Ecevit ve Erdoğan
21.yüzyılın ilk çeyreğini neredeyse bitiriyoruz. Artık bilgiye ulaşmanın hiçbir zorluğu kalmadı. Her konuda bilgiye o kadar çabuk ulaşıyoruz ki artık cehalet için mazeret üretme şansımız yok. Geldiğimiz noktada tamamen vicdanımızın algısıyla baş başayız. Yani cehalet için mazeret buluyorsak bu sadece vicdanımızın insani vazifesini yerine getirmediğindendir.
Olayı biraz somutlaştıralım. Eğer bir olayı bizden biri yaparsa farklı, karşı taraftan biri yaparsa farklı olarak yorumluyorsak işte o zaman vicdanımı insani görevini yerine getirmiyordun Bana göre günümüzdeki en büyük cehalet budur.
Şimdi bunu bir örnekle anlatayım. Yıllardır Ecevit Hükümetleri döneminde, ülkenin, ekonomik manada sıkıntılar yaşadığı konuşulur. Bunda gerçeklik payı da vardır. Rahmetli Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit (Allah rahmet etsin mekânı cennet olsun) 1970’li yıllardan itibaren 4 defa başbakanlık yaptı. Her seferinde de ABD ve emperyalizmle ters düştü. ABD Kıbrıs’a çıkartmaya karşı çıktı;
Ecevit Kıbrıs Barış Harekâtını yaptı. ABD haşhaş ekmeye karşı çıktı; Ecevit haşhaş ekimini yaptı. ABD, Irak’a harekât yapmak istedi; Ecevit karşı çıktı. Ve bu olayların sonucunda her seferinde Türkiye ABD ambargosuyla karşılaştı ve de tabii ki ekonomisi o kadar güçlü olmayan ülkemiz her seferinde ekonomik manada vatandaşların sıkıntıya girmesini yaşadı.
Bu konuda birçok kez Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Partililer de açıklamada bulundular. Her seferinde “CHP zihniyeti” diyerek Ecevit döneminde yaşanan sıkıntıları siyaseten kullanmayı tercih etmişlerdi. Ama sanırım gelinen aşamada onlar da durumun aslında ne olduğunun gayet farkındadırlar veya en azından farkına varmışlardır. Çünkü bu dönemde de kuyrukları, hatta sebze kuyruklarını düşündüğümüzde kimsenin kimseye laf söyleme durumunda olmadığını görebiliriz.
Buraya kadar olayın “Ak Partililere cevap” kısmını yazmaya çalıştım. Şimdi bir de CHP’lilere cevap kısmına bakalım. 2002 yılında iktidara gelen Ak Parti ABD ile iyi geçinen bir görüntü çiziyordu. 2013-2014 yılından itibaren ABD’ye karşı bir politika değişikliğine giden Ak Parti, karşılığında ekonomik manada resmi olmasa da büyük bir ambargo ile karşılaştı. Bu gayri resmi ambargonun getirisi olarak da bu ekonomik sıkıntılar çekmeye başladık. Şu anda bile ülke olarak emperyalizme boyun eğmeyi kabul etsek ekonomik sıkıntılarımızın kalmayacağı aşikârdır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti olarak, ülkemizin bağımsızlığını tercih ettik ve bu sıkıntıları çekerek birilerinin istediğini yapan değil istediğini yaptıran bir Türkiye haline geleceğiz.
Ecevit hükümetlerindeki antiemperyalist tavrı anlatırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği antiem- peryalist tavrı görmezden gelirsek işte bu yukarıda bahsettiğim gibi adaletli bir yaklaşım sergiliyor olamayız.
Aynı şekilde geçtiğimiz gün bir TV programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret edildiği davası gündemdeydi. Tanıdığım, bildiğim, takip ettiğim biri değil ama Sedef Kabaş diye bir gazeteci televizyon programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret etmiş. Bunun karşılığında gözaltına alınmış ve tutuklanmış. İşin doğru mu yanlış mı kısmına hukukçular karar verecekler. Bunun yargılaması tabii ki bize düşmez. Ancak buna benzer bir olay geçenlerde “Yeni Akit" diye bir meydana gelmedi mi? Sevelim sevmeyelim, beğenelim beğenmeyelim Dış İşleri eski Bakanı ve de eski Başbakanlardan Gelecek Partisi Genel Başkanı, Ahmet Davutoğlu için “çakal” kelimesini kullanacaksın, sonra tepkileri görünce bunu değiştirip “uyanık” yapacaksın. Ama ne gözaltına alınacaksın ne de tutuklanacaksın... İşte bu da adalet değildir.
Suç işleyen kişi suçludur. Bu kim olursa olsun değişmemelidir. Suçlu suçludur. “Bizim suçlu" diye bir tabir olmaz. İşte dinin de emrettiği gibi adaletli olursak bütün bu konularda adaletli kararlar verebilirsek işte o zaman cehaletten kurtulmuş oluruz. Aksi halde kaç üniversite bitirirsen bitir cehaletten kurtulamazsın.
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.