Bilinçaltı mesajlar toplumu değişime götürüyor
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Yağmur Küçükbezirci ile bilinçaltı mesajlar hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.
Küçükbezirci, bilinçaltı mesajlara nerelerde maruz kalındığını, topluma olumsuz etkilerini, mesajları önlemek için neler yapılabileceğini anlattı. Bu keyifli söyleşi için kendisine teşekkür ediyoruz.
Bilinçaltı mesajı nedir?
“Bilinçaltı mesaj nedir?” sorusunu nedense bilinçaltım hep “korkunç bir şey” diye cevapla konuyu bitir diyor, ancak mantığım, bilincim “bu konuyu açmak, açıklamak, toplumun aydınlanmasını sağlamak gerekiyor” diyor. Dolayısı ile bu sorunuza öncelikli olarak ‘bilinç ve bilinçaltı’ kavramlarını açıklayarak cevap vermek daha doğru olur sanırım. Kısaca ve anlaşılır bir şekilde bilinç için insanoğlunun ilk uyarımları almaya başlaması ile işlerlik kazanan ve ömrünün sonuna kadar devam eden ‘farkında olma faaliyetleridir’ diyebiliriz. Diğer taraftan bir de bilinçaltı kavramı vardır ki bunun için ise ‘çevremizdeki görüntü, ses, mesaj gibi “uyarımların farkında olmadan insan zihnine yerleşmesidir’ diyebiliriz. Bilinçaltı zihin bir nevi beynimizin kara kutusudur, nitekim bilinçaltı zihin doğumdan ölüme kadar tüm yaşananları, çevremizdeki gördüğümüz, duyduğumuz bütün her şeyi kayıt eder.
Bilinçaltı mesajlar için ise insanların direkt olarak farkına varmadan bir başka deyişle bilinçli olmadan insan zihnine yerleşmesidir diyebiliriz. Bilinçaltı mesaj denilince sanki çok gizemli, bilinmeyen bir şeyler gibi algılanıyor, hâlbuki “Bir kişiye kırk gün deli dersen, deli olur” atasözümüzde de geçtiği üzere bir kimseye bir şeyi empoze etmeye çalışırsanız, o kişiye sürekli olarak o şeyi söylersiniz, gösterirsiniz bir şekilde akılda kalmasını sağlarsınız, dolayısı ile bir bireyi, bir grubu hatta bir toplumu istenilen yönde etkilemek, değiştirmek çok da zor değil. İnsanlar belli bir süre içerisinde öyle bir değişime uğrarlar ki kendileri bile farkına varmazlar.
Bilinçaltı mesaj nasıl ortaya çıkmıştır?
Bilinçaltı mesajlar için kesin olarak şu tarihte ortaya çıkmıştır, bu amaçla yapılmıştır demek doğru olmaz ancak özellikle reklâm alanında insanları etkilemek ve o ürünün tüketimini artırmak için kullanılmaya başlanmıştır diyebiliriz. Reklâm, pazarlama, film yapımı, halkla ilişkiler, propaganda, tartışma ve din hepsi bilinçaltı iknaya dayalıdır dolayısı ile bilinçaltını etkileyebilecek mesajlar vasıtası ile insanlar etkilenmeye çalışılmaktadır.
Bilinçaltı mesaj gönderme teknikleri nelerdir?
O kadar çok bilinçaltı mesaj gönderme tekniği var ki belli başlı olanlarından kısaca bahsedersek; elimizde olan verilere göre ve tarihsel gelişimine göre takistoskop cihazı denilen bir cihaz var, bu cihazın objektif kapağı bir saniyenin 1/3000’i gibi bir sürede açılıp kapanabiliyor, bu sayede istenilen mesajlar sinema perdesine yansıtılabiliyor. Genellikle her beş saniyede bir yansıtılan mesajlar, isteğe ve amaca göre farklı süre aralıklarında da verilebiliyor. Takistoskop cihazını kullanarak ilk deneyini gerçekleştiren James Vicary 1957 senesinde New Jersey Fort Lee Sinema Salonunda Piknik isimli filmin gösteriminde Acıktınız mı? Patlamış mısır ye! Kola iç! mesajlarını göndererek, patlamış mısır satışlarında yüzde 57.8, kola satışlarında yüzde 18.1 artış sağlamıştır. Bir başka örnek ise Hollanda Nijmeyen Üniversitesinden Johan Karremans’ın bilinçaltının ikna edilmesini ele aldığı bir makalesinde belli bir içeceğin beğenilmesi konusunda susuzluğu gösteren konuları göstermiş ve bunlardan önce saniyenin binde biri sürede “Lipton Ice” diye bilinçaltı mesaj göndermiştir. Bu uygulamadan sonra, deneklere bir içecek seçmeleri söylendiğinde, yüzde 80 oranında Lipton Ice markasını seçmişlerdir.
