Topluluk Nezdinde Kişileri Hedef Almak
Son yıllarda bir furya başladı. Daha önce varsa da bu kadar ayyuka çıkmamıştı. Belli meslek gruplarını yerden yere vurmaya başladık. Meydan ve ekranlarda alenen yapıyoruz bunu. Daha doğrusu had bildiriyoruz.
Etik ve ahlaki değerler yerlerde sürünür oldu. Mesleklerdeki gizem ortadan kalktı, yani kaldırdık. Kim bir hata yapmışsa yerin dibine girdiriyoruz. Had bildirdiğimiz ister gazeteci, ister öğretmen, ister hekim, ister bir din görevlisi, ister polis, ister vali, ister kaymakam... kim olursa olsun ipini çekiyoruz. Bu işi yaparken alkışlayanımız da çok. Hatta "İyi haddini bildirdi" diyoruz.
İnsanları, bir camiayı veya meslek grubunu alenen meydanlarda hedef almak, hedef göstermek doğru mu? Kanaatimce doğru değil. Bir defa had bildirenle, had bildirilen aynı seviyede değil. Had bildirilen kişiler genelde devletin kamu görevlisi. Cevap verme, karşılık verme, basına demeç verme, açıklama yapma konusunda yasaklı. Ya da sesini duyurma, kendimi ifade edebilme imkânı yok. Ya da sesini çıkarsa işimi kaybederim endişesini taşıyor.
Hedef alınan insan içine attı, yuttu, işine yöneldi diyelim. Bu insanın çoluğu, çocuğu, eşi, dostu, çevresi var. Bu kişi toplumun içine nasıl çıkacak? Bundan sonra işine nasıl kendini verecek? Haydi diyelim ki ne zaman, nerede konuşacağını bilmeyen, hata yapan insan uyarılsın. Uyarılacak elbet. Zira kimse layüsel değildir. Fakat eleştirilme yöntemi doğru mu? Bence beğeniriz veya beğenmeyiz; yaşını başını almış bir insanı, topluluk nezdinde hedef almak ne ahlakidir, ne de etiktir. Kişinin toplum nezdinde itibarını sıfırlamak demektir. Bugün ergenlik çağına gelmemiş çocukların dahi -hak etmiş olsa bile-psikolojisi bozulur, öz güveni yok olur düşüncesiyle arkadaşlarının içerisinde eleştirilmesini pedagoglar uygun görmüyor. Durum bu iken büyüklere, meslek erbabına yapılanı nereye koyacağız? Çok mu zor bir insanı veya camiayı kırmadan, dökmeden usulünce, yerinde eleştirmek? Kurumlara, camialara ve meslek erbabına iç işleri vasıtasıyla ulaşıp meramımızı anlatmak hiç zor değil, istediğimiz zaman ulaşırız. Toplumun gözü önünde itibarı yerle bir edinen öğretmenin öğrenci ve velisinin karşısında, bir doktor hastasının önünde, bir hoca cemaatinin önünde ne derece ağırlığı kalır?
Beğensek de, beğenmesek de bu ülkenin öğretmeni, doktoru, gazetecisi, hocası... mühendisi bu. Bunlar bu ülkenin ikliminden etkilenmiş kişilerdir. Sonra bu meslek gruplarının eksiklik ve hataları var da diğerlerinin yok mu? Mesela bize yön veren siyasetimiz veya siyasetçilerimiz her şeyi dört dörtlük mü yapıyor? Çok mu temizler? Sorumlulukları gereğince uhdesine aldıkları görevlerde, aldıkları inisiyatiflerde hiç hataları yok mu? Bence başkasına taş atmaktan ziyade önce kendimize baksak fena olmaz. Herkes önünü temizlese bu ülke tertemiz olur? Hep başkasını suçlayarak sadece topu taca atmış ve egomuzu tatmin etmiş oluruz. Kendimize yapılmasını istemediğimizi, başkasına yapmayalım. Bunun için çok şey yapmamıza gerek yok. Sadece biraz empati. Eldeki olandan azami ölçüde faydalanma yoluna gidelim. Kalp kırmayalım, gönül alalım, gönüllere girelim. Yunus’un bir dörtlüğüyle nihayete erdirelim yazımızı:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.