“Konya’ya dökümantasyon merkezi kurulmalı”

Hasan Yüğrük,Kütüphaneler sıkıcı olmaktan çıkarılmalı insanların kütüphanede olmaktan keyif almasını sağlayacak alanlar oluşturulmalıdır. Aynı zamanda Konya’nın en büyük eksikliklerinde biri olan dökümantasyon merkezi mutlaka en kısa zamanda kurulmalıdır

“Konya’ya dökümantasyon merkezi kurulmalı”
Yayınlanma:

Konya’nın önemli kültür değerlerinden olan kıymetli kütüphaneci Hasan Yörük ile kütüphanecilik üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik

 

Hasan Yüğrük sizi tanıyabilir miyiz?

1940 Konya doğumluyum. Mütevazı ve yörük bir ailenin çocuğuydum. Zekât ve fitre paralarıyla okumaya çalıştım. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunuyum. Yusuf Ağa Kütüphanesi’nde ve İl Halk Kütüphanesi’nde çalıştım. Mevlana Tetkikleri Enstitüsü’nü kurdum. Selçuk Üniversitesi’nin kütüphanesinin kuruluşun gerçekleştirerek orada uzun süre çalıştım.

 

Okuma merakınız ne zaman, nasıl başladı?

 

Babam en son icazet verilen hafızlardandı. Evimizde gece gündüz Kuran-ı Kerim okunurdu. Babam aynı zamanda bahçeli olan evimizde çocukta okuturdu. Daha okula başlamadan babam Kuran-ı Kerim okumayı ve namaz kılmayı öğretti. İlkokul ikinci sınıfta iken Osmanlıcayı öğrendim. Bir gün Osmanlıca bir kitabı okula götürdüm. Hocam görünce ‘aman sakın bir daha getirme’ dedi. Okumaya olan merakım bu şekilde başladı. Şimdi okuyarak uyurum. Allah aileme ecir sabrı versin. Gece geç saatlere kadar uykum gelmez. Ne yapmam lazım ya okuyacağım ya dinleyeceğim. Başka yol yok. Aşkımın ötesinde bir şey varsa o da okumaktır. Okumanın kaynağı da kütüphanelerden geçiyor.  Ankara’da okurken arkadaşlarım hafta sonları gezmeye giderken, benim vaktim hep kütüphanelerde geçerdi. Bir sürede öğrencilik yıllarımda Yusuf Ağa Kütüphanesi’nde yardımcılık yaptım. Babam bir süre Babalık gazetesinde çalıştı. Gazetede makinistlik ve mürettiplik yapardı.  O dönem babama yemek götürürdüm, bazen kasa altlarında uyurdum. Babam, ‘bir insanın hurufatta 3 parmağına mürekkep değerse hayır etmez’ derdi. Dolayısıyla gazeteden tutun, bir kitabın yazımından basılışına ve dağıtımına kadar her safhasını bilirim. Tabii bütün bunların bana çok katkısı oldu. Bu donanımla da kütüphanecilik mesleğine adım attım.

 

Selçuk Üniversitesi’nin kütüphanesinin kuruluşunda büyük emekleriniz var. Bundan söz eder misiniz?

Selçuk Üniversitesi Kütüphane Dökümantasyon Daire Başkanlığı yaptım. Yerim yatağım yoktu, tek küçük bir masada başkanlığı idare ettim. Lükste rahatlıkta hiç gözüm yoktu. Üniversitesinin basım ve yayının kurdum. Şu anda sahip olduğumuz basımeviyle övünecek bir üniversiteyiz. 1997 yılında da kendi isteğimle ayrıldım.

 

Bir kütüphaneci olarak kitap okurken ya da bulundururken seçici davranır mısınız?

 

Mesleğim ‘kütüphanecilik’ diyorsanız. Meslek olarak size küfür eden bir kitap dahi olsa mutlaka bulundurmanız gerekiyor. İsteyene istediği kitabı vermeniz lazım. Bu kütüphanecilik mesleğinin icabıdır.

 

Yurt dışında ihtisas yaptığınızı biliyoruz. Orada kalmayı düşünmediniz mi?

 

 

Fransa’da ihtisas yaptım. Oradan takdirnameyle geldim. Aynı zamanda UNESCO’ya kayıtlı bir kütüphaneciyim. Öyle ki o zamanlar Fransız vatandaşlığı için teklifte bulundular. Ancak kalmayı hiç düşünmedim. Orada çok zorluklar yaşadım. Namaz kılacak yer bile bulamıyordum. Avrupa’nın iki şeyi sevdim. Biri bebekleri bir diğeri ise bakımlı köpekleri çünkü her ikisi de tüm kirlerden arınan saf canlılardı.

 

Kitap okuyan bir insanı nasıl tanırsınız? Bir kütüphanecide olması gereken vasıflar nelerdir?