Bir başka bilinçaltı mesaj gönderme tekniği ise Amerika Birleşik Devletleri ordusunun ve istihbarat birimlerinin kullandığı Alçak Ses Yayma Tayfı olarak isimlendirilen ve bilinçaltına sessiz mesaj göndermeye yarayan projededir. Alçak Ses Ortaklığı’nın Başkanı Edward Tilton bu sistemin Irak’ta Çöl Fırtınası Harekâtında başarılı olduğunu yazmıştır. İnsanın öfke, şiddet, acı kaygı, korku, kin vb. tüm duygularının bilgisayarlarla belirlenip EEG sinyalleri içinde, ilgili frekans ve genişlikleri ölçülerek, teknik çalışmalardan sonra başka bilgisayarlara aktarılıp, başka insanların zihninde de aynı duyguları oluşturması sağlanabiliyor.
Bilinçaltı mesaj göndermek için kullanılan bir diğer teknik ise 25. kare diye adlandırılan tekniktir. Sinema filmleri 24 kareden oluşmaktadır, göz bir saniyede 24 kareyi algılayabilirken, 25. kareye yerleştirilen görüntüyü algılayamaz ancak bilinçaltı bu görüntüyü depolar. Böylelikle istenilen mesaj hedef kişi/kitleye iletilmiş olur. Farklı yayın sistemlerinde kare sayıları ya da teknik olarak işlem farklılıkları olsa da gözün algılayabileceği görüntü karelerinin üzerinde kare yerleştirme tekniği ile kurulan bu sistem genel olarak 25. kare tekniği olarak adlandırılmaktadır.
Bu tekniklerin haricinde film, fotoğraf vb. görsellerin arka planına yerleştirilmiş belli mesajlar izleyicinin bilinçaltına yerleştirilebiliyor. Diğer taraftan firmalara özel üretilen kokular ile tüketicinin bilinçaltında istenilen etki oluşturulabiliyor. Örneğin, lokantalarda iştah açıcı, bankalarda güven aşılayıcı, tekstil sektöründe ise dinamizmi öne çıkarıcı özel kokular kullanılıyor.
Teknik olarak bunları söyleyebiliriz ancak bilinçaltına mesaj göndermek için illaki bir cihaza ya da tekniğe ihtiyaç var mıdır? Bence bunun cevabı ‘hayır’. Az önce de bahsettiğimiz gibi bir kişiye “kırk gün deli dersen deli olur”, dolayısı ile bireyin ya da toplumun gelenek, görenek, alışkanlıklarını tekrar edilen mesajlar ile değiştirmek mümkün.
Bilinçaltı mesajların topluma etkileri nelerdir?
Bir örnekle bilinçaltı mesajların topluma etkisini açıklayayım. Bizim evimize televizyon 1979 yılında 37 ekran olarak girmişti, o yıllarda TV yayınları akşam saat 8.00’de başlar, 12.00’de biterdi. TV yayınları siyah beyazdı. TV kumandası diye bir kavram o yıllarda yoktu, varsa da biz bilmiyorduk. Bazen filmlerde öpüşme sahnesi olurdu, o sahneler çıktığında ya kafamızı kenara çevirir bakmazdık ya da yerimizden kalkar televizyonu kapatırdık, kanal değiştirmek gibi bir lüksümüz yoktu çünkü tek kanal vardı. Yerimizden kalkmadan değiştirmek gibi bir lüksümüz de yoktu çünkü kumanda yoktu. Günümüzde sınır tanımayan kanal ve program sayısı ile birlikte artık “öpüşme sahneleri” gayet normal hale geldi. Hatta öyle bir durum söz konusu ki aileler bir arada otururken ismini bile anmak istemediğim bazı dizilerde erotik sahneleri gayet rahat bir şekilde izleyebiliyor, yenge ile yeğeni ilişki yaşayabiliyor hatta yenge ölünce toplumun üzülmesi sağlanabiliyor, bu durum bilinçaltına yerleştirilen mesajlar ile gelenek ve göreneklerin bile değiştirilebildiğinin göstergesidir.
