Arkeolojiden gazeteciliğe…
Bu yazı ile sizleri, birçok uygarlığa kucak açmış, ev sahipliği yapmış bu bereketli topraklarda ‘arkeolog’ olmanın meşakkatli yollarında bir yürüyüşe dâhil edeceğim.
Ben bir arkeoloğum. Mezun olalı henüz 3 yıl olmuş, çiçeği burnunda bir arkeolog…
Arkeoloji, zannedilenin aksine zor bir bilim dalı olmakla birlikte arkeoloji okumak ta oldukça emek ve özveri ister. Bizler eğitim öğretim sezonunda okullarımızda teorik derslerimizi alır, okullarımız kapandığında da pratik sahamız olan kazılarda yerlerimizi alırız. Anlamış olacağınız üzere, biz arkeologlar için bütün yıl, gerek teorik gerek pratik anlamda hep bilimin içerisinde bir koşturmaca halinde geçer.
Tam olarak anlattığım gibi ben de öğrenim hayatım boyunca tatile gitmeksizin, kesintisiz olarak her yaz Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı değerli hocam Tayfun Yıldırım ile birlikte, Çorum’ un Sungurlu ilçesinde bulunan Resuloğlu Höyük’ te yerimi aldım. Şüphesiz ki benim için oldukça verimli ve keyifli geçen yıllardı.
Her mesleğin kuşkusuz zorlayıcı tarafları vardır, arkeolojide olduğu gibi. Lakin insan, severek yaptığı her işin zorluğunu da severek göğüsler ya, benim için de tam olarak böyleydi. Bir gün olsun yakındığımı, ah edip vah ettiğimi bilmem…
Zaten insanı asıl zorlayan da bu değil! Çünkü mesleki anlamda idealist olmak ve gerçekten emek vermek bu dünyanın düzenine dâhil değilmiş. Mezun olup, sudan çıkmış bir balık misali hayatın gerçekleri ile yüz yüze kaldığımda, oldukça sancılı bir süreçten de geçerek bunu anladım.
Gazetemiz Anadolu’ da Bugün’ ün kültür- sanat sayfasının editörlüğünü üstlendiğim günden bu yana, sayfamızın manşetinde, ‘tarihin gizemli dünyasında bugün’ başlığı altında pek çok yazıya imzamı attım. Yazmış olduğum yazılar, okuyanlar anımsayacaklardır, Anadolu topraklarının gerek iklimsel koşulları gerekse de kullanıma elverişli coğrafyası ile ‘insanın toplu halde yaşamı örgütlediği’ çağlardan bu yana yerleşim gördüğü gerçekliğinde temellenmiştir. Kuşkusuz bunun en güzel örneği olarak, dünyanın en eski yerleşim alanı olan ve Konya’ da bulunan ‘Çatalhöyük’ verilebilir. Ve Anadolu topraklarında neolitik çağdan bu yana süregelmiş yaşama şahitlik eden pek çok antik kent… Bizler bugün bu toprakların, pek çok farklı uygarlığın gelenekleri ile yoğrularak günümüze gelmiş, binlerce yıllık geçmişe sahip kültür mirasının varisleriyiz. Hepimiz… Tam da bu noktada herkesin aklına gelen soru; ‘Türkiye’ de, yani böylesine bereketli topraklarda arkeologlar neden işsiz?’ olmalıdır, ki bu sorunun cevabı da yine bu kültür mirasını paylaşan herkesi ilgilendirmektedir.
Türkiye’ de arkeoloji bilimi üzerine lisans eğitimi veren toplamda 63 üniversite var. Bu rakam, ülkemiz topraklarında 15 bin 559 adet ‘arkeolojik sit alanı’ olduğu düşünüldüğünde pek tabii garip karşılanmayacaktır. Lakin asıl çelişki de tam olarak burada yatmaktadır. Bu toprakların kültür mirasını diğer 80 milyonla paylaşan ve ülkesini delice seven bir insan olarak sorum şudur:
‘Mezun arkeologların kaçı istihdam edilmektedir?
Bugüne dek istihdam edilen arkeologlar KPSS dışında herhangi bir mesleki yeterlilik sınavından geçmiş midir?’
Sayısal veriler göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizin yaklaşık olarak 100 bin adet taşınmaz kültür varlığı/mirası, içerisinde arkeolog, sanat tarihçi ve antropologların da bulunduğu, yaklaşık olarak 2 bin kişiden oluşan bir ekip tarafından korunmaktadır! Çelişki buradadır! Kültür ve Turizm Bakanımız Numan Kurtulmuş başta olmak üzere devletin önde gelen pek çok bürokratik ismi, kuşkusuz ki durumun farkında olmakla birlikte çözümüne yönelik yürütülen çalışmaların da takipçisidir. Bir vatandaş ve bir arkeolog olarak buna inancım sonsuz...
Evet. Ben, bu topraklarda yaşamış onlarca medeniyetin bizlere bıraktığı kültür mirasının değerini bilen biri olarak üzerime düşeni yaptım ve gerekli olanı yazdım. Süreç içerisinde farkındalık yaratmak adına da yazmaya devam edeceğim.
Yazmak deyince… Şuan bulunduğum nokta ile alakalı da edecek iki satır kelamım var elbet. Arkeolog olmamın, artık yanında epeyce eski kaldığı, çiçeği burnunda yeni bir mesleğim var. Gazetecilik! İçine girmezden önce, okuduğum köşe yazıları dışında olabildiğine yabancısı olduğum ve girdiğim anda ‘derya deniz’, insanın kendini geliştirerek verim alabileceği, ucu bucağı olmayan bir güzellikle beni sarmalayan bambaşka bir dünya. Şimdilerde bu dünya içerisinde keşiflerine devam eden bir filizken ben, bana bu imkânı sağlayan başta gazetemiz Anadolu’ da Bugün’ ün Yazı İşleri Müdürü Erhan Dargeçit olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim… Ben mutluyum… Sizler de mutlu kalın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.