Kavgamızı Hutbeler Üzerinden Vermeyelim!
Kavgamızı Hutbeler Üzerinden Vermeyelim!
Malumunuz ağustos ayı bu milletin zafer ayıdır. Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Mercidabık, Belgrat, Mohaç, Kıbrıs, Erzurum Kongresi, Sakarya Meydan Savaşı, Büyük Taarruz hep bu ayda olmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı da ayın mana ve önemine işaret etmek amacıyla "Vatan bize Emanettir" başlıklı bir hutbe hazırlatarak 30 Ağustos 2019 günü tüm camilerimizde bu hutbeyi okuttu. Hutbede vatanı korumanın kutsal bir görev olduğuna işaret edildi. Bir cümle ile de bu ayda kazanılan zaferlere değinildi: "Malazgirt'ten Kosova’ya, Mohaç'tan Büyük Taarruz'a kadar kazanılan zaferler bunun en büyük şahididir" denildi.
Hutbe, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve diğer zaferlerin anlamına uygun bir şekilde okundu, bitti. Ama tartışması bitmedi. Hatta Ankara'da bir camide hutbede Atatürk'ün ismine yer verilmedi denerek cumaya gelen bazı vatandaşlar okunan hutbeye tepki gösterip camiyi terk etmişler. Bu kadarla kalsa iyi. Aynı tepki bazı siyasilerin de ağzında. Vay efendim! Atatürk'ün ismi hutbede niye geçmedi şeklinde.
Hutbede herkesin fark ettiği benim fark edemediğim bir ayrıntı mı var diye dinlediğim hutbeyi bir defa da okudum. Acaba diğer zaferlerin komutanlarının isimleri anıldı da Atatürk'ün ismi es mi geçildi dedim. Hutbede ne Malazgirt Meydan Muhasebesini kazanmış Alpaslan'a ne Kosova Meydan Muhaberesini kazanan Sultan Murat'a ne Mohaç Zaferini kazanmış Sultan Süleyman'a ne de Büyük Taarruz'u kazanmış Mustafa Kemal'e yer verilmiş. Yani savaşların adına yer verilmiş, ama kahramanlarından bahsedilmemiş. Diğer kahramanlardan bahsedilse de Atatürk'e yer verilmese burada bir kasıt var diyeceğim. O zaman mesele ne? Maksat hasıl olmuş bence. Zaferlerimizden bahsederek bu vatanın kolay kazanılmadığı, ecdadımızın bu vatanı bize emanet ettikleri, bizim de bu vatanı korumada gereken özeni göstermemiz gerektiği izah edilmeye çalışılmış ve hutbeye konan başlıkla da bu durum zaten açık bir şekilde ifade edilmiş. Zaten önemli olan da bu değil mi? Ötesi üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olur.
Kutuplaşmanın bir sonucu olarak gündelik hayatta tartışmadığımız konu, tartışmadığımız mahal kalmamıştı. Sonunda camilerimiz de bu kutuplaşmadan nasibini aldı. Kavgamızı caminin içine kadar soktuk, hem de hutbe okunurken. Olmadı bence. Hepimizin ortak ibadet yeri olan camiler ve okunan hutbeler tartışılır hale getirilmemeli. Birileriyle kavgası olanlara, kavgalarını cami dışında yapmalarını tavsiye ederim. Kavgamızı hutbeler üzerinden vermeyelim. Çünkü camiler tartışma mekanı değildir. Böyle giderse ilerde camilerimiz de senin camin, benim camim şeklinde ayrılır. Bundan da ülkeye hiçbir fayda gelmez.
Şunu kimse unutmasın ki hutbeler tarih dersi vermez, genel hatlarıyla mesaj vermeye ve Müslümanlara bir bakış açısı kazandırmaya çalışır. Ötesi başkalarının işidir.
Burada okuttuğu hutbelerden dolayı zaman zaman benim de eleştirdiğim Diyanet İşleri Başkanlığı’na büyük bir görev düşüyor. Okutacağı hutbe konularını sıkı bir elemeye tabi tutmasında fayda var, yoğurdu üfleyerek yemeli, vatandaşı da doğru bilgilendirmeli. Seçtiği konu ve içeriği en ufak bir tartışmaya mahal vermemeli. Hutbe konusunu belirlerken belirli gün ve haftaları takip etmekten vazgeçmelidir. Konu seçiminde Müslümanların kronik dertlerine yer vermelidir. Belirli gün ve haftaları bıraksın okullar kutlasın, devlet erkanı ve halk resmi törenle ansın. Diyanet de kendi işine baksın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.