Hz. Mevlana sınırsız bir hazine

Esin Çelebi Bayru, “Hz. Pir o kadar büyük bir hazine ki Konya olarak ne kadar çalışsak azdır. Hz. Mevlana öyle bir anılmalı ki insanlar, sadece sema ayinini izlemeye değil, aynı zamanda o ilmi almaya gelmelidir” dedi.

Hz. Mevlana sınırsız bir hazine
Yayınlanma:

Hz. Mevlâna’ya olan ilgi ve hayranlık her geçen yıl bir kat daha artıyor. Hz. Mevlâna’nın ailesinde yaşayan kaç kişi olduğu bilinmiyor. Ancak bildiğimiz bir isim var ki, Hz. Mevlana’nın 22. kuşak torunu Esin Bayru Çelebi büyük bir çabayla Mevleviliği tüm dünyaya tanıtmaya devam ediyor. Uluslararası Mevlana Vakfı’nda gerçekleştirdiğimiz röportajımızda Hz. Mevlana ile alakalı keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Esin hanım kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz?

Suriye Halep doğumluyum. Mevlana’nın 22. kuşaktan torunuyum. Türkiye sınırları içinde en son resmi Makam Çelebisi Abdülhalim Çelebi, Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk`e destek vermiş ve ilk mecliste başkan yardımcısı seçilmiş, yeşil şeritli istiklal madalyası sahibi. Bu da ailem adına iftihar edilecek bir konu. Tekke ve zaviye kanunu hazırlanırken Abdülhalim Çelebi, Atatürk`ün önerileri ile oğlu Bakır Çelebi’yi Suriye`nin Halep şehrindeki Mevlevihaneye şeyh olarak atamış, kanunun çıkması ile birlikte Mevlevihaneler de kapanmış. Kısa bir zaman içinde de Abdülhalim Çelebi vefat edince oğlu Bakır Çelebi Makam Çelebisi seçilmiştir. Böylece makam Konya’dan Halep`e geçmiştir. Bakır Çelebi`den sonra oğlu Celaleddin Çelebi kısa bir zaman için Makam Çelebiliği yapmıştır. Suriye hükümeti de kendi sınırları içindeki Mevlevihaneleri kapatınca Makam Çelebiliği günümüzde ancak manevi olarak yaşamaktadır. Babam Celaleddin Çelebi`nin vefatından sonra bizler için manevi büyüğümüz kardeşim Faruk Hemdem Çelebi’dir.

Uluslararası Mevlâna Vakfı hakkında bilgi verir misiniz?

Uluslararası Mevlâna Vakfı, yaklaşık 19 yıl önce kuruldu. Hz. Mevlâna’nın öğretilerini ve düşüncelerini bütün dünyaya anlatabilmek amacıyla kurulan vakfımızın bugüne kadar amacına uygun olarak hizmet ettiğini düşünüyorum. Ağustos Konya’ya taşındım. Şimdi artık tamamen Konya’da yaşıyorum. Çalışma imkânı buldum. Dünyada Hz. Mevlâna için yapılmak istenen programlarda danışmanlık hizmetlerimiz oluyor. Vakıf başkanı kardeşim, manevi büyüğüm Faruk Hemdem Çelebi, ben de ikinci başkanlığını yürütüyorum. Mevleviliğin ana öğelerinden olan, son zamanlarda dünyada yozlaşmaya başlayan sema ve tasavvuf musikisinin korunma altına alınması gerektiği ortada. Bunun için hazırladığımız önerileri önce UNESCO’ya sunduk. Onların yapmış olduğu araştırma sonunda T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığımıza konuyla ilgili sorulardan oluşan bir dosya geldi. Bakanlık danışmanlığımızı isteyince vakıf olarak iki dosya halinde soruları cevapladık ve Kültür Bakanlığımız ile birlikte dosyaları UNESCO’ya sunduk. Gelen cevaba göre sema ve tasavvuf musikisi “Kaybolmakta olan ve korunması gereken dünya kültür mirası” kapsamına alındı. UNESCO’ya sunmuş olduğumuz ilk dosyanın kabul edilmesinden sonra diğer projemiz yani, 2007 yılını Mevlâna Yılı olarak ilan ettirme projemiz gündeme geldi. Bu teklifimiz de kabul edilince çok mutlu olduk. Bu projelerde Kültür Bakanlığımızın yanı sıra Dışişleri Bakanlığımız ile de koordineli olarak çalışmaktayız. Bu projelerin yanı sıra Amerika, İsviçre, Hollanda, Almanya gibi yurt dışındaki Mevlevi dostlarımıza yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Hz. Mevlana’dan söz eder misiniz?

Küçüklüğümüzden beri evimizde hep mesnevi hikâyeleri anlatılırdı. Onun İslam ve insana bakış açısı bahsedilirdi. Ailemiz hiçbir zaman bizlere kısıtlama koymadılar. Gittiğimiz yerlere ve giydiğimiz şeylere karışmadılar. Sohbetlerimiz Hz. Mevlana ve Mevlevilik adabı ile ilgiliydi. O edebi öyle güzel öğrettiler ki Allah utandırmasın. Farkına varmadan hayatımızın akışında bunları öğrendik. Bizlere yanlış bir şey yapmamak gerektiğini çünkü yaptığımız yanlışın direk Hz Mevlana’yı işaret ettiği söylendi.

Hz Mevlana’yı olarak temsil edilen resimler gerçeği ne kadar yansıtıyor. Görünüşüyle ilgili size gelen bir bilgi var mı?

Hz. Mevlana ile ilgili zamanında yazılan hatıralar var. Özellikle kendi oğlu ve torunları ve öğrencilerinin yazdığı eserlerde Hz. Mevlana’nın görünüşüyle ilgili bilgilere rastlayabiliyoruz. Bu hatıralardan çıkarttığımız bilgilerde Hz. Mevlana ortanın üstünde bir boyda, biraz sarı benizli, hafif çekik gözlü ve zayıf bir insan olduğu anlatılıyor. İbadetli eğitimli ve manevi eğitimlerle yaşayan bir insan olduğunu bilgisine hatıralarda ulaşıyoruz. Bir gün Hz. Mevlana’nın kendi talebelerinde birisi Konya’dan Kayseri’ye giderken, yanında Hz. Mevlana’nın resimlerini götürmek istemiş, devrin ressamlarında birine resmini çizmesi için rica etmiş. Ancak ressam her çizdiğinde Hz. Mevlana başka bir görüntüye, bürünüyor. Çizdiğiyle alakası yok. Baz bilgilerde bu şekilde 9’dan fazla çizim yapıyor. En sonunda da halden hale geçişi onu öyle bir heyecanlandırıyor ki kalemini kırıyor ve yapamayacağını söylüyor. O resimleri talebesi Gürcü Hatun almış fakat onlar ne olmuş bilmiyoruz. Şu anda gördüğümüz şişman oturan adam Hz. Mevlana değil, zamanında İran’da 1950’liler yapılan bir yarışmada Hz. Mevlana’yı nasıl hayal ediyorsunuz gibi bir yarışmanın ürünü olan bir resimdir.

Konyalı Hz. Mevlana’ya sahip çıkıyor mu? Hz. Mevlana Değerlerin korunması için yeterli çalışmalar yapılıyor mu?

Yalnız aile olarak değil, Konya olarak, Hz. Pir o kadar büyük bir hazine ki ne kadar çalışsak azdır. Ama daha çok çalışmamız gerekir. Gerçekten ciddi manada güzel çalışmalar yapılıyor. Peygamber varisimize daha çok sahip çıkarak, bunun bilincinde olup çalışmak gerekiyor.

Hz. Pir’in en çok hangi sözünü seversiniz?

Aslında ayırmak mümkün değil. Ama o günün haline göre veya gelen sorulara göre değişiyor. Ama son zamanlarda en çok şu sözü dilime geliyor: “Herkes kendi zannınca benim dostum oldu. Ama sırrımı soran olmadı” Rabbim inşallah bizleri o sırra erdirir.

Mevlana ve Şems arasındaki ilişki çok derin bu konuda ne biliyorsunuz?

Şems hazretleri görünenin ötesini de görebilen gerçekten farklı bir insan, öyle ki çocukluğundan beri bu böyle, kendi babası da büyük bir âlim, ancak Hz. Şems gerçekten manevi bilgiler açısında sınırları aşan büyük bir âlimdir. Ama hep bir arayışta öyle bir can dostu arıyor ki gerçekten onu anlayabilen biri olsun. Hatta hikâye o dur ki, Allah’a yalvarır ve Rabbinden bir nida gelir. Can dostuna karşılık ne verirsin diye, hiç tereddüt etmeden başımı diyor. Şems’e Hz. Pir işaret ediliyor. Daha önce Şam’da kısa bir karşılaşma yaşıyorlar. Ardından sonra Şems Konya’ya geliyor. Tekrardan ve öyle bir beraberlik başlıyor ki onun o inanılmaz manevi bir birlik ve beraberlik hatta hiç konuşmadan günlerce oturdukları ve ruhen anlaştıkları kitaplarda anlatılıyor.

Şems hazretlerinin türbesi nerede?

Şems ve Hz Mevlana’nın birbirlerine olan sevgi ve muhabbeti öğrencileri ve çevresi tarafından kıskanılıyor. Bunun üzerine Şems daha fazla Konya’da duramayarak ortadan kayboluyor.Bu yok oluşun sebebini bilmiyoruz, öldürüldü mü ya da kendi mi döndü bu bilgiler pek net değil.Konya’da birkaç yerde olduğu rivayet ediliyor. Şems Tebriz-i türbesinde mi şu an Selçuk Üniversitesi Rektörlük binasının içinde bulunan mezarlıkta mı bilinmiyor. Hatta bazı kayıtlarda da Hz. Mevlana türbesi içinde olduğu söyleniyor. Ama İran’a beni davet ettiler. İranlılar diyorlar ki; Şems hazretleri Konya’daki görevini tamamlandı ve tekrar Tebriz’e döndü. Tebriz’de bulunan küçük bir şehirde bulunan üç minareli külliyede Şems hazretlerinin geri dönüp, ders verdiğini söylerler. Mezarının da burada olduğu söylüyorlar.

Hep de sorduklarından aynı şeyi söylüyorum. Yani bu toprak beden, nerde defnedilmiş mesele bu değil. Mesele Şems hazretleri hayatımıza neler katmak üzere gelmiş, biz onun üzerinde durup konuşmalıyız.

Hz. Mevlana törenleri sadece Konya’da mı yapılmalı?

Eskiden nerede bir Mevlevihane varsa orada Şeb-i Arus törenleri düzenlenirmiş. Şimdi anma töreni diyoruz. Tabii ki Konya asitane (aşkın merkezi) tüm Mevlevihanelerin merkezidir.

Konya’nın üzerine çıkacak bir çalışma yapmamalıdır. Diğer şehirlerde sadece anılmalıdır.

Konya merkez olarak daima en görkemlisini daima yapmalıdır. Son zamanlar bu tür sıkıntılar artamaya başladı. Ancak bunu engellemek mümkün değil. Hatta Hindistan, Amerika ve İsviçre gibi ülkelerde Hz. Mevlana’ya gönül veren insanlar da nede anmasın manevi büyüğümüze bu yolda hizmet eden herkes anabilir. Ancak dediğim gibi Konya’da öyle bir anılmalı ki insanlar, sadece sema ayinini izlemeye değil, aynı zamanda o ilmi almaya gelmelidir.

Melek Sarıtaş

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.