Ibrığın ülüğü anamın dişini naıl kırdı…
Emekli öğretmen 87 yaşındaki Sait Öge'nin kaleminden belki 60-70 yıl önce yaşanan küçük bir anı. Rabbim kendisine uzun hayırlı ömür versin
Ibrığın ülüğü anamın dişini naıl kırdı…
Allahhhh; şimdi ezan okunacak! Ahırlı Nahiyesinde ki Sait'in Ali'nin evinde bir koşuşturma başlar ki sormayın…
Sait'in Ali'nin en küçük kızları Mukadder'den, 4 erkek kardeşinden tutun da anası Havva'ya, Kaynanası Kılık Kızı'na ve karısı Anagadın geline varana kadar herkesi evde bir korku sarardı.
Bir heyecan bir bağrış çağrış bir koşuşturma başlar ki bu koşuşturmayı gören zanneder ki birazdan evde deprem olacak, yangın çıkacak veya evi eli silahlı birileri basacak.
Şimdi aklınıza bu konu ile ezan okunacak olmasının ne ilgisi var diye bir soru gelebilir değil mi.
Var! Var ki hem de nasıl?
-Çünkü ezan okunmasına yakın bir zamanda evin reisi eve namaz kılmaya gelecek.
-Tabi önce ne yapacak? Abdest alacak.
-Peki, abdest almak için ne lazım? Malzemeleri bir saysana!
-Leğen, omuzda peşkir, bir elinde sabun, bir elinde ıbrık vs. Ve en önemlisini unuttun suyu! Hani atalarımız demiş ya, "Adamı bir kaşık suda boğar" diye.
O bir bardak suda boğulmaya hazırlanan evin çilekeşi Anagadın Gelini de bir korku sarardı. Birazdan eve girecek olan eşi Sait'in Ali'nin neler söyleyeceğini nasıl davranacağını yıllardır ezberlemişti çünkü.
Sait'in Ali antreden girer girmez başlardı bağırmaya;
- "Ibrık ta su var mı? Sıcak mı Soğuk mu?
-Leğen nerede? Bu suları her zaman dolu bulundurun!
-Ansızın bir misafir gelse ne diyeceksiniz? Dur çeşmeden doldurup geleyim mi? Bir taraftan bunları söylerken diğer taraftan karısına veryansın etmeye devam ederdi.
-Gızzz Anagadın, hayvanların yemini samanını verdin mi?
-Vermedim bey daha. Dağdan odun kestim, hem eşşeğe sardım, hem yarım eşşek yükü de kendime sardım. Yoruldum biraz sonra ahıra ineceğim'
-Tamam uzatma! Bu ayakkabıları ne diye düzgün koymazsınız?
-Biri Karaman'a bakar biri Konya'ya!
-Kapıları niye açık bırakırsınızda! Ağzı yüzü Pepe Osman'ın ağzı gibi yamılıyor…
-350 hane duydu didiklerimi bir siz duymadınız.
'Gara deden oda maşasını yemeden verir mi' derken hepimiz bir yere sinerdik.
-"Baba ben sana oluktan soğukça taze su doldurmaya gidiyorum" diyerek kaçardı evin en küçük çocuğu Mukadder…
Omuz destisini kaptığı gibi yalın ayak arkasına bile bakmadan eniş aşağı tingildeyerek bir solukta oluğa varırdı Mukadder. Ama doldurduğu destiyi birisi yardım etmeden sırtına kaldıramazdı.
Evin bir köşesinde sessiz sedasız yatan Sait'in Ali'nin anası 'Aynalı Havva'
- "Ne oldu oğlum ne bu telaşın" dediğinde Sait'in Ali,
- "Ana abdest alacağım ve gerisin geriye gideceğim" dediği zaman evin içerisindeki herkes rahatlardı.
Tabii işin en zor yanı yine Anagadın geline kalırdı.
Anagadın gelin inliyerek kalktığı yerden leğeni bir eline, ıbrığı bir eline aldı. Omzunda peşkiri ile kocasının önüne gelirken leğen elinden düşünce "Ayy kahrolası" diyerek tingledi.
Eeee Sait'in Ali geri kalır mı?
-Ne o kız Anagadın, beygirler gibi ayakta uyuyorsun!
-Ne yapayım sabah ezanından önce kalktım. Hem yorgunum hem uykusuzum.
-De hele mızırdanma. Yalnız sen misin dağa bağa giden. Bak gözüyün önünde Çandırın Ayşe, Çerkesin karısı, Terzinin Makbule diye sayarken bende kapının aralığından onları gözetlerdim.
Anam çömeldi dizinin birini yere değecek gibi dururdu. Elinin biri ıbrığın sapında, öbür eli altından tutarak; kocasının eline su dökmeye başladı.
-Gız suyu azar azar dök. Biliyorsun çeşme uzakta doldurması zor
-Ne yapayım bey ıbrığın ülüğü büyük…
-Yahu şu suyu leğenin ortasına döksene!
-Ulan kadın bir dök bir dur hem elimi görmüyor musun. Kör müsün!!!
Suyu avucuna döküyor o suyu yüzüne çarpıp purf, purf diyerek iki eli ile başını oğcalayıp, kulaklarının içerisine serçe parmaklarını burgu salar gibi döndürerek sokup çıkarıncaya kadar geçen zaman aralağında ki, 3 veya 4 saniye! Uyuklardı Anagadın gelin.
Hatta rüya bile görürdü bilmem ama…
Bir ara öyle içi geçmişti ki kocasının, "Gızz döksene suyu" demesini bile duymamıştı. Sait'in Ali kafasını kaldırıp baktığında karısının uyuduğunu görmüştü.
Sait'in Ali bu manzara karşısında öyle sinirlenmişti ki, ağzının içini dolduran homurtular ile birlikte ıbrığın altına öyle bir yumruk attı ki Anagadın Gelin sırt üstü düştü ve ağzı yüzü kanlar içerisinde kaldı. Hatta öyle bir an geldi ki ağzından dökülen kanlar boğazını tıkamaya başlamıştı.
Anagadın gelin bir yandan kocasından kaçmaya, bir yandan yüzündeki kanları silmeye çalışırken diğer taraftan da elini ağzına götürerek, ağzından şakır şukur diyerek düşen bir şeyleri avcuna dolduruyordu.
Sait'in Ali yaptığına pişman olmuş ve koşarak kolunu Anagadın gelinin başının altına koyup oturtmuştu.
Bir taraftan, "korkma bir şey yok" diyerek karısını sakinleştirmeye çalışırken bir taraftan da Anagadın avcunun içerisine bakmaya çalışıyordu.
Sait'in Ali karısının avcunu açıp içerisine bakınca karısının dişlerini saymaya başladı. Bir, iki, üç…
Mana olarak "GÜZEL KADIN" anlamına gelen ismi ile her zaman gurur duyan o güzel gelin bir anda ihtiyar bir kocakarı olmuş tu.
Ne oldu diyenlere ise, "Düştüm, kapı çarptı, ağrıyordu çektirdim" gibi bahaneler uyduruyordu.
Gerçi dökülen o bembeyaz inci gibi dişlerinin yerine daha sonra altın gümüş diş dolduruldu ama ne fayda…
Buna gelinceye kadar neler neler yaşandı.
Allah Rahmet eylesin her ikisine de. Daha bunun gibi nice acı örnekler var Anadolu'nun ücra köylerinde yaşanan…Ama hepsi birer anı olarak kaldı.
Bu arada siz isterseniz bundan 100 sene önceki Ahırlı nahiyemizin özlemini çekenlere bir sorun, "Bu gün ilçe olan Ahırlı mı yoksa o tarihte Nahiye olan Ahırlı mı? Diye..
Valla ben Nahiyemi özledim niye yalan söyleyim… Kalın sağlıcakla…