Trafik cezayla değil kültürle düzelir
Bu hafta yeni trafik cezaları Meclis’te görüşülecek. Kabul edilirse –ki edilme olasılığı çok yüksek- trafik cezaları oldukça artacak.
Genelde herkes basından takip etmiştir ve konudan haberdardır. Ve inanıyorum ki birçok kişi de bu cezaların arttırılmasına çok da itiraz etmeyecektir.
Ama başta şunu belirtmek gerekir. Ceza adaletli bir biçimde uygulandığı takdirde bir anlam ve rehabilite imkanı taşır. Şu anda ceza bedelleri zaten aslında oldukça caydırıcıdır. Ama burada önemli olan cezanın uygulanabileceği denetleme nasıl yapılacaktır.
Mesela 50 hızla gidilmesi gereken bir yolda herkesin 70’le gittiği bir ortamda 50 ile giden trafiği aksatmaktadır. Bu konuda nasıl bir uygulama getirilecektir. 70’le giden araca ceza yazan bir polis doğru yapmış ancak adaletli davranmamış olacaktır.
Görüşülecek bu yasaya göre makas atan sürücüye 60 gün ehliyetine el koyma cezası verilecek. Peki, yolun solunu işgal edip kimseye geçiş hakkı vermeyen sürücüye ne olacak? Mecburen arkasından gelen sürücü soldan geçemediği için sağdan geçecek ve tekrar sol şeride gelecek. Yani diğer bir deyişle “makas atmış” olacak. Buna ceza verilecek ama sol şeridi işgal eden “zeka özürlü” ceza yemeyecek araç kullanmaya devam edecek.
Yani bu cezaların birçoğunu burada eleştirel olarak yazmak mümkün. Çünkü burada asıl konu ceza konusu değil, denetim konusudur.
Bizim yasalarımızda her suçla ilgili cezai müeyyideler bulunmaktadır. Ama denetlemeler zayıf olduğu için sanki cezalarımız hafifmiş gibi bir düşünce hakimdir.
Şunu belirtmeliyim ki, Avrupa’da uygulanan normlar bizim ülkemiz için uygun değildir. Bizim kendimize has bir normumuz vardır. Ve kültürü yerleştiremeden Avrupa normunu uygulayacağız demek abesle iştigal olur.
Daha trafik levhalarının ne anlama geldiğini bilmeyen bir çok sürücünün olduğu ortamda “trafik kültürünü” yerleştiremezseniz, Avrupa normunu yerleştireceğiz demek sadece “hikaye” olur. Bunun sonucunda da adaletli bir ceza sistemi uygulayamazsınız.
Sonuçta trafik ekiplerinin yaptıkları uygulamada “kaçamayan” sürücülere ceza yazılır ancak bu da trafikte bir ilerleme kaydetmez.
Trafik kültürünün ne demek olduğunu kısa bir örnekle açıklayayım. Marangozlar köprüsü yapılmaya başlandı. Trafik servis yolundan verilmeye başlandı. Ve şimdi Marangozlar köprüsünden geçip Adana çevre yoluna gidiş trafiği çok rahatladı. O tıkanmalar neredeyse bitti. Çünkü o tıkanmaların sebebi, “bencilce” şerit değiştiren sürücülerdi. En sağdan gelen en sola, soldan gelen en sağa geçmeye kalktığı için bir de Marangozlar içerisinde çıkan araçların da buna karıştığını düşününce trafik allak bullak oluyor ve tıkanıyordu. Şimdi şerit daralınca şerit değiştiren araç sayısı azalınca trafik akımı daha rahat oldu.
Aynı şekilde Yeni İstanbul yolunda da durum farklı değil. Orada azami hız 70. Kadın veya erkek sürücü sol şeride yerleşiyor. 60’la gidiyor, arkasındakileri de diziyor. Ondan sonra arkasındakiler mecburen “sağlamak” zorunda kalıyorlar. Ama bu şerit değişiklikleri de trafiği allak bullak ediyor.
Bir gün Selçuk Üniversitesi kampüsüne doğru gidiyorum. Fırat caddesiyle kesişimi geçtim. Sol şeritte güzel bir araç aheste aheste gidiyor. Orada azami hız 82 ama sürücü 70’i geçmiyor. Selektör yapıyorum, kornaya basıyorum, sağa geçsin diye, sürücü, bana mısın demiyor. Kampüse, rektörlük girişinden arka arkaya girdik. Ve adam yol vermedi. Merak ettim kimmiş diye, araştırınca Bir fakültede profesörmüş beyefendi.
İşte trafik kültürü böyle bir şey. Yani eğitim gördüğü bölümünde profesör olması trafik kültürü olmasını getirmiyor.
Bir başka örnek vereyim: Akşamüzeri Meram’daki Fatih caddesinden Yaka Meram yoluna çıkmaya çalışırken buradan bir ambulans geldiğini düşünün. Bu ambulansa yol vermek için ancak neredeyse araçların üst üste çıkması gerekir. Yollardaki eksiklikleri de görmek gerekir.
Tabii ki bu yollardan bahsederken yol kenarındaki parklanma konusunda hiçbir düzenleme Meclis’te konuşulmayacak ama yeni açılan Abdülhamit caddesindeki parklanma bile şimdiden yolu daraltmış durumda.
Aslında yapılması gereken en önemli şey cezaların her yıl fahiş oranda arttırılması değil, trafik kültürünün oturtulmasıdır. Önce fiziki altyapıların, kültürel altyapıların, psikolojik altyapıların oturtulması gerekir ki sonra cezaya iş kalsın.
Bence yapılan ehliyet sınavları değiştirilmelidir. Güncelleştirilmelidir. Daha “üçgen” levhanın “yol ver” anlamına geldiğini bilmeyen birçok sürücü olduğuna eminim. Güncel olarak kullanılan trafik levhalarının öğretilmesi ve hatta mümkünse sürücüler güncel, sık kullanılan levhalardan tekrar sınava tabii tutulmalıdır.
Aksi halde birileri belki yasal ama adaletsizce ceza yiyecek ama bu uygulamalar trafiğin düzelmesine hiçbir katkı sağlamayacaktır. Radikal çözüm, cezaların arttırılması değil, denetimlerin arttırılması ile olur.
Dostlukla kalın.