Özgüven doğuştan mı gelir, sonradan mı kazanılır?
Günümüz dünyasında başarıyı, mutluluğu ve hatta insan ilişkilerini belirleyen en önemli unsurlardan biri özgüven. Ancak özgüven, sanıldığı gibi sadece yüksek sesle konuşmak, sahnede olmak ya da cesurca kararlar almak değil; asıl olarak kişinin kendine inanması, kendiyle barışık olmasıdır.
Özgüven, dışarıdan gelen onaylarla değil, içten gelen bir kabulle gelişir. “Ben yapabilirim”, “Hata yaparsam da öğrenirim” diyebilen bireyler, hayatın karşılarına çıkardığı fırtınalarda daha sağlam dururlar. Çünkü özgüvenli insan, kusursuz olmayı değil, gelişmeyi hedefler. Eleştirilmekten korkmaz, çünkü kendini yalnızca başkalarının gözünden değerlendirmez.
Toplum olarak bizler çoğu zaman özgüvenle kibiri karıştırırız. Oysa kibir, kendini başkalarından üstün görmenin bir sonucuyken; özgüven, kendini eksikleriyle kabul etmenin ve saygı duymanın ürünüdür. Gerçek özgüven, alçakgönüllülükle el ele yürür.
Çocukluktan itibaren bireylerin özgüveni desteklenmeli. “Sen yapamazsın” yerine “Denemekten korkma” cümlesi çok şey değiştirir. Çünkü özgüven, teşvikle büyür; baskı ve kıyasla değil.
Unutmayalım: İçimizdeki en büyük güç, kendimize inancımızdır. Özgüveni yüksek bireyler, sadece kendi hayatlarını değil, çevrelerini de aydınlatır. O yüzden her sabah aynaya bakarken, hatırlayın: Siz yeterlisiniz, değerlisiniz ve güç sandığınızdan çok daha yakınınızda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.