SULANDIRILAN 28 ŞUBAT
28 Şubat mı, 12 Eylül mü, 15 Temmuz mu? Bu soruya sağlıklı bir yanıt verebilmek için 1976- 1980 dönemi karmaşasının 12 Eylül’ü nasıl getirdiğini, 28 Şubat’ın nasıl sulandırıldığını, 15 Temmuz’u kimlerin hangi oyunlar için yaptıklarını; iyi bilip, anımsamak, irdelemek, sorgulamak gerekir. Unutulmasın ki oynanan ve oynanacak oyunlar iyi sonuçlar doğurmadı, doğurması da olağan değildi. Bunlar iyi analiz edilerek, mantıklı sorular sorulup, mantıklı yanıtlar verilmedikçe sağlıklı düşünüp, sağlıklı karar vermek olanaksızdır.
“Post modern darbe” denilen 28 Şubat, aradan bunca yıl geçmesine karşın dillerden düşmediği gibi çoğu kesimler ve siyasi dinciler tarafından hazır malzeme yapılarak “tu- kaka” ilan edildi. 28 Şubat sulandırılıp, hazır siyaset malzemesi yapılmasaydı 15 Temmuz gibi bir olay yaşanmayacaktı.
Geliniz hep birlikte 28 Şubat’a bir başka açıdan bakalım.
28 Şubat’ın nedenlerine ve alınan kararlara bakılmaksızın “tu- kaka” ilan etmek son derece kolay. Ancak unutulan ya da unutturulmak istenen olayların 28 Şubat kararlarına yol açtığını anımsamakta yarar var. Bu kararlar sulandırılmamış olsaydı; Kaplancıların, Fetoş, Nurcu- Nakşibendi cemaatlerin, Hizbullahçıların, Tevhitçilerin, Rabıtacıların ve her türlü tarikat, cemaat, siyasi dinci toplulukların önü kesilecekti. Cemaat yurtlarında yangın ve patlamalar, çocuk tecavüzleri olamayacaktı. Erbakan “imam hatipler arka bahçemiz” ya da “kanlı mı olacak, kansız mı” demeseydi 28 Şubat olmayacak, 15 Temmuz gibi bir olay yaşanmayacaktı. Hasan Mezarcı, Şükrü Karatepe gibiler kışkırtıcı konuşmