Geçmişten bugüne, belli başlı dönemlerde klişe haberler görürüz. Mesela bayramlar gelince; ne yiyip içmeliyiz, otogarlarda bayram yoğunluğu vs. gibi.
Yaz aylarının yaklaştığı dönemlerden, yaz tatil sezonu bitene kadar da özellikle sosyal medyada dikkatimi çeken şeylerden bir tanesi şehir hayatından sıkılıp, köye ya da kasabaya yerleşen kişilerin yer aldığı belgesel tarzı içerikler…
Herkes sıkılıyor, daralıyor. Şehirde yaşayanlar olarak zaman zaman, “Buralardan çekip gideyim, şehrin keşmekeşinden bıktım, usandım, yıldım. Gidip Ege’de bir köye yerleşeyim” diye düşündüğümüz olmuştur. Tam öyle düşündüğümüz bir an biri gelse de, “Emin misin, son kararın mı?” diye sorsa. Değiliz sanki. O bir anlık kızgınlık…
Değişiklik yapmak iyidir. Ama her konuda değişiklik iyi mi? Değil.
Çok mecbur kalınmadığı takdirde göç etmenin, “terk-i diyar” etmenin pek olumlu sonuçlanacağını zannetmiyorum. Tabii ki herkes için değil. Ekseriyetle şehirden köye göçenler pişman oluyor. Olmayanlar da böyle belgesellere falan çıkıyor.
Tam göç etme fikrinin aklımıza geldiğinde şunu da düşünmemiz lazım; “göç edecez de dert, tasa bitecek mi? sorunlar bizimle birlikte gelmeyecek mi?”
Büyük bir ihtimalle gelecek.
Hatta yeni ‘dertlerin’ olacak. Alışık değilsin bir kere o ortama. Ha, “ben alışırım, orada daha mutlu olurum” diyorsan, git. Ama unutma; bir şeyi tahmin etmek, yaşamaktan daha kolaydır. Yaşamak zordur. Dışarıdan her şey kolay görünür.
Bence böyle bir macera aramaya gerek yok.
Esenlikler…