El sanatları yaşatılıyor
Eğitmen Zeliha Yıldız, “Sanat merkezimizde, her biri alanlarında icazetli hocalar nezaretinde hat, tezhip, minyatür, ebru ve çini sanatlarının geleneğe bağlı kalarak meşk-usulüyle talim edildiği bir sanat yuvasıdır” dedi
Destegül Güzel Sanatlar Merkezi Öğreticileri Zeliha Yıldız ve Gülşen Yıldız ile yok olmayan yüz tutan geleneksel el sanatlarının Anadolu’da tek olarak icra edildiği sanat merkezi ve sanatın nasıl icra edildiğiyle alakalı keyifli bir röportaj gerçekleştirdik
Destegül Güzel Sanatlar Merkezi ne zaman kuruldu?
Gülşen Yıldız: Destegül Güzel Sanatlar Merkezi 1997 yılında Selahattin Hidayetoğlu, Fevzi Günüç, Ahmet Saim Arıtan gibi geleneksel sanatlara gönül veren hocaların gayretiyle oluşturulmuştur. Fevzi Günüç, hocamız Destegül Güzel Sanatlar Merkezi kurulduğundan vefatına kadar hem hocalık hem de kurumun başkanlığını yapmıştır.
Sanat merkezinizin üstlendiği misyon nedir?
Zeliha Yıldız: Destegül Sanat Merkezi geçmişin mirasını asliyetini bozmadan geleceğe taşımak amacıyla kurulmuş, her biri alanlarında icazetli ve mezun hocalar nezaretinde hat, tezhip, minyatür, ebru ve çini sanatlarının geleneğe bağlı kalarak meşk-usulüyle talim edildiği bir sanat merkezidir.
Kursunuzda hangi dersleri veriyorsunuz?
Gülşen Yıldız: Sanat merkezimizde ilk olarak dersler hüsn-ü hatla başlamış. Daha sonra Fevzi hocam tezhip derslerinin verilebilmesi için İstanbul’dan hocalar getirterek, öğretilmeye başlanmış. Dersler önceleri ayda bir iken daha sonra devamlılığı sağlanmış. Şu anda da kurslarımızda hüsn-i hat, tezhip, minyatür, ebru, çini ve ney dersleri veriyoruz.
Kurslarda verilen eğitimleri hangi usulle gerçekleştiriyorsunuz?
Zeliha Yıldız: Geleneksel sanat dallarında eğitimin bir süresi yok. Hat ya da tezhip sanatına başlıyorum, 5 yıl sonra mezun olacağım gibi bir süre söz konusu değil. Bu tamamen talebenin kendi gayreti ve yeteneğiyle alakalıdır. 5 yıl gibi bir sürede de öğrenebilir, 3 yılda da öğrenebilir. Ancak derslerin bitmesi gibi bir şey yok. Geleneksel sanatların süresi yok ömür boyu icra edilir. Yani resmi bir kurum olan okul gibi düşünmek doğru değil. Nihayetinde icazeti olan bir eğitim müfredatımız var.
İcazet nasıl verilir? Verdiğiniz eğitim müfredatı nasıl işliyor?
Gülşen Yıldız: Hat sanatı için söylemek gerekirse derslere ilk olarak Rabbi Yessir Meşki ile başlıyoruz. Öğrenci, müfredatı bitirdikten sonra kadim hattatlardan birinin yazısını takliden yazıyor. Daha sonra hocası öğrencisinin yazdığı taklit yazının altına bir icazet metni ve duasını (bu sanatını yapabileceğine dair bir izin yazısı) yazıyor. Bu da öğrencinin belgesi oluyor. Klasik sanatlarda icazet denilince akla hazır matbu bir kâğıt akla gelmesin öğrenci kendi hazırladığı sanat eserinden oluşuyor. Tabii icazet aldıktan sonra her şey bitti demiyoruz. Çünkü bundan sonrada ihtisas dersleri başlıyor.
Zeliha Yıldız: Tezhip sanatında da öğrenci hocası neyi uygun gördüyse bu bazen bir Fatiha Sure’sinin olduğu sayfa olabilir bazen hadis-i şerif olabilir. Öğrenci onu tezhipledikten sonra yine altına hocası tarafından icazet metni yazılarak veriliyor. Klasik sanatların hepsi için durumun aynı olduğunu söyleyebiliriz.