Kütüphanenin müdavimi okuyucusu kültürlüdür. Hiç olmazsa okur- yazardır. Kütüphaneyle kitapla hemhal olan insanlar, öyle ki kavgalarında dahi kırıcı olmazlar. Kütüphaneci sessiz olur. Kütüphanecinin ansiklopedik bilgisi mutlaka olmalıdır. Kütüphaneci vericidir, kitabı eğer kıskançlık yapıp vermiyorsa o kişi kütüphaneci değildir. 

 

Konya’da en çok hangi kütüphanede çalışmaktan keyif aldınız?

 

Elbette hepsinin yeri ayrı ancak ben kütüphane hastalığına Yusuf Ağa Kütüphanesi’nde yakalandım. Orayı çok severim, herkes o havayı alamaz. Alırsa da oradan ayrılamaz. Orada

Sadrettin Konevi ve Muhittin Arabî’nin kendi el yazılarıyla yazıyah kitaplarıyla hemhal oldum.

 

Okumak sizin için ne ifade ediyor?

 

Bir anne ve babanın evladına karşı  tek düşüncesi olmalı o da okutmak. Aileye düşen 3 görev vardır; bunlar iş, aş, eştir. Bir baba bu görevleri yerine getirmiyorsa o kişi baba olmamalıdır. Konya’da önceleri yaygın olan anlayış çocuğu ilim sahibi yapmak yerine mal sahibi yapmaktı. Bir çocuk için en tehlikeli yatırım onu eğitmeden mal sahibi yapmaktır. Bu tehlikeli yatırımın sonu da nitekim kardeşler arasında, ‘ölüm ölüme, dirim dirime gelmesin’ oluyordu.

Ancak şimdilerde bunu biraz daha kırdık.

 

Sizin arşiviniz var mı?

Bende bir Konya musiki arşivi var. Taş plak, CD ve kaset bulunuyor. Yaklaşık 500 kaset arşivim var. Hala da biriktirmeye devam ediyorum. Kitaplarımın çoğunu verdim.

 

Bugünkü kütüphanelerin durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Kütüphanelerimiz eskisi gibi değil, sürekli değişiyor. Fakat biz hala çağa ayak uyduramadık. Sürekli şikâyet ettiğimiz konu kütüphanelere kimsenin gelmediği oluyor. Tabii burada öncelikle ‘kütüphanelere okuyucu neden gelmiyor?’ sorusunu özeleştiri yaparak kendimize sormamız gerekiyor. Düne kadar kitapların sayfaları yırtıldığı için arkadaşlar kızıyordu. Okuyucu haklı, çünkü fotokopi verilmiyordu. Durum böyle olunca okuyucu ipliği ıslatıyordu sayfaya koyup ses çıkarmadan sayfayı alıyordu. Böylece sayfa giderdi, ya da kitap çalınırdı.

Suçlu kim, benim. Hırsız kim, okuyucu. Hayır, okuyucu hırsız değil,  okuyucuyu kültür hırsızıdır. Neyse ki şimdi bu alanda artık veriler okuyucuya veriliyor. Kütüphaneler kimse uğramıyor çünkü kütüphaneye girdiğimiz zaman sıkıcı bir hava görülüyor. Dolayısıyla insanları kütüphaneye çekebilecek alanlar ve değişimler yapılmalıdır. Kişi sıkıldığı zaman kantinde bir çay içmeli ya da kütüphaneler mevsime uyumalı. Mesela Selçuk Üniversitesi’nin kütüphanesinin yukardaki açık olan alanları kullanılmalıdır. Kişiler ve kurumlar herhangi bir olumsuzlukta kendilerine dönüp bakmalıdır.

Konya olarak sıkıntımız ne?

Konya olarak genel sıkıntımız dökümantasyon merkezimizin olmamasıdır. Bugün kütüphaneler Mimar Sinan’dır. Klasiktir. Kütüphane ve arşivin muhteviyatı önemlidir. Avrupa’da bu çok önceleri sağlandı. Bir araştırmacı kütüphaneye girdiği zaman bibliyografya ya da kitabiyatla uğraşmaz. Kütüphaneci, zaten kitabiyattır. Bu işi yapmıştır. Araştırdığı konunun dökümanını verir. Metodu bilmiyoruz. Kütüphanecilerin de daha nitelikli yetişmesi gerekiyor. Kütüphanecilik ikiye ayrılır; biri tıp kütüphaneciliği diğerleri ise ihtisas, okul ve halk olarak ayrılır. Konya dökümantasyon merkezi hala kuracağız. Ya ölmeden önce bana Hasan Özönder gibi bu işin ehli ve arşivi olan insanlara gelin, sorun, fikir alın. Hasan Özönder, diyorum çünkü kendisinde Konya’nın arşivi var. Elbette arşivini elinden almaya kalkarsanız, bu insanın canını almış sayılırsınız. Ancak döküman kopyalarıyla bir arşiv oluşturulabilir. İstenilmesi halinde hemen bir ekip kurarak, hep birlikte bu dökümantasyon merkezini kurmak istiyoruz. (Melek Sarıtaş)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.