“Efsaneler şehrin kadimliği ile mutlaka bağlantılıdır”
Yazar- Avukat Abdurrahim Küçük, yeni çıkan kitabı Konya Efsaneleri ile 54 efsaneyi kalem aldığını belirterek, kitaptaki ilginç tespitlerini anlattı.
Yazar- Avukat Abdurrahim Küçük, kitabında birbirinde farklı 54 Konya Efsanesine yer vermiş. Kitapta ilginç bilgiler de yer alıyor. Örneğin; Hz. Mevlana türbesiyle alakalı olan Üstü Açık Mezar Efsanesi gizemini koruyup dikkat çekerken Yazar Küçük, Konya’nın en çok alkol tüketmesiyle ilgili haberlere de çeşitli araştırmalarla bir açıklık getirerek bu konunun ancak efsane olabileceğini okurlara anlatıyor.
Abdürrahim Küçük kimdir?
Yazar 1959 yılında Konya Taşkent ilçesinin Balcılar Mahallesi’nde dünyaya geldi. İlk tahsilini kasaba ilkokulunda bitirdi. Bir süre ara verdikten sonra Karaman’da başladığı orta öğretimimi 1992 yılında tamamladı. Lise öğrenimi sırasında Günaydın gazetesinin “Kelebek” ekinde ve Karaman’daki yerel gazetelerde bazı şiirlerini yayınladı.1987 yılında başladığı Ürdün Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1992 yılından mezun olduktan sonra aynı yıl yurda döndü. Yurda döndükten sonra çeşitli basın ve yayın organları ithalat- ihracat şirketlerinde çalıştı. 1995-1997 yıllarında yayınlanan bazı gazetelerde dış haberler müdürlüğü ve köşe yazarlığı yaptı. Bu arada 1996 yılında İstanbul üniversitesi hukuk fakültesinin fark derslerini verdikten sonra başladığı avukatlık stajını bitirerek,1998 yılında serbest avukatlık yapmaya başladı. Evli ve iki çocuk babası olan yazar, halen Konya’da serbest avukatlık yapıyor.
Son çıkan kitaplarınızdan söz eder misiniz?
İki kitabım çıktı. Biri Vaveyla Şiir kitabı bir diğeri ise araştırarak yazdığım Konya’nın Efsaneleri isimli kitap oldu. Kitabımda 54 efsaneye yer verdim.
Kitaplarınızda en çok hangi konuları işliyorsunuz?
Okunan bir şeyin okuyucu tarafından onu yönlendirecek ufkunu açacak içinde bulunduğu yaşantısına bir şeyler ekleyecek bilgilerin olmasını düşünüyorum yani okuyucu kitabı okuduktan sonra kitap bitti dememeli bu kitapta şunlar var diyebilmelidir. Başkaları yazdığınız kitaptan istifade edebilmelidir.
Efsaneyi nasıl tanımlıyorsunuz? Efsaneler uydurulmuş hikâyeler midir?
Efsane kısaca halk arasında yaygın bir şekilde anlatılan kuşaktan kuşağa, nesilden nesile aktarılan bir olağanüstü durumun adıdır. Efsan ve efsane şekillerinde kullanılan kelimenin aslı farsçadır. Her milletin kendine has efsaneleri hikâyeleri vardır. Başlıca Türk efsaneleri Oğuz Destanı ve Ergenekon destanıdır. Efsaneler şehrin kadimliği ile tamamen bağlantılıdır. Şehrimizin efsaneleri Türklerin ete kemiğe büründüğü Selçuklu devletinin başkenti olması hasebiyle bir başka ehemmiyet keps ettiği su götürmez bir gerçektir. Bu nedenle şehrimize ait efsaneler sade burada yaşayanların değil, Türk dünyasını ve İslam dünyasını yakinen ilgilendirdiği inancındayız. Bu gerçek kitapta yer alan efsanelerin Hıristiyanların bölgede hâkim oldukları Roma ve Bizans devletleri ve akabinde Türklerin bölgeye gelişi Selçuklu Osmanlı imparatorluğu dönemlerini de içine aldığından açıkça anlaşılacaktır. Bizce efsane insanların birçoğu vukuu hayal olan normal insanların üstünde güç sarf edilerek elde edilen bir milletin oluşumu başka bir milletin yok oluşunu erdemin doğruluğun neticesinde ulaşılan özetle çok insanın olmak isteyip de olamadığı hayata dair birçok gerçeği barındıran hikâyelerdir. Biz onları ders almak için okur ve okutulmasını sağlarız.
Efsanelerde gerçeklik payı var mıdır?
Vardır tabii, ancak gerçekleşmesi güç olan hayaller olduğu için biz onu hikâye gibi görüyoruz. Bir de efsaneyle kerameti birbirine karıştırmamak lazım. Keramette onu gösteren insan bellidir. Efsanede de bellidir ama olup olmama ihtimali yüksektir.
