Konya'nın Karatay ilçesinde 2012'den beri 90 senelik bir binada faaliyet gösteren Hiçhane, Mevlana Celaleddin Rumi Türbesi'nin yanıbaşında; atölye, konser gibi kültür sanat alanında özgün faaliyetler yürütüyor.
İşletme sahibi, aynı zamanda bir semazen olan Mustafa Konukçu, tek niyetlerinin sanat olduğunu belirterek “Burası yaklaşık 90 yıllık bir bina, 2012'den beri biz işletiyoruz. Kültür sanat işlerini daha yoğun bir şekilde Mevlana civarında sürdürebilmek amacıyla kurmuştuk. Zaman içerisinde de pek çok müziğe ve diğer sanatlar olmak üzere birçok alanda faaliyeti sürdürdük, sürdürüyoruz. Tek niyetimiz sanat, sanatın peşinde olmak” dedi.

“Türkiye ve dünyanın buluştuğu bir yer oluyor”
Mevlana haftalarına özel konsept hazırladıklarını ifade eden Konukçu, “Müziğin her dalı var Tasavvuf Müziği gibi Sufi Müziği gibi durumlar sadece Mevlana haftasında ve Mistik Müzik Festivali'nin yapıldığı Mevlana'nın doğum günü vesilesiyle yapılan programlarda ve ölüm günü vesilesiyle yapılan programlar zamanında bizim yaptığımız programlarda oluyor. Tabii ki çok mistik, sufi, etnik öğeler barındırıyor. Yani her zaman öyle bir yer değil ama o haftalarda özellikle daha da bu misyonla ilgili Türkiye'de olsun, dünyada olsun, kimler varsa gelip burada buluştuğu müziklerini yaptığı bir yer oluyor” şeklinde konuştu.
“Biz kimsenin itikadıyla, nasıl düşündüğüyle ilgilenmiyoruz”
Konukçu, yapılan etkinliklerin sanat gözüyle görülmesi gerektiğini vurgulayarak şunları kaydetti:
“Bir duruşumuz var, nihayetinde ben kendimi geleneksel İslam sanatlarından gelen bir insan olarak kodluyorum. Konya'da doğmuş, büyümüş dışarı çıkmış, tekrar gelmiş. Bu alanlarda öğrenmiş, öğretmiş, sanat merkezi kurmuş, bu işleri yapan bir insan olarak bu alanlarda hizmet ediyorum. Bunu olabildiğince kültüre aykırı olmadan yapıyoruz. Zaten sanatın içinde ve peşinde olduğumuz için biz kimsenin itikadı, nasıl düşündüğü, nasıl davrandığı konularıyla ilgilenmiyoruz. Burada bazen yapılan müziklerde, insanlar Kendileri bir hal yaşayıp, vecde gelip, sema edip dönebiliyorlar. Biz bu insanlara hayır dönemezsiniz demiyoruz. Kimse taşkınlık yapmadığı sürece nihayetinde müziğin, sanatın paylaşıldığı yerlerde insanlar coşkuya da gelebilirler. Daha iyi de hissedebilirler. Döne de bilirler, çığlık da atabilirler. Bunlar sanatın, kültürün, bu alanların birlikte bir yerlerde bir şeyler paylaşmanın normal sonuçlarıymış gibi hissediyorum. Büyütülecek, abartılacak bir durum yok. İnsanlar sahneye ya da ortaya ne çıkarıyorlarsa onu sunuyorlardır.”

“Kendimi bir tarikat üyesi gibi görmedim”
Ayrıştırıcı değil, birleştirici yerden bakmaya çalıştığını söyleyen Konukçu, “Ben; yaklaşık 20 senedir bu yolda bir yerlere gelmiş insanların (genel, sanatsal ve felsefi anlamda) derslerine katıldığımız bir sürü büyüğümüz oldu. Buralardaki eski tabirle ocak denilen o yerlerin pek çoğunda bizim de ayak izlerimiz vardır. Ben kendimi bir tarikat üyesi gibi asla görmedim. Bizim civarımızda toplanmış insanlarında öyle insanlar olmadığını biliyorum. Ayrıştırıcı değil ama birleştirici bir yerden bakmaya çalışıyorum. Aslında zaten o yüzden sanatı tercih ediyoruz. İnsanların tamamen bir araya gelmesine vesile olan, birleştirici olan bir şey olduğu için buradayız. Kimsenin inancına bir dil uzattığımız falan yok. İnanan insanlarız. Kimsenin insanları dinli veya dinsiz diye ayırabilecek yeterli dini bilgiye ve hassasiyete sahip olduğunu da düşünmüyorum” diye konuştu.

“Kimseye zorla hiçbir şey servis edilmiyor”
Konukçu son olarak gelen eleştirilere değinerek, “Eleştirenlerin boş tenekeler olduğunu düşünüyorum. Hani boş tenekeden nasıl ses çıkarsa öyle sesler çıkıyor. Çok da takılmamak gerek. Bilmeyen zaten konuşmasın. Kimseye de zaten zorla hiçbir şey servis edilmiyor. Satılmıyor da burası bir kültür sanat alanı. Gelen katılıyor etkinliğine, izliyor, görüyor, çıkıyor ve gidiyor. Neye inandıklarıyla hiç ilgilenmedim bugüne kadar” ifadelerini kullandı.