‘Tarıma elverişli araziler yerleşime açılmamalıdır’

KTÜN Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Eren, 5.1 büyüklüğündeki Kızılören depreminin sürpriz bir deprem olmadığını aktardı. Oluşan depremin Türkiye Diri Fay Haritası içinde yer alan bir fay üzerinde olmadığını bildiren Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Eren, Akşehir Fay Zonu hariç diğer fayların oluşturabileceği en büyük depremin genel olarak 5.5-6.5 büyüklüğü arasında olabileceğini söyledi. 

“KONYA 6-6.5 BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ DEPREME HAZIR OLMALI”

Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Eren, hasara etki eden ana faktörlerin zemin, deprem odağının derinliği, deprem merkezine olan uzaklık ve bina yapısı olduğunu söyledi. Prof. Dr. Yaşar Eren, “Diğer faktörleri sabit kabul ederek sadece zemini göz önüne aldığımızda Hadim, Taşkent, Bozkır vb. gibi birkaç ilçe hariç Konya il merkezi de dahil olmak üzere ilçelerin çoğu alüvyal zemin üzerinde kuruludur. Alüvyal gevşek zeminlerin deprem sarsıntılarını büyütme özelliği vardır” açıklamasına yer verdi. Kuzey Anadolu Fay Zonu üzerinde ortalama 250 yılda bir yıkıcı bir deprem meydana geldiğini kaydeden Prof. Dr. Yaşar Eren, “Konya Bölgesi’nde bulunan fayların oluşturabileceği depremler binlerce yıl aralıklı olabilir. Örneğin Tuz Gölü’ndeki fay zonunun 7-8 bin yıl aralıklarla deprem oluşturduğu söyleniyor. Bu bölgedeki fayların deprem üretme aralıkları geniş. Konya her an oluşabilecek 6- 6.5 büyüklüğündeki depreme hazır olmalı. Bu yarın olacak anlamına gelmiyor, belki binlerce yıl sonra olacak. Bunu kimsenin bilme şansı yok” ifadelerine yer verdi.

“SIVILAŞMAYA UYGUN ZEMİNLER KESİNLİKLE İMARA AÇILMAMALIDIR.”

Eren, “17 Ağustos 1999 depremi Türkiye için bir milat olmuştur” açıklamasında bulunarak bu tarihten itibaren çıkan yönetmeliklerin Türkiye çapında olduğu gibi Konya’da da uygulandığını ifade etti. “Sadece Konya değil bütün illerde tarıma elverişli alüviyal araziler yerleşime açılmamalı” tavsiyesinde bulunan Eren şunları söyledi:  “Bunun yerine yapılaşmalar daha çok sağlam anakaya veya temel kayaları adı verdiğimiz bölgelere kaydırılmalı, yine bu bölgelerde her türlü jeolojik-jeoteknik etütler yapılarak sağlam binalar bu kesimlere inşa edilmelidir. Eğer ovalarda tarıma elverişli olmayan yerler varsa yine bu kesimlerde güvenilir jeolojik ve jeoteknik etütler yapılarak zeminin taşıyabileceği ve deprem sarsıntılarından fazla etkilenmeyecek katlara sahip binalar inşa edilmelidir. Böyle zeminlere yüksek katlı ve toplu yaşamın olacağı binaların yapılması zorunlu ise mutlaka bunların depremden en az etkilenecek şekilde temel ve güvenlik sistemleri oluşturularak yapılması sağlanmalıdır. Bataklık ve yeraltı suyunun yüzeye yakın olduğu sıvılaşmaya uygun zeminler kesinlikle imara açılmamalıdır.”