Diğer taraftan tüketime yönelik olarak yani maddi yönden toplumu sömürmeye yönelik bilinçaltı mesajlar da her daim karşımıza çıkıyor. Bazı reklâmlarda “Y markayı kullanan anneler ya da babalar iyi ebeveynlerdir” mesajı veriliyor. Bu açıdan baktığınız da gayet güzel, peki o markayı kullanmayanlar kötü ebeveyn midir? Evet, bilinçaltlarına bu işleniyor. Maddi olarak o markayı alamayan ebeveynlerin çocukları karşısındaki durumu ya da o çocukların o yaşta ki psikolojik durumları, sizce de düşünülmesi gereken bir durum değil midir? Kadının yüzde yüz cinselliğinin ön plana çıkartılarak güya tanıtılmaya çalışılan dondurma reklâmları bile bu konu için yeterlidir, sanırım. Diğer taraftan, maalesef halkımız tarafından oldukça fazla izlenen bir TV programında güya evli eşlerden kadın olanı kocasını motive etmek ve yarışmayı kazanmak adına ‘beni burada başka bir erkekle hayal et!’ diyerek hiçbir kültürde ve özellikle de Türk Kültüründe kabul görmeyen bir davranışla toplumun ahlak yapısını bozmaya çalışmaktadır. Örnekleri artırmak mümkün, oldukça fazla olumsuz örnek var, açın televizyonu yarım saat izleyin yeterli olur.
Bilinçaltı mesajlar en çok hangi programlarda kullanılıyor? Nerelerde karşımıza çıkıyor genelde?
TV olarak ele alırsak, haberler, diziler, filmler, yarışma programları, diğer taraftan gerçekten korkunç bir şey ama hayatımızın her yerinde sokağa çıktığımız anda duyuru panoları, pankartlar, gazeteler vb. tarafından kuşatılmış vaziyetteyiz. A kanalının izlediğiniz zaman her şey güllük gülistanlık B kanalını izlediğiniz zaman her şey yanmış, bitmiş kül olmuş. İnsanların bilinçaltları ile öyle oynanıyor ki gerçekten korkunç, bu arada sosyal medyayı da unutmamak gerek.
Kısaca örneklendirsek; neler dönüyor dijital ortamda, geleceğimizin teminatı çocuklarımız bilgisayar oyunlarında neler yapıyor? Cinayet işliyor, polis öldürüyor, araba çalıyor, hırsızlık yapıyor, kadın tüccarlığı yapıyor, zina yapıyor. Algı operasyonları devam ediyor. Meşrulaştırma süreci işliyor. Bir başka bilgisayar oyununda ise yine din düşmanlığı yapılmakta, maalesef genç zihinlere din düşmanlığı işlenmektedir. Morhuhn Winter isimli bilgisayar oyununda havada uçan tavukların vurulduğu sahne arkasında bulunan kilise vurulduğunda eksi 25 puan düşülürken, cami vurulduğunda artı 25 puan alınıyor. Bye Bye Mosque isimli bir bilgisayar oyununda ise kırsal kesimlerden bölük bölük gelen Müslümanlar vurulup, camiler yerle bir edilmeye çalışılıyor. Bu şekilde özellikle çocukların bilinçaltlarında dinî inanışları konusunda ayrımcılık ve şiddet ön plana taşınıyor.
Bir çizgi filmde kız arkadaşı ile öpüşen erkek, kız arkadaşının yanından ayrılmasının hemen ardından başka bir kız ile öpüşmeye başlıyor. Başka bir çocuk programında ise iki karakter uluorta öpüşüyor. Bu iki örnekte verildiği üzere toplumun genel ahlak yapısına uygun olmayan davranışlar, genç zihinlere normal bir davranışmış gibi veriliyor ve bilinçaltlarına bu şekilde depolanıyor. Diğer taraftan yine çocuklar için hazırlanan film ve çizgi filmlerde özellikle satanizmi temsil eden görüntüler ve simgeler açık ya da örtülü olarak veriliyor. Bu şekilde hangi semavi dine ait olurlarsa olsun toplumu oluşturan bireylerin bilinçaltlarına satanizm yerleştirilmeye çalışılıyor.
Çizgi filmlerde çok yoğun olarak bilinçaltına gönderilen mesajlarda kullanılan pergel, tek göz gibi görsel simgelerle masonluğun propagandası da yapılmaktadır. Bu konuları dile getirmemiz, aileleri ve kurumları uyarmamız maalesef bazı kesimlerin işine gelmiyor, hatta bizim gibi düşünenler için “ahlaki panik içerisinde olduğumuz” tabirini kullanıyorlar.
İnsanlar bilinçaltı mesajları fark edebilirler mi?
Bilinçaltı mesajlarının etkisi zamanla görülmeye başlıyor, öncelikli olarak mesajın iletildiği hedef tabir ettiğimiz kişi ya da kişilerin durumu, mesajın gönderildiği kanal vb. en önemli belirleyicilerdendir. Diğer taraftan bilinçaltını etkilemek için aleni olarak gönderilen mesajlar vardır ki bunlar zaten açıkça görülmektedir.
Bu konuda yasal düzenlemeler var mı?
Bu konuda yasal düzenlemeler var ancak uygulama alanına yansımaması diğer taraftan yaptırımların yetersizliği bu olumsuzlukları engellemeye yetmiyor. Kapitalist sistemin amacı nedir? Para kazanmak, çok kazanmak değil mi? Evet! İnsan kazanmak, toplumu eğitmek gibi bir kaygı var mıdır? Hayır! Sonuç olarak, tüketen toplum, tüketim toplumu esastır, onlar için. Cezalar kazandıkları paraların yanında bir hiç olduğu için manevi ve maddi sömürüler bir çığ gibi artarak ilerliyor.
Halkın bilinçaltı mesajlar hakkında bilgisi ne düzeyde? Olumsuz bilinçaltı mesajları önleme konusunda önerileriniz nelerdir?
Halkın bu konuda bilinçli olduğu pek söylenemez, önüne ne pişirilip getirilirse onu yiyor. Elbette belli teknikler ile verilen, yutturulan bilinçaltı mesajlar konusunda birey olarak önleyici bir şey belki yapamazlar. Burada en önemli olan şey az önce sorduğunuz “yasal düzenlemeler var mı?” sorusu ile bağlantılı olarak olumsuz bilinçaltı mesajlara karşı önlem olarak kanaatimce yasal düzenlemelerden çok daha önemli bir yaptırım var, talep etmeme yaptırımı yani film, dizi, ürün vb. her şey halka, vatandaşa arz ediliyor mu? Evet, arz ediliyor, o zaman vatandaş bilinçlenecek, eğitilecek ve talep etmeyecek. Bu yaptırım kapitalist üreticiler için en ağır yaptırımdır. Bir de çevremde en çok karşılaştığım bir durum da şu, “Yaa aslında ben de o diziyi ya da programı tasvip etmiyorum, maneviyatımızı bozuyor, gençlerin bilinçaltına bir virüs gibi yerleşiyor ama bir tek benim izlememden ya da o ürünü almamdan ne olacak ki?” yaklaşımı var. O kimseye ne diyebilirsin ki, olay bitmiş. Bir tek kendisi ile bir şeyi değiştiremeyeceği bilinçaltına işlenmiş, kazınmış, inandırılmış. O zaman öncelikli olarak bireylere özgüven aşılamak lazım, her şeyin yani değişimin öncelikli olarak kendilerinden başladığını bilinçaltlarına işlemek lazım. Bu konuda herkese ödevler düşüyor. Bu konuda öncelikli olarak anneler ve babalar, dünyaya getirdikleri çocuklarına sahip çıkmalıdırlar. Çocuğu al televizyonun karşına oturt, orada kendi kendine büyüsün olmaz. Allah aşkına kaç anne, kaç baba çocuklarının televizyonda ne izlediğini, bilgisayarda sanal âlemde nereleri gezdiğini biliyor? Ağaç yaşken eğilir, o yüzden anneler, babalar öncelikli olarak sizler bu konuya önem vereceksiniz, ülkemizin geleceği, teminatı çocuklarımızı sağlam yetiştireceksiniz. Bu taraftan biz eğitmenler olumsuz bilinçaltı mesajlar, kültür yozlaşması, mankurtlaşma vb. konularda gençlerimizi aydınlatmalıyız. Bilinçaltı mesajlar konusunda söyleyecek, konuşacak çok şey var, benim olumsuzlukları önlemeye yönelik çözüm önerim her bir bireyin kendisinden başlayarak olumlu değişime katkıda bulunmasıdır.
Sizler bu röportajı yaparak, toplumu aydınlatmaya çalışıyorsunuz. Yani, bu konuda sizler bir tuğla koyuyorsunuz. Aslı Hanım, bu söyleşiyi yaptığınız için ve bu konuya duyarlılığınız için sizlere ayrıca teşekkür ediyorum. (Aslı Çetin)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.