Geleneksel sanatları hakkıyla icra edebilmek oldukça zor görünüyor, icazet ne kadar sürede veriliyor?
Gülşen Yıldız: Sanatı icra etmeye ilk başladığımızda hocamıza ‘icazet ne zaman alacağız’ diye hemen hocamıza sormuştuk. Genelde de öğrenciler, bu konuda sabırsız hemen icazet almak istiyorlar. Ancak icazet kısa vadede elde edilen bir belge değil. Çok uzun vadede alındığını söylediğimizde de bazılarının hemen hevesleri kırılıyor. Ama gerçekten bu işi icra etmeyi gönülden isteyenler zorluklarını görseler de bırakmak istemiyorlar. Bu sanatın mesaisi çok fazla hem yetenekli olmak hem de çok çalışmak lazım. İhtisas dersleriyle yapılmayacak şeyler değil, fazla mesai harcamak gerçekten sevmek çok önemlidir. Biraz günlük yaşantınızdaki işlerden ve sosyal yaşantınızdan feragat etmek zorundasınız.
Zeliha Yıldız: Geleneksel sanatlarından herhangi biriyle uğraşıyorsanız. Elinize kalemi ve fırçayı almadığınız gün boşa geçmiş bir gündür. Aynı zamanda şunu söyleyebilirim, sanatla ilgilenmediğiniz zaman hemen küser. Siz onu bıraktığınızda o da sizi bırakır. Bu yüzden arayı sıkı tutmak gerekir. Tabii çok zor kimse yapamaz şeklinde de anlaşılmasın neticede bunu yapan insanlarda sıradan insanlar ancak bu bir nasip meselesi ya da lütuf diyebiliriz.
Hoca-talebe ilişkisi el sanatlarında önemli midir?
Zeliha Yıldız: Tabii tüm el sanatlarında olduğu gibi klasik el sanat dallarında da usta-çırak, hoca–talebe ilişkisi her ne kadar icazet alınsa da ölünceye kadar bitmeyecek bir mesaidir. Bu ilişki kendi içinde edebi, itaati ve sabrı gerektiren bir gönül bağlılığıdır. Elinizdeki iş her ne kadar güzel olursa olsun hocanız sizi takdir etmiyorsa bu sanatı destekleyen ahlakınız ve edebiniz yoksa hocanız size icazeti vermeyecektir. Hocalarımız, ‘sanatı öncelikle üzerinizde taşıyın’ derlerdi. Sanatınızla önce kendinizi müzeyyen kılmanız lazım. Eğer çalışmanızdaki incelik halinizde yoksa bu sanatı icra etmek çok zor. Halinizde bir kabalık ve geçimsizlik varsa o sanatı henüz idrak edemediniz demektir.
Kurslarda geleneksel sanat dalları eğitimi nasıl veriliyor?
Gülşen Yıldız: Sanat merkezimizde derslerimizi meşk usulüyle veriyoruz. Yani Destegül Sanat Merkezi’nde geçmişte sanat eğitimleri nasıl veriliyorsa şu anda da aynı şekilde verilmeye devam ediliyor. Meşk usulü demek hafta bir defa hoca ders gösterir. Öğrenci evde bu dersleri bir hafta boyunca talim eder. Öğrenci bir hafta bittikten sonra gelir, eserini hocasına gösterir. Hoca esere bakarak altına çıkarmalar yapar ve düzeltmelerde bulunur. Güzelse bir diğer meşke geçirir. Bütün derslerde böyle bir düzen işler. Yani her ne kadar ders gösterilirse gösterilsin haftada bir ders geçiliyor. Zaten öğrenci bir hafta ancak kendisine verilen dersi çalışabiliyor. Destegül Güzel Sanatlar Merkezi olarak meşk usulüne çok önem veriyoruz. Talebesini mezun eden değil, icazet veren bir kurumuz. Diploma alınır, icazet verilir.
Şu ana kadar kaç öğrenciye icazet verildi?
Gülşen Yıldız:1997 yılından bu yana sanat merkezimiz 20 yıl içerisinde hüsnü hatta 12, tezhipte 11, minyatür de 1, ebruda 16 talebeye icazet vermiştir. Hale hazırda icazet alacak talebelerimiz de vardır.
