Gönüllerin mekanı 'Konya'
Fatma Şeref Polat 'Aşk güneşe benzer' kitabı ile Hz. Mevlana ve Şems-i Tebrizi dönemine ışık tutuyor.
Avukat olarak başlayan iş hayatına yazarlığı da ekleyen Fatma Şeref Polat, seneler sonra büyük uğraşılarla yazıp, yoğun gayretiyle bastırdığı kitabı 'Aşk güneşe benzer' hakkında ve yazarlığa dair keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Polat, kendinizi nasıl tanımlarsızın diye sorduğumuzda, "Bu dünyada bir seyyahım, geçici ve ait olmadığımız bu alemde kendi sılasını arayan bir gezginim. Gezi notlarımı da diğer gezginlerle paylaşmayı seviyorum. Ancak insanın kendini tanımlaması ve görmesi için her zaman bir aynaya yani dosta ihtiyacı vardır"dedi.
Fatma Şeref Polat kimdir?
1970 yılında Nevşehir'de doğdum. İlkokulu Nevşehir'de, Ortaokulu Kilis Kız Öğretmen Lisesi'nde liseyi Ankara Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Lisesi'nde tamamladım. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Evliyim, iki oğlum var.Avukatlık halen devam ediyor. Bitmeyen davalar elbette var. Ancak şu anda gönlümdeki mesleğim olan yazarlığa ağrılık veriyorum.
İlk ne zaman yazmaya başladınız?
Bir gün tatile çıkacaktım. okumak için bir roman arayışına girdim ancak bir türlü okuyabileceğim bir kitap bulamadım. ilk aklıma gelen şu oldu: Hz. Mevlana ve Şems-i Tebrizi ile ilgili o dönemi yansıtan bir roman yazılmamıştı.Bu konuda kendi kendime, 'Kaç yıldır, Konya'da yaşıyorum. Onlar bu iklimde ve coğrafyada nasıl bir yaşadılar, biri araştırıp yazsa da biz de onlarla yaşıyormuş gibi öğrensek' diye düşündüm.sonra yazamam diyerek erteledim. Ancak güncel bir roman yazdıktan garip bir tecrübe olarak sıra Hz Mevlana ve Şemsi Tebrizi romanını yazamaya kendiliğinden geldi.
Sizin için yazarlık ne ifade ediyor?
Yazar okuyucunun manzarayı çok geniş ve net olarak görmesini sağlar. İnsan ise kendi iradesiyle doğru olanı seçebilecek bir nitelikte yaratılmıştır. Doğrudan bir yol gösterme insan tabiatına aykırıdır. Ancak insana belli bir bilgi birikimi ve tecrübeyle doğru yolu göstermenin en güzel yolu bence romandır. Bu nedenle tarihten günümüze manzaralar çizip insanlara sunmayı seviyorum.
Eserlerinizi ne kadar bir süre içinde tamamlıyorsunuz?
Yazma sürecim çok kısıtlı değil, dönem dönem değişebiliyor. Ancak zamanı uzatan şey 'Aşk güneşe benzer' kitabında olduğu gibi tarihi araştırmalar çerçevesinde bir kitap yazdığımdan dolayı önemli tespitler ve ilhamın yanı sıra doğru bilgiler ışığında bir çerçeve oluşturmak gerekiyor. Karaktere uymayan bir durumun olmaması gerekir. Çünkü ruhların ölümsüz olduğuna inanıyoruz. O ruh ilerde bizimle karşılaşacak ona aykırı bir şey yazmak çok büyük bir yükümlülüktür.Dolayısıyla bu romanda 5 yıllık bir araştırma yaptım. O dönemi öncesi ve sonrasıyla detaylı olarak inceledim. Araştırma ve inceleme kısmı tamamlayıp çerçeve oluştuktan gerisi su gibi geliyor. 485 sayfalık kitabımı 6 ayda tamamladım.
Sizce yazarlık bir yetenek midir?
Yazarlık büyük ölçüde yetenektir. Bir olayı farklı pencereden görüp hissederek ön plana çıkarmaktır. Ancak bilgi birikimi ve tecrübeyle birlikte bu yeteneği öğrenilebileceğini geliştirilebileceğini düşünüyorum. Zaten hevesi olan insanın yeteneği vardır, bu durumun aksine katılmıyorum.
Türkiye'de kitap yayınlamak zor mu? Siz kitabınızı yayınlarken herhangi bir zorlukla karşılaştınız mı?
Kitabımı 2004 kitabı yazmaya başladım. 2009'da bitti. Dosya olarak yayın evlerine gönderildi.Her yayın evinin kendine göre bir sıkıntısı vardı. Çünkü Anadolu'da ve hiç adı duyulmayan bir yazarın ilk romanıydı. çok uğraştım İstanbul'da bir yayınevinden çıkması için 3 yıl bekledim. Bekleme süresi kolay değil.Bir tanıdık vasıtasıyla yayın evine gönderildi o yayın evi en büyük talihlerimde biriydi. 3 Eylül 2010 tarihi romanımı bir editör tarafından okunduğu gündü ve benim için bir yaş günü kadar önemliydi. Editör kitabımda bir değişiklik yapmak istedi. Ben istemedim başka bir yayın evinden çıkardım. Tabii bu süreç çok sıkıntılı bir süreç Allah kimseye yaşatmasın.
Bacıyan Rum meselesinden söz eder misiniz?
Bacıyan Rum 'Anadolu kız kardeşleri diyarı' diye geçen bir gurup kökü Orta Asya ve Türk geleneğine dayanan bir gönüllüler örgütüdür. Tarihte 'Kadın savaşçılar' olarak anılıyorlar. Özellikle eşleri şehit olan dul kadınlar savaşarak orduya destek oluyor. O dönemde kadınlar at, silah ve savaş eğitimi alıyorlar. Haçlıların gözlemleri o dönemde benim çok dikkatimi çekti. 1200'lü yıllarda Anadolu'dan geçen bir Haçlı şövalyesi öyle bir not almış; 'Biz Türklerle yaptığımız savaşları kaybediyoruz. Çünkü onlar her alanda kadınlarıyla yan yana mücadele veriyor. Türk kadınlarını kendi kadınları gibi örgü, dantel, oya gibi el işleriyle uğraşmalarını sağlayabilirlerse yenebileceklerini söylüyorlar.
Kitabınızda Konya tarihi dönemiyle alakalı detaylı bilgi veriyorsunuz. Konya'yı nasıl anlatırsınız?
Kitabımda; Selçuklu, Bizans ve Moğol üçgenindeki sosyal, siyasal arka planı ve kadın faktörü ihmal etmeyerek farklı öyküler anlatmaya çalıştım.bunu yanı sıra Hz. Mevlana Şems ilişkisine ışık tutacak bilgilere de yer verdim. Konya gönüllerin mekanıdır. Hz Mevlana'nın kapısında şöyle yazar: " Bu mekan aşıkların kıblegahı olmuştur. Buraya eksik gelen tamamlanır" bu çok hoş bir sözdür. Nasıl ki Ankara resmi başkent İstanbul kültür ve sanatın başkentidir. Konya'da gönüllerin başkentidir. Bu yüzden bu güzel şehre bir dönüş yapıp buradaki tarihten de faydalanmamız gerekiyor. Konya'nın Anadolu kültüründe çok önemli bir yeri vardır. Herkesin hayatın bir dönüş noktası vardır. Hz. Mevlana da buna vesile oluyor ben Konya'da olmaktan mutluyum.
(Melek Sarıtaş)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.