Konya Efsaneleri kitabında bilmediğimiz bilgiler var. Bunlardan biri de Konya’nın ismi. Konya’nın ismiyle ilgili efsaneleri anlatır mısınız?
Kutsal tasvir anlamına gelen “ikon” kökünden geldiği ve bir başka ifadeye göre ise, “ikonia” kökünden geldiği ve Konya’ya gelip yerleşen biz azizden dolayı “aziz resim” anlamına gelen söylentilerin olduğunu belirtti. Bir başka efsaneye göre, iki dervişin havada uçarken suların çekildikten sonra şehrin güzelliğinin ortaya çıkmasıyla birlikte birinin diğerine; “konalım mı?” demesi üzerine diğer dervişin “kon ya” demesiyle birlikte bu şehrin isminin “Konya” olduğu söylenir.
Kitabınızda dikkat çeken bir araştırmaya da yer verip efsane olarak adlandırmışsınız. Yapılan araştırmalar en çok alkol tüketen ilin Konya olduğu söyleniyor. Siz bu konuyu nasıl yorumluyorsunuz?
Kulaktan dolma bilgilerle şehir efsanesi haline gelen Konya Türkiye’nin en çok içki tüketen ilidir efsanesi koskoca bir yalandan başka bir şey değildir. En çok içki nerede tüketilir sorusuna düşünmeden Konya diyenler işin doğrusu Ankara’da üretilen içkinin Konya’da depolanıp bölgelere sevk edildiğini bilmeyenler kamyon kamyon içkiyi görüp bunların hepsinin Konya’da tüketildiğini sanarak bunu dillendirmesinden kaynaklanan doğru bilenen bir yanlış olduğunu farkında bile değiller. Mey içki CEO’su Galip Yorgancıoğlu’yla yapılan röportajda ellerindeki verilere göre; Türkiye’deki içki tüketiminin yüzde 40’ının Marmara, yüzde 30’unun Eğe ve yüzde 15’inin ise geri kalan dört bölgede gerçekleştiği yani Konya’nın içki tüketiminde esamisinin bile okunmadığı belirtiliyor.
Hz. Mevla’nın mezarının altında bir üstü açık mezar olduğu söyleniyor. Bu durumda efsane olarak adlandırılıyor. Siz araştırmalarınızda neyle karşılaştınız?
Hz Mevla’nın mezarının dört metre altında “zir” isminde bir odanın olduğu söylenir.
Bu mezara şimdiye kadar sadece bir kişinin girdiği söyleniyor. Onunda kim olduğu belli değil. IV. Murat Konya’ya Mevlana’yı ziyarete geldiğinde orayı görmek istiyor. Ancak dervişin biri aman “efendim oraya inmeyin” diyor. İnmiyor ama mezarın başına geliyor. Elinde bir tespih, bir rivayete göre elindekini atıyor, bir rivayete göre düşürüyor. Mezar odasının bir tarafı açık diğer tarafından merdiven var. 7 yaşında bir kız çocuğunu indiriyorlar. Kız çocuğu çıkıyor dili tutuluyor. Çeşitli rivayetler var; bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet’te dahil olmak üzere bir çok padişahın mumyası olduğu için korkuyor, dili tutuluyor. Bunun içinde Mevla’nın da mumyası var. Bir rivayete göre ise çok karanlık olduğu için dilinin tutulduğunu söyleniyor. Bu olaydan sonra 1640 yılında mezarın üstü kapatılıyor. Kurşunla kaplanıyor. Daha sonra 1930 yıllarda Mevlana Müzesi Müdürü Yusuf Akyurt, odasında otururken diyorki acaba bu mezar odasında ne var, merak ediyor. Hemen dervişin biri kapıyı çalıyor ‘aman efendim oraya inmeyin’ diyor. Adam biraz durduktan sonra mezar başına gidiyor, halıyı kaldırıyor. Biri koşa koşa gelip ‘müdürüm eviniz yanıyor’ diyor. Eve gidiyor, ev kül oluyor. O şaşkınlık içinde biri eline telgraf tutuşturuyor ‘tayininiz çıktı’ diyor. Tayini de alıyor, göçünü yükletip Ankara’ya doğru giderken araba bir kavisi dönerken kapı açılıyor, çocuğu kucağından düşüyor. Çocuğu ölüyor geriye dönüyor. Defin ediyor. Mezarın başına gidiyor, ‘daha benden ne istiyorsun’ diyor. O gün bugündür orada kim olduğunu bilmiyor Orada bir mezar odası var. Giren gören bilen yok. Araştırmalarıma göre 738 yıldır bu sır kendini koruyor. (Melek Sarıtaş)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.