Geleneksel sanatlar insan yaşantısını nasıl etkiliyor?
Zeliha Yıldız: Sanatın insan yaşantısını özellikle de ahlakını olumlu etkilediğini düşünüyorum. İnsanlar sabrı öğrendikçe ruhu da sükun buluyor. Daha sonra da artık sabrı geçip tahammül açısından sabırda ciddi yol alıyorsunuz. Sanat Allah’a ulaşmak için bir araçtır, amaç değildir. Güzel işler çıkabilir bu gurur verebilir. Burada dikkat etmek lazım kibirlenmemek gerekir. Eğer sanatın sizi Allaha ulaştırmada bir araç olduğunu biliyorsanız ve artık hazmetmeye başladıysanız. Artık onun siz yapmamışsınız, Allah yaptırmıştır. Allah dilediği için bu eserler ortaya çıkar. Bütün bunlar Allah’ın istemesiyle oluyor. Yaptığımız işlerin bizi tevazuya götürmesi gerekiyor. Bunları ilk başladığınızda güzel bir tasarım yaptım diyerek başlıyorsunuz ancak daha sonra hoca talebe ilişkisiyle o sizi terbiye ediyor. Daha sonra çizdim demek yerine çizmeye çalıştım oluyor.
İnsanların çoğu geleneksel el sanatlarıyla uğraşmanın psikolojiyi olumlu yönden etkilediğini belirtiyor. Siz de bu düşünceye katılıyor musunuz?
Zeliha Yıldız: Bu sanat dallarının insan üzerinde müspet bir etkisi var. İnsanı hayatın kargaşasından çekip alıyor ve orada kendinize ait bir dünya oluşturuyorsunuz. Ruha bir dinginlik sağladığı kesin, bu durumu kendimizden ve talebelerimizden tecrübe ettiğimiz için söylüyorum. Talebelerimizden antidepresan ilaçları bırakanlar bile oldu. Geleneksel sanat dallarından herhangi biriyle uğraşan insan her şeyi unutabiliyor ya da masaya oturduğumuzda kafamızdaki bütün endişelerden ve problemlerden sıyrılıyoruz. Özellikle kadın talebelerimiz kendileri için yaptıkları en güzel şey olarak tanımlıyorlar. İcazet almasalar da buraya gelmek isteyenler oluyor. Destegül Sanat Merkezi Türkiye’de söz sahibi olan Anadolu’da tek Türkiye’de İstanbul’dan sonra ikinci il diyebiliriz.
Geleneksel el sanatlarını modernleştirmek için bir çabanız var mı?
Zeliha Yıldız: Geçmişte ders nasıl yapılıyorsa onun manasını ve karakterini bozmadan sanatı geleceğe taşımak istiyoruz. Yenilikler klasiklerle uygulanabilir. Ama modernleştirmek için bir çaba harcamıyoruz. Zaman zaman klasiğin dışına çıkmadan elbette yenilikler yapılıyor, içerisinde kullanılan motiflerin hepsi klasik diyebiliriz.
Geleneksel sanatların yok olmaya yüz tuttuğunu düşünüyor musunuz?
Zeliha Yıldız: Osmanlının son dönemlerinde klasik sanatlarda bir yozlaşma olmuş batı özentisiyle birlikte Osmanlının son dönemlerinde klasik sanatlarda bir yozlaşma olmuş. Batı özentisiyle birlikte Osmanlı’da yapılan tezhiplerin dışına çıkılmış buketler, vazolar kullanılmaya başlanmış. Bunları barok dediğimiz usulle karıştırılarak kullananlar da olmuş. Ancak geleneksel sanat dallarında çok önemli bir isim olan Süheyl Ünver hoca Osmanlı ve cumhuriyet arasında bir köprü olmuş. Kendisinin tezhip sanat dalında ve suluboyayla alakalı çok önemli çalışmaları vardır. El sanatları zaman içerisinde belki yozlaşabilir ancak yok olacağını düşünmüyorum. Çünkü her daim birileri bu sanat dallarını gönülden icra ediyor. Şu anda da devlet büyükleri bu sanata oldukça destek oluyor. Artık çeşitli toplantılarda sadece plaket vermek yerine bu levhalardan hediye ediyorlar.( Melek Sarıtaş)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.