Güzelliği, aşkı, hasreti ile efsaneleşen “Ezo Gelin”

Hacettepe Üniversitesi Türk Halkbilimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Özarslan ile Ezo Gelin hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.

Güzelliği, aşkı, hasreti ile efsaneleşen “Ezo Gelin”
Yayınlanma:

İsmi kulağımıza oldukça tanıdık gelen Ezo Gelin’i bizlere anlatan Özarslan, Ezo Gelin’i konu edinen filmler, oyunlar, türküler olduğunu bilgisini verdi.

Ezo Gelin kimdir, nerelidir?

Yazılı kaynaklardan edinilen bilgilere göre çevresinde Ezov, Özo, Özey, Ezov ve Ezo olarak bilinen Zöhre Bozgeyik, 1909 yılında Gaziantep’in Oğuzeli ilçesine bağlı Uruş köyünde doğmuştur. Babası Beydilli boyunun Bozgeyikli oymağından Emir Dede, annesi Kabaağaçlı ailesinden Elif Hanım’dır. 7 çocuklu ailenin 3. evladı olan Zöhre, daha çocuk yaşlarda iken güzelliği ve cana yakınlığı ile civarındaki hemen herkesin dikkatini çekmiş ve beğenisini kazanmıştır. Onun güzelliği yanında vakarlı ve ağır başlı oluşu da tanıyanları kendisine hayran bırakmış ve adı dilden dile dolaşmaya başlamıştır.

Ezo Gelin’in memleket hasreti çektiği söyleniyor. Ezo, memleketinden niye ayrılmıştır?

Anlatılanlara göre eşinden ayrıldıktan sonra Suriye’de yaşayan teyzesinin oğlu Abuzer Memey’in evlenme teklifini kabul eden Ezo Gelin yani Zöhre, 1936 yılının ilkbaharında, bir ikindi vakti, yanında akrabalarından birkaç erkekle birlikte ve yaşlı gözlerle Uruş’tan yola çıkar. Tılesvet, Zammır, Şibip ve Devehöyük köylerinden geçerek akşamın alaca karanlığında Suriye’ye gider. Artık orada yaşayacaktır.

Ezo Gelin’i konu edinen film, oyun ve türkülere örnekler verebilir misiniz?

Sorunuzu cevaplamaya sinema ile başlayayım. Ezo Gelin’in ölümünden bu yana geçen 45 yıl içinde, piyasaya Ezo Gelin’i anlatan on kadar eser çıkar. Cumhuriyet dönemi şairlerinden Behçet Kemal Çağlar’ın Kore Savaşı’nın başlayıp devam ettiği 1950 yıllarında yazdığı “Dertli Gelin” hikâyesi, hepsini gölgede bırakır ve büyük yankı uyandırır. Yeşilçam’da o yıllarda adını oyuncu olarak duyurmaya başlayan Orhan Elmas, Çağlar’ın hikâyesini Ezo Gelin filmlerinin ilki olarak sinemaya uyarlar. Film 1955/1956 yılında “Ezo Gelin Ateşten Gömlek” adıyla çekilmiştir. Filmde Hümaşah Hiçan, Mahir Özerdem, Orhan Elmas, Atıf Kaptan, Mualla Kavur, Ali Korkut gibi Yeşilçam oyuncuları rol almıştır. Konusunun gerçek hikâyedeki kahramanlarla yakın uzak ilgisi olmamasına rağmen film, gösterildiği sinema salonlarına -bütün matine ve suareler dolup taşmış bir şekilde- halkın ilgisine mazhar olmuştur. Filmin oluşumu da ilginç tesadüflerle doludur. Bunlardan ilki gerek hikâyenin yazarı Behçet Kemal Çağlar’ın, gerekse hikâyeyi senaryo haline getiren Orhan Elmas’ın Ezo Gelin adıyla anılan bir kadının o sıralarda Suriye’de yaşadığından habersiz oluşlarıdır. Bir diğeri, senarist-yönetmen Orhan Elmas’ın Nisan 1956 yılı başlarında çektiği filmin çekimlerinin, Ezo Gelin’in vefatından sadece 10 gün sonra başlamasıdır. Nihayet filmin çekimlerinin Ezo Gelin’in yaşadığı ve mezarının bulunduğu çevrenin 100 kilometre ötesinde, Urfa’da yapılması da bu tesadüflerin 3.’sü olarak ortaya çıkar. Bahse konu hikâye, “Ezo Gelin” adıyla 1968 yılında ikinci kez beyaz perdeye aktarılır. Filmde rolleri Fatma Girik, Tugay Toksöz, Cenk Er, Bilal İnci, Ahmet Mekin ve Atıf Kaptan paylaşır. Orhan Elmas’ın ikinci kez çektiği Ezo Gelin filmi 1969 yılında Adana Altın Koza Film Festivali’nde en iyi ikinci film ödülünü, Ezo Gelin’i oynayan Fatma Girik de en iyi kadın oyuncu ödülünü alır. 3.  “Ezo Gelin” filmi ise 1973 yılında Fevzi Tuna’nın yönetmenliğinde çekilir. Senaryosu ilk iki filmin yönetmeni olan Orhan Elmas tarafından yazılır. Filmde Fatma Girik, Kadir İnanır, Suphi Tekniker, Reha Yurdakul, İhsan Yüce, Yeşim Tan, Sami Hazinses, Hikmet Taşdemir, Güzin Özipek ve Tahsin Korel rol alır. Filmin konusu öncekilerle aynıdır.

