kuru bir sözden ibaret olmayıp gerekleri vardır. Sevginin gerekleri mü’minler arasında yerine getirilmesi icab eden vazifeleri hakkıyla yapmaktır.
4. Mü’minlerin aralarında selâmı yaygın hale getirmeleri sevginin önde gelen sebeplerinden biridir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.