Konya
Açık
6°
Aksaray
Açık
9°
Karaman
Az bulutlu
2°
Ara
reklam

Zihinsel gürültüyle yaşamak

YAYINLAMA:

Bazen sabaha karşı uyanırsınız. Ne bir alarm çalmıştır, ne de dışarıdan bir ses gelmiştir. Ama zihin hâlâ çalışmaktadır. Dünün kırıntılarını, yarının belirsizliklerini, belki de yıllar önce olup bitmiş bir diyaloğun tekrarını mırıldanır kendi kendine. Uyuyamazsınız. Çünkü zihin susmaz.

İçsel monolog dediğimiz şey, insanın kendine anlattığı en uzun hikâyedir. Ancak bu hikâye çoğu zaman bir çözüm değil, bir çıkmazdır. Her anı analiz etmek, her kelimenin altını kurcalamak, her ihtimali hesaplamak… Modern insanın zihinsel rutini budur artık. Ve ironik şekilde, bilgiye daha çok eriştikçe daha çok düşünür, ama daha az çözüm üretir hale geliriz.

DÜŞÜNMEK Mİ, TÜKENMEK Mİ?

Elbette düşünmek, insanı insan yapan en temel özelliklerden biri. Ama burada kastettiğimiz şey yaratıcı ya da çözüm odaklı bir düşünce biçimi değil; sürekli tekrarlayan, sonuç üretmeyen ve çoğu zaman kaygıdan beslenen bir zihinsel döngü. Psikoloji literatüründe bu duruma “overthinking” yani aşırı düşünme deniyor. Anksiyete bozukluklarının, depresyonun ve karar verememe halinin arkasındaki görünmez tetikleyici de tam olarak bu.

Aşırı düşünen insanlar genellikle geçmişte kalmış bir olayı ya da gelecekte yaşanabilecek bir felaketi tekrar tekrar zihninde canlandırır. Bu düşünceler bir süre sonra zihinsel gürültüye, oradan da psikolojik yorgunluğa dönüşür. Gün içinde hiçbir fiziksel aktivite yapmasanız bile yorgun hissedersiniz; çünkü zihniniz tüm enerjiyi tüketmiştir.

SESSİZLİK LÜKSÜ VE DİNGİNLİĞE DÖNÜŞ

Bugün dijital ekranlar, sosyal medya bildirimleri, sürekli açık mesaj kutuları arasında sessizlik neredeyse lüks hale geldi. Oysa zihin de beden gibi dinlenmeye ihtiyaç duyar. Sürekli tetikte kalmak, her olasılığı hesaplamaya çalışmak, zihni bir savaş alanına çevirmekten başka bir işe yaramaz.

Zihin güçlü bir araçtır ama eğer kontrol edilmezse sahibini tüketir. Sürekli düşünen, her detayı didik didik eden bir zihnin içinde yaşamak, günün sonunda kendimize yaptığımız en büyük psikolojik baskı haline gelebilir.

Belki de artık düşünmeyi bırakıp, biraz da “olmaya” izin vermeliyiz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *