Yıllardan beri söyleyip dururuz, “Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım” diye. Son zamanlarda benim de sıklıkla dile getirdiğim bir cümle bu. Zamanın nasıl hızla akıp gittiğini eskiden beri anlayabilmiş değilim ama sanki şimdilerde daha hızlı geçiyormuş gibi…
Ne ara hafta başı oldu ne ara hafta sonuna geldik? Daha dün yılbaşı kutluyorduk. Bir bakmışız Haziran’a gelmişiz.
Zaman böyle akıp giderken insanın aklına ister istemez zamanın duracağı vakit de geliyor. Eşimizi, dostumuzu, çevremizdekileri zamanlı veya zamansız kaybediyoruz. Sistem böyle. Yitirdiklerimizi düşünürken kalakaldım…
Dünya bazılarına gidişi gösterirken, bazılarına da gelişi gösteriyor. Yani biri doğarken, biri ölüyor. Dünyaya gelen şahsiyet arkasında güzel anılar, başarılar, iyilikler bırakmak istiyor. Herkes bunu istiyor istemeye de kim bunun için ne yapıyor?
Şu bir gerçek ki; her şeyin bir başlangıcı var ve bir de sonu var. Başlangıçlar, sil baştanlar, geçmişe sünger çekmelerle ömür geçiyor…
Yeniye başlarken eskiye veda etmek icap ediyor haliyle. Ancak, “sonsuza kadar elveda” demek ne kadar doğru? Bence pek de doğru değil. Umudunu kaybeden insan der, “sonsuza kadar elveda” diye. İnsan yanlışında ısrar etsin demiyorum. Ama bazen o bıraktığımız yere dönme ve oradan başlama durumuyla karşı karşıya kalabiliyoruz.
“Umudunuzu yitirdiğiniz gün kaybetmeye başlarsınız, umudunuzu yitirmeyin. Elbet bir gün her şey güzel olur.”
Her şeyin hayırlısı.
Sağlıcakla kalın…