Konya'da düzenlenen "Bağımlılıkla Mücadele ve Haber Dili" içerikli eğitim seminerinde; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Konya Bölge Müdürü Hüseyin Rahmi Dalmaç, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Yayın Koordinatörü ve İletişim Uzmanı Dr. Serkan Ökten ile Yeşilay Sosyal Hizmet Uzmanı ve Psikolog Rümeysa Şenözdemir önemli noktalara toplumsal çerçevede parmak bastı.

"Haber dili bağımlılıkla mücadelenin ayrılmaz parçasıdır"
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Konya Bölge Müdürü Hüseyin Rahmi Dalmaç, bağımlılık konusunun medyada nasıl işlendiğinin toplumsal algıyı doğrudan şekillendirdiğini söyleyerek haber metinlerinde etik ilkelere uygun bir dil kullanılmasının öneminin altını çizdi.
Devletin bağımlılıkla mücadelede her zaman vatandaşın yanında olduğunu söyleyen Dalmaç, bağımlılığın bir seferliğe mahsus değil, süreklilik gerektiren bir konu olduğunu belirtti. "Haber metinlerinde madde mi, uyuşturucu mu denilmeli?" tartışmasına da parmak basan Dalmaç, iletişim bilimcilerin kamuoyu etkisi açısından "uyuşturucu" sözcüğünün daha güçlü bir etki yarattığını, tıbbi uzmanların ise "madde" ifadesinin doğru kullanım olduğunu söylediğini, basının bu dengeyi doğru orantılaması gerekliliğininin elzem bir boyutta olduğunu açıkladı. Hüseyin Rahmi Dalmaç, özendiricilik dışında, toplumu doğru bilgilendiren, insan onurunu gözeten bir haber dilinin bağımlılıkla mücadelenin ayrılmaz parçası olduğunu kaydetti.

“Uzun süreli gözlem çok önemli”
Seminerde sözlerini dile getiren Psikolog ve Sosyal Hizmet Uzmanı Rümeysa Şenözdemir, bağımlılığın toplumda doğru değerlendirilemeyen bir konu olduğuna işaret ederek bunun bir irade zayıflığı değil, tıbbi olarak tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu söyledi.
Ailelerin çocuklarında uykusuzluk, iştah kaybı, göz kızarıklığı, içe kapanma gibi belirtiler gördüğünde hemen madde kullanımından şüphe ederek paniklememesi ve eyleme geçmemesi gerektiğini, bu belirtilerin herkes tarafından zaman zaman yaşanabileceğini söyleyen Şenözdemir, önemli olanın uzun süreli gözlem ve sağlıklı iletişim olduğunu ifade etti.
Aile tutumlarının bağımlılık riskini doğrudan etkilediğini, ebeveynlerin çocuklara rol model olduğunu ve aile içinde maddelere ilişkin tutumun çocukların davranışlarını biçimlendirdiğini söyledi. Şenözdemir, bağımlılıktan kurtulan bir kişinin sadece kendi hayatını değil ailesinin ve çevresinin yaşamını da pozitif yönde değiştirdiğini vurgulayarak, "Bir kişiyi kurtarmak bir toplumu iyileştirmektir." dedi.

"Ayrıştırıcı değil, birleştirici bir iletişim dili zorunlu"
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Yayın Koordinatörü ve İletişim Uzmanı Dr. Serkan Ökten, bir Konyalı olarak özellikle bu konuda burada olmaktan mutluluk duyduğunu belirterek bağımlılığın toplumsal bir sorun olduğunu ve herhangi bir sınıf, statü ya da kimlikle ilişkilendirilemeyeceğini söyledi.
Bağımlılığın belirli bir kesime aitmiş gibi sunulmasının toplumsal algıyı bozduğunu ifade eden Ökten, herkesin toplumun bir parçası olduğunu ve bağımlılık yaşayan bireylerin dışlanmadan, ayrıştırılmadan ele alınması gerektiğini sözlerine ekledi. Bağımlı bireylerin devletin ve toplumun himayesinde olduğunun vurgulanması gerektiğini söyleyen Ökten, haber metinlerinde merak uyandıran, özendirici, macera duygusunu tetikleyen ifadelerden özellikle genç hedef kitle için kaçınılması gerektiğini dile getirdi.
Duygusal olarak yıpratıcı, dramatik veya karamsar görüntülerin bağımlıları daha da yalnızlaştırdığını ifade eden Ökten, şefkatli, umut veren ve sorumluluk bilinci taşıyan bir dilin kullanılmasının hayati önem taşıdığını söyledi.
Bağımlılık verileri ve iletişim ilkeleri
Seminerde gerçekleştirilen sunumlarda bağımlılığın dünya genelinde ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğu söylendi.
Birleşmiş Milletler’in 2018 verilerine göre 269 milyon kişinin en az bir kez uyuşturucu madde kullandığı hatırlatıldı. Kullanımın en yoğun olduğu yaş aralığının 18-25 olduğuna dikkat çekildi.
Medya mensuplarına yönelik hazırlanan rehberlerde ise kamu görevlilerinin gizliliğinin korunması, intihar haberlerinde yöntem ve dramatik detaya yer verilmemesi, adli haberlerde damgalayıcı ifadelerden uzak durulması ve bireysel onurun korunması gerektiği önemle vurgulandı. "Baron", "tinerci", "altın vuruş", "batağa saplanmak" gibi etiketleyici ifadelerin kullanılmasının bağımlıları damgaladığı ve toplumsal dışlanmayı büyük oranda artırdığı belirtildi. Haberlerin sansasyonel şekilde sunulmaması, magazinleştirilmemesi ve gerçekçilikten kopmadan umuda yer verilmesi gerektiği hatırlatıldı.
“Umut ve dayanışma temalı dil hayat kurtarır”
Eğitim seminerindeki sunumda, bağımlı bireylerin başarı hikayelerinin topluma yansıtılmasının bağımlılıkla mücadelede önemli bir motivasyon kaynağı olduğu arz edildi. Bağımlılıktan kurtulan bireylerin sağlıklı yaşam mücadelesinin görünür kılınmasının, bağımlılara ve aile üyelerine umut aşıladığı belirtildi.
Aynı zamanda görsel içeriklerde karamsar yüzlerden, umutsuzluğu çağrıştıran fotoğraflardan uzak durulması gerektiği ifade edildi. Bağımlılık haberlerinin korku yerine güven duygusu veren bir tabloda servis edilmesinin, bireylerde yalnız olmadıkları hissini güçlendirdiği anlatıldı.