Tiyatro uyarlamalarına bakıldığında Ezo Gelin efsanesi iki kez de aynı adla tiyatro olarak sahnelendiği görülmektedir. Bunlardan ilkinin senaryosunu Mehmet Solmaz yazmış, Süleyman Karakuş uyarlayıp yönetmiştir. Oyunun dekorları Remzi İyimen tarafından yapılmıştır. İkincisi ise 1981-1982 sezonunda Orhan Elmas’ın kaleminden çıkan “Ezo Gelin” oyunudur. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen ve Engin Gürmen’in yönettiği bu oyunda dekoru Ersin Satgan, kostümü Türkan Kafadar üstlenmiştir.

Hikâyenin aslına uygun olarak Gaziantep’te 2006 Eylül ayında çekimine başlanan “Ezo Gelin” televizyon dizisi uyarlamasının senaristliğini Ahmet Yurdakul, yapımcılığını Yaşar İrvül üstlenmiştir. Ezo Gelin’i Nurgül Yeşilçay, sevdiği genci ise tiyatrocu Erkan Sever canlandırmıştır. Hikâye ile ilgili yayınlarda beliren ortak kanaat dizinin de sinema uyarlamalarında olduğu gibi aslından çok farklı olduğu yönündedir.

Ezo Gelin türkülerine gelince şu hususları öne çıkarmakta fayda vardır: Ezo Gelin hakkında anlatılanlar gerçek hayat hikâyesinden farklıdır. Zira hikâye halk muhayyilesinde türkülerle de desteklenerek çeşitlenmiş, efsaneye dönüşmüştür. Ezo Gelin’in efsaneleşmesi bu güzel ve bedbaht kadının henüz hayattayken kendisi hakkında türküler yakılmaya başlanmış olmasına bağlanabilir. Yazılı kaynaklarda Ezo Gelin hakkında ilk türkünün 1936 yılında İzanlı Bekir Karaduman tarafından yakıldığı kaydedilmiştir. Bu türkü giderek yaygınlaşmış ve son yıllar kadar Suriye’de de söylenmeye devam etmiştir. Ezo Gelin’in ölümünden hemen sonra Türkiye’de ve Suriye’de Ezo Gelin ile alakalı bu türküler daha çok mahallinde söylenmekte iken o dönemin usta seslerinden Malatyalı Fahri Kayahan tarafından Ezo Gelin adıyla bir başka türkü okunmuştur. Fahri Kayahan’ın söylediği Ezo Gelin türküsü yurt çapında ilgi görmüş ve çok sevilmiştir. Türkünün gördüğü yoğun ilgi, diğer sanat kollarını da harekete geçirmiş ve böylece Ezo Gelin ile ilgili bu hikâyenin sinema ve tiyatro macerası başlamıştır. Söz konusu türkü daha sonra Muzaffer Akgün, [Taş Plak], Halit Araboğlu [Taş Plak], Mehmet Bozdoğan [Güngördü Plak] ve Ahmet Sezgin [Minareci Plak Kaset] gibi sanatçılar tarafından da seslendirilmiş ve plağa okunmuştur. Zaman içinde türkünün başka sanatçılar tarafından da okunmuştur. Bunun yanı sıra Ezo gelin ile ilgili farklı türkülerin de seslendirildiği söz konusudur. Mesela, Ezo Gelin’in ilk kocası Hanefi Açıkgöz tarafından yakılan ve Nuri Sesigüzel tarafından plağa okunan Ezo Gelin Türküsü, seslendirilen ikinci türküdür. Yine, Gaziantepli Muhsin Terlemez tarafından yakılan ve onun sesiyle de plak kayıtlarına geçen türkü, Urfalı Tenekeci Mahmut Güzelgöz [Kalan Müzik] tarafından okunan uzun hava ve Arif Sağ’ın [Mert Müzik] Ezo Gelin dizi-filmi için söylediği türkü yukarıda sayılan sanatçıların seslendirdiği Fahri Kayahan türküsünden farklıdır.

Sizce Ezo Gelin, reklam ve medya şirketleri tarafından kullanıldı mı?

Ezo ismi reklam ve medyada kullanıldığı açıktır ama bu kullanım bir şirket veya başka bir ortaklık tarafından mı yapıldı bunu net olarak söylemek mümkün değil. Bununla beraber Ezo Gelin isminin bir çorbaya ad olarak verilmesi mevzusu yazılı kaynaklarda yer almıştır ve şikâyet eder bir ifadeyle “Son zamanlarda Ezo Gelin’in ismini Ezo Gelin’i tanımayanların tanıyormuş gibi tavır takınarak reklamlarda kullanmaya başladıkları”ndan söz edilerek anlatılmıştır. Bu konuda detay öğrenmek isteyenler Mehmet Solmaz’ın adlı araştırmacının 1962 yılında yazdığı kitaba ve bendenizin makalesine bakabilirler. Burada üstünde durulması gereken husus özetle şudur: Ezo Gelin adıyla yaygınlaşan söz konusu çorbaya verilen addan dolayı olumsuz yaklaşım tamamen hissî bir bakış açısıdır. Çünkü dönem kültür endüstrisinin özüne ve işleyiş mantığına uygun olarak popüler kültür kendi malzemesini üretmede sıkıntı çekmeye ve halk kültürü mahsullerine müracaat etmeye başladığı dönemdir. Bu dönemde yavaş yavaş halk kültürü mahsullerinden uygun olanını kendi mecrasından koparıp, içini boşaltarak “satılacak” şekilde yeniden doldurmak yoluyla kültüre yeni işlevler yüklemek ve bu suretle kültürün kimlik kodlarıyla oynayıp tüketilebilir emtia hâline getirmek faaliyeti söz konusudur. Bu, sonraki dönemlerde “küreselleşme” diye tabir edilen uluslararası sermayenin o yıllarda yüzünü gizlemek için yerel kimliğe bürünme taktiğinin ayak sesidir.

Ezo Gelin denilince akla ilk olarak çorba gelmektedir. Peki, Ezo Gelin bir çorba ismi haline nasıl dönüştü?

Bilindiği gibi “Ezo Gelin Çorbası” Osmaniye, Gaziantep, Kahramanmaraş vb. yerlerde “mahlıta” [Arapça “mahlûta” sözünün farklı bir telaffuzu] olarak bilinir. Mahlıta pirinç, mercimek ve bulgurdan yapılır. Çabuk kaynatılan bir çorbadır. Mercimeğin özleşmesi beklenmez. Pirinç, bulgur ve mercimek tencereye birlikte konulur ve aynı süreyle kaynatılır. Mercimek, pirinç ve bulgura göre biraz geç yumuşadığı için özleşmesi beklenmez. İçinin yarılması yeterli görülür. Yeterince kaynadığına kanaat edilen çorba, faredişi şeklinde doğranmış bol soğan, salça, kuru nane, pul biber, tabiî tuz gibi baharatlarla “yağlanır”. Üzerine turunç suyu sıkmak tercihtendir; fakat önemli bir tercihtir. Limon olsa bile varsa turunç sıkarlar. Zira turunç mahlıtayı daha hem daha lezzetli yapar; hem de az ekşisi sebebiyle bolca sıkılan sıcak çorbanın hemencecik içilecek kıvama gelmesini sağlar. Görüldüğü çok özel bir çorba değildir. Güney mutfağında çok daha özel çorbalar vardır. Bunların yapımı daha meşakkatlidir ve uzun zaman alır. Dolayısıyla “Ezo Gelin Çorbası” daha kısa sürede ve eldeki günlük malzeme ile yapılan kolay bir çorbadır. Herhalde Mahlıta ile Ezo birleştirilip şehir yerinde köy “hasreti”, -Ezo’nun çektiği ülke hasretiyle de ilgi kurulabilir- çeken insanlara bu hasretini bir nebze olsun dindirmeleri için çare olacağı düşünülerek sunulmuştur. Ezo Gelin Çorbası Türkiye’nin her yerinde beğenilen ve sevilerek içilen bir çorbadır. Gaziantep mutfağının ve genelde Türk mutfağının vazgeçilmezleri arasında bulunan bu çorbanın Ezo Gelin adıyla yaygınlaşması esasen Ezo Gelin’in gerçek hayatıyla ilgili bir adlandırma değildir. Çünkü Ezo Gelin isminin çorbayla anılması Ezo Gelin ismiyle bağlı ilk türkü ve ilk filmden sonradır.

Ezo Gelin’i diğer gelinlerden ayıran neydi? Neden ona türküler yazıldı da bir başkasına değil?

Aslında Ezo gelin’i diğer gelinlerden ayıran büyük bir fark olduğunu söylemek zor. Zira Anadolu topraklarında gelinlerin hemen hepsi olmasa da çoğunun bedbaht hikâyeleri dilden dile dolaşa gelmiştir. Bu türkülerde bu gelinlerin ya coşkun ırmaklar alınışı yahut küçük çocuğa verilmeleri veya burçak tarlalarındaki zor hayat şartları dile getirilir. Dolaysıyla bu topraklarda sadece adına türkü yakılan gelin sadece Ezo Gelin değildir elbette. Nice gelinlere için türküler söylenmiş ağıtlar yakıldığı bilenin malumudur. Bu türküler ve hikâyeler zaman zaman basında ve medyada yeniden yorumlanarak geniş kitlelere duyuruluyor.

Pekii ölümü nasıl gerçekleşti?

Ezo Gelin Suriye’ye gittikten sonra 1950 yılının başlarına kadar ara ara Türkiye'ye gider gelir ve vatanıyla, ailesiyle, akraba ve arkadaşlarıyla hasret giderir. Bu ziyaretlerde her sefer bir torba veya çuval içinde bir miktar “vatan toprağı” götürmeyi alışkanlık edinir. Sonraki yıllarda gerek sınıra döşenen mayın tehlikesi, gerek maddî sıkıntılar onun Türkiye’ye gelmesini adeta imkânsız hale getirir. Bu süre zarfında yakalandığı verem hastalığı Ezo Gelin’i adeta eritir ve 18 Mart 1956’da hayata veda eder. Hayattayken mezar taşına, “Bahtı Kara Ezo Gelin burada yatıyor, Türkiye'ye doymadan gurbet ellerde veremden öldü” diye yazılmasını vasiyet etmiş olmasına rağmen; mezar taşına “Fatiha Emir Dede Kızı Ezo Gelin. Doğumu: Türkiye'nin Gaziantep Vilayetinin Oğuzeli Kazasının Uruş Köyü. 1909. Ölümü: Suriye'nin Halep Vilayetinin Carablus Kazasının Lüle Köyü. 18 Mart 1956" diye yazılır. Cenazesi vasiyeti üzerine Bozhöyük’ün Türkiye’ye bakan yamacına gömülür. (Aslı Çetin)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.