Barbaros Ulu

Barbaros Ulu

Sevgisini vermediğimiz din bizim midir?

Sevgisini vermediğimiz din bizim midir?

Hizbullah olaylarının ve operasyonlarının olduğu, suçlu-suçsuzun karıştırıldığı, mütedeyyin insanların da töhmet altında olduğu 2002'li yıllardı. Dinden ve diyanetten bahsetmek yasak olmasa da yayılan korku-baskı ve yıldırma sonucunda kabuğuna çekilmişti birçok insan.

Adana'da çalışırken çalıştığım okulun etrafında cennet tasvirleriyle dolu bir broşürü okulumuzun fizik öğretmeninin eline tutuşturmuşlar. Elindeki broşürle birlikte yanıma geldi. Broşürü bana gösterdi. "Şu propagandaya bak, ne güzel çalışıyorlar. Okulun etrafında Yehova Şahitleri cirit atıyor. Siz ne yapıyorsunuz?" dedi. "Hocam onlar rahat çalışırlar. Halen 1000 yıl süreceği iddia edilen bir süreç yaşıyoruz. Dini anlatmaya kalkan, böyle broşür bastıran biri her an için ‘Hizbullahcı' damgası yiyebilir." şeklinde cevap verdim.

Broşürü elime aldım. Üzerinde yazılı İstanbul merkezli numarayı aradım. "Adana'daki temsilcimiz sizi arayacak" dendi ve bir saat sonra "bizimle görüşmek istemişsiniz, nasıl görüşebiliriz" diye temsilcileri beni aradı. Evimde buluşmak üzere anlaştık. Belirlenen günde eşiyle birlikte ellerinde bir çanta olduğu halde geldiler. Giyimleri gayet güzel, konuşmaları cana yakındı. Aramızda şu meyanda konuşma geçti:

—Merhaba, ismim Davut, eşim Emine.

—Hoş geldiniz. Ne iş yaparsınız?

—Sigortacıyım.

—Adınız Emine. Daha önce Müslüman olmalısınız?

—Evet. Küçükken çok oruç tutup namaz kıldım.

—Niçin Yehova Şahidi oldunuz?

—Öyle gerekti.

—Kabul ettiğiniz Kitabı Mukaddes'te Hz Lut'un kızlarıyla ilişkiye girdiği iftirası var. İlahi bir kitapta böyle bir şey nasıl olur? Bir peygamber içki içer mi?

—İsa dışında tüm peygamberler günahkardır.

Başka çelişkilerle ilgili sorular sordum. Benimle tartışmaya girmeden kısa, net ve kendinden emin bir şekilde cevaplar verdi bana temsilci. Sonra benden müsaade alarak Kitabı Mukaddesten bölümler okumak istediğini söyledi. "Okuyabilirsin" dedim. Kitabı açtı. Fosforlu kalemle çizdiği yerleri bana okudu ve bir müddet sonra da müsaade isteyerek ayrıldılar. Giderken de bazı kitap ve broşürler bıraktılar.
Onlar gitti. Beni bir düşüncedir aldı: Adam sigortacı ama kendisi misyonerlik yapıyordu, işini bırakıp gelmişti. Üstelik ilahiyatçı olduğumu bile bile. Dilimizi de iyice öğrenmişti. Eşi Müslüman iken Yehova'yı seçmişti. Bu kadını İslam dairesinde acaba, niçin tutamadık?

Adam dersine hazırlanıp gelmişti. Ben sorular sordukça kızıp sinirlenmeden cevaplar veriyordu. Davasına kendisini adamış ve samimi görünüyordu.

*

Ertesi yıl ders tamamlamaya gittiğim Ticaret Borsası Lisesinde oruç tuttuğunu bildiğim, sorduğum sorularla dini bilen, dindar bir öğrencim Kadir Gecesi günü yanıma geldi:

—Hocam, ben Hristiyan olmaya karar verdim.

—Çok mu beğendin?

—Hayır hocam.

—Eee?

—Ben Güneydoğu'danım (ilini söylemişti ama hatırlayamadım). Burada abimin yanında kalıyorum. Abim bana bundan sonra sana bakamayacağım. Başının çaresine bak dedi. Kalacak yerim yok. Geçen gün kiliseye arkadaşımla gittik, Hristiyan olması karşılığında kendisine pasaport çıkartıldı. Ben de olursam yurtdışına gönderecekler, başka da çarem yok.

*

Geçen gün bir meslektaşım anlatmıştı: Çocuğunu döven bir eğitimciyi babası mahkemeye verir. İfade verirken çocuk pek şikayetçi olmak istemez fakat babasının korkusu ile çocuk zoraki şikayetçi oluyor. İfadeler verildikten sonra dışarı çıktıklarında baba," Okul hayatımda x branşlı kişi beni okuldan soğuttu. Sen de benim çocuğumu döverek dinden soğutacaksın, buna fırsat vermeyeceğim, senin meslek hayatını bitireceğim." der.

*

Geçen gün bir veli benimle görüşmek istediğini söyledi. Ayaküstü biraz lafladık. Orta kısmını İHL’de okumuş bu velimiz öp öz Konyalı, bir ilçenin köyünden. Biz ailecek Bahai’yiz dedi. Çocuğunun da şu anda Bahai olduğunu 15 yaşına gelince, inancını seçmede serbest olacağını, seçmeli Kur’an dersi aldığını ifade etti. Ben de varsın alsın. Çocuğunuz Kur’an’ı öğrenir, belki siz de ailecek yeniden eski dininize dönersiniz dedim. Ardından nasıl Bahai oldun dediğimde, Antalya’da Bahai biriyle tanıştığını ve sonunda Bahailiği seçtiğini söyledi. Bana cep numaranı verir misin, uygun bir zamanda sizinle konuşmak istiyorum, dedim. Karşılıklı numaramızı aldık. İnşallah uygun bir zamanda sizinle Bahailik üzerine konuşuruz dedim. Olur dedi. Ayrılırken şunu söyledi: “Kur’an öğrenmek için … Kur’an kursunda çok dayak yedim” dedi. Dayak ve Kur’an eğitimi denince ikisinin bir arada olmaması gerekirdi. Belki de beyefendinin Bahailiği seçmesinde yediği dayakların psikolojisi vardır.

Sonuç olarak verdiğim örneklerin üzerinde durmamız gerektiğini düşünüyorum. Maalesef biz gençliğimize sahip çıkamıyoruz. Gençlik ve insanımız kim, nasıl ilgi gösteriyorsa o tarafa kayıyor. Sahipsiz vatanın batması haksa, elinden tutulmayan neslimiz de şu ya da bu gerekçeyle elimizden uçup gidiyor. Celalettin Rumi için anlatılır: "İdam edilmiş birinin yanından geçerken cesede sarılır ve biz sana daha önce ulaşsa idik belki de idam edilmezdin. Affet bizi kardeşim”. Evet bizler bir yerlerde hata yapıyoruz ama nerede? Vakit kaybetmeden bu hatalar üzerine kafa yormamızda fayda var.

Bildiğim bir şey var. Elimizi uzat-a-madığımız insan bizim değildir. Maalesef uçup gidiyor. Sevgi ve samimiyetimizi ver-e-mediğimiz, yüreğimizi ortaya koy-a-madığımız hiçbir şey bize ait değil, bize özgü olmuyor. Sevgimizi ver-e-mediğimiz, sevdir-e-mediğimiz din de bizim değildir maalesef.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Barbaros Ulu Arşivi

Veda

28 Aralık 2022 Çarşamba 00:02