Güzel günler çok yakında…
İçindeki buruklukla bayramlığını giyindi Semra. Belki, o çok sevdiği dedesini göremeyecekti ama yine de bu, o güzelim elbiseyi giymesine mani değildi. Annesinin seslenmesiyle aynaya bakmayı bıraktı ve onların yanına yöneldi. Salona gittiğinde babası; annesi, hatta kardeşi bile telefonun etrafına toplanmış, biriyle konuşuyorlardı. Semra ilk başta anlam veremese de telefondan dedesinin sesini duyunca hemen onların yanına koştu. ‘Tabii ya’ dedi içinden, ‘Sadece yanına gidemeyeceğiz. Bu onu göremeyeceğimiz anlamına gelmiyor.’
Zira annesinin anlattığına göre; dışarılarda gezinen, insanları sevdiklerinden ayıran kötü bir virüs vardı. ‘Dedeni, kendimizi ve diğer insanları koruyabilmek için evde kalmalıyız.’ Demişti annesi. Ne kadar anlam veremese de sesini çıkartmadı Semra. ‘Sağlık olsun da gerisi önemli değil.’ Diye düşündü.
Dedesiyle geçen güzel bir konuşma ve bayramlaşmanın ardından odasına yöneldi Semra. Yatağına uzandı ve geçen bayramı hatırlamaya çalıştı. Gözlerini kapattığı an, gözünün önüne o gün geldi.
Dedesinin çiftliğine gitmişlerdi ve kardeşi ile birlikte atları seviyorlardı. Kardeşi Tahsin elindeki yemi zorla ata yedirmeye çalışırken dedesi gelmiş ve atın uyuduğunu, bu yüzden yemi yemeyeceğini söylemişti. Atın ayakta durduğunu gören Semra ve Tahsin bu olaya bir mana verememişlerdi. Onların meraklı bakışlarını fark eden dedesi olaya el atmış ve atların ayakta uyuyabildiğini söylemişti. Yattıkları zaman iç organları sıkıştığı için nefes almalarının zorlaştığını belirtmişti. Bu yüzden de dizlerini kilitleyerek ayakta uyuyorlardı. Bütün gün dedesinin atlar hakkında anlattıklarını dinlemişlerdi. Yeni bir şeyler öğrendikleri için mutluluklarına diyecek yoktu.
O günü hatırlamanın mutluluğu ile içten bir tebessüm yerleşti dudağına ve içinden şöyle geçirdi Semra..
“Güzel günler çok yakında!”