Fatih Özer

Fatih Özer

Ve hiç bir gün bir öncekinin aynısı değil...

Ve hiç bir gün bir öncekinin aynısı değil...

Sevgili Okur;

Sizler de fark ettiniz mi bilmem?

Millet olarak ne kadar çok dedikodu yapar olduk!

Kadını – erkeği, yaşlısı – genci ile durup dinlenmeden birileri diğerlerini konuşuyor, onları eleştiriyor, kınıyor, yerden yere vuruyor ve acımasızca yargılıyor!

Kimsenin kendine baktığı yok!

Oysa atalar ne güzel söylemiş “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” diye...

Ancak nerede devrin insanında o nezaketli bakış açısı…

Bizler öylesine kabalaştık, öylesine fitne fücur olduk ki dostlarım;

Adeta şeytanla el ele verip her gün onlarca insanı çekiştiriyor, insafsızca yargılıyor ve infaz ediyoruz…

Ruhlarımızı esir alan bu garabet örtüsü, bu çıkmaz yol bizleri helak a sürüklüyor da farkında değiliz.

Ne acı, ne trajik bir durumdur ki artık aramızda nezaketten, hoş görüden eser kalmadı

Nezaketin ne olduğu dahi unutuluverdi.

Oysa nezaket ne güzel bir kaftandı giyen herkese çok yakışırdı!

Ey okur can okur nezaket sadece insana yakışır zira sadece Ademoğluna mahsustur!

Oysa bizler metropol yaşam tarzının ruhlarımızı yok edip birer mankurta dönüştürdüğü zavallı şehir insanları; nezaketi, hatır, gönül ve muhabbeti kuru gürültüye kurban verdik…

Ve dostlar biz androitlerin dünyasında ne kadar kabalaşırsanız, ne kadar çirkin söz söylerseniz, ne kadar belden aşağı söz ederseniz o kadar çok itibar görüp alkışlanıyorsunuz.

İşte ey okur böylesine garip bir çağda yaşıyoruz vesselam.

Çelişkilerle, tuhaflıklarla anlamsızlıklarla dolu ve her türlü çirkinliğin baş tacı edildiği kıyamet alameti bir çağ bu erenler.

Böylesine çarpıklıklar içinde ömrü tamamlama gayretimizle günü kurtaracağız diye yırtınırken dostlarım Koca Yunus’un

“Günler gelip geçmekteler

Kuşlar gibi uçmaktalar” dizleri takılıyor aklıma ve gerçek manada zaman hızla akıp gitmekte olduğunu ve bizlerin içi boşaltılmış hayatları yaşamayı sürdürüyoruz…

Zaman öyle çabuk, öyle acımasızca geçiyor ki hiç birimiz farkına bile varmıyoruz bu gidişin.

Sel sularının hoyratlığında önüne katıp götürürken bizleri zaman; duygularımızı fikrimizi, zikrimizi, yaptıklarımızı, yapmadıklarımızı, hayallerimizi sadece bakıp kalıyoruz ardından…

En kötüsü de dostlar giden hiç bir şey geri gelmiyor!

Dünler bir daha yaşanamıyor.

Ve hiç bir gün bir öncekinin aynısı değil.

Belki gidilen yollar aynı fakat emin olun bizler aynı biz değiliz;

Bedenlerimiz aynı değil,

Ruhlarımız aynı değil,

Hislerimiz aynı değil,

Dostlarımız aynı dostlar değil,

Şehir aynı şehir değil!

Değişiyor her şey!

Hayatımızda yüzlerce mevsim her an değişiyor lakin bütün bu değişiklikler sürekli bizden bir şeyler alıp götürüyor.

Bütün güzel hasletlerimiz yok oluyor sessiz sedasız!

Ve bizler gidenlerin yerine yenilerini koyamıyoruz erenler…

Kadın, erkek, yaşlı, genç ve çocuk demeden herkes birbirine öyle çok kaba ölçüsüz ki!

Sözde dindar, mütedeyyin insan sayısı artıyormuş gibi görünmekte dostlarım;

Lakin bu insanların tutum ve davranışlarında kendini göstermiyorsa,

Moral değerlerde ciddi bir aşınma varsa,

Riyakârlık - iki yüzlülük tavan yapmışsa,

Dedikodu hastalığı devasız bir noktaya ulaşmışsa eğri oturup doğru konuşmakta yarar var kanaatindeyim…

Bu gidiş doğruya, güzele yönelmiş bir gidiş değil…

Ademoğlu sokakta, çarşıda, iş yerlerinde, okulda, hastanede, evde ve camilerde pimi çekilmiş her an patlamaya hazır bomba gibi dolaşmakta.

Yeter ki çatacak birilerini bulsun, anında incir kabuğunu doldurmayan meseleler yüzünden öylesine şiddetli kavgalar ediliyor ki aklınız durur.

Hatta öylesine gözü dönüyor ki, hiç tereddüt etmeden on dakika önce birlikte yemek yediği arkadaşını çekip vurabiliyor.

Hiç uğruna katil oluyor yani…

İşte bütün bu kör dövüşü içinden sıyrılıp bir analiz yapacak olursak ey okur;

Ben fakire göre kavgalar önce evlerde başlamakta…

Sonra sokaklara, caddelere ve bütün yaşamımıza girip, sirayet etmekte…

Menfaat, bencillik, bana necilik, hamlık, çirkinlik artık her yerde.

Rengârenk, ışıl ışıl kıyafetler içinde solmuş ve ölmüş cesetler gibiyiz adeta.

Bu yok oluş bedenlerimizi oradan oraya sürüklerken içimizdeki hayat ve insanlık ışıkları bir bir sönmekte…

Hiç kimse kendisini de başkalarını da kandırmasın!

Ne kadının ne de erkeğin hal ve tavırları artık iç açıcı değil.

Sokak ortasında ağız dolusu küfürde erkeklere rahmet okutan kadınlardan tutunuz,

En olmadık yerlerde kadına saygısız ve nezaketsizlikte gerçekten de ölçüyü kaçıran erkeklere varıncaya kadar tuhaf ve acımasız bir dünyanın gerçekleriyle karşı karşıyayız artık!

Bütün bu iç burkucu tablo içinden sıyrılıp herkesin birbirine hürmet ettiği, moral değerlerin her şeyin önüne konulduğu bir dünya için hep birlikte mücadele vermeliyiz.

Zira bütün kör dövüşünün içinde bütün değerlerimizi kaybettiğimiz gibi, insani taraflarımızın da öldüğünün farkında olmayacak kadar derin bir uykudayız.

Gelin hep birlikte uyanalım bu gaflet uykusundan!

Dedikoduyla, harislikle, karnı darlıkla, arsız, edepsiz, utanmaz ruh halleri ile özellikle de kaba kuvvetle bir yerlere varamayacağımızı anlayıp; dürüstlüğü, güler yüz ve tatlı dili, hoş görüyü, nezaketi hayatımıza gaye edinelim…

Sözün özü güzel bakıp, güzel görelim!

Yüreklerimizi Allah sevgisi, peygamber aşkı ile doldurup, attığımız her adımda, kurduğumuz her cümlede, seçtiğimiz her sözcükte, aldığımız her nefeste bunun sorumluluğunu duyalım…

Kanaatim odur ki ancak bu şekilde felaha ereriz ey okur…

Yüce Yaradan bizleri nefsin kötülüklerinden koruyup, kurtuluşa erenlerden eylesin…

Selam ve muhabbetle ey okur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatih Özer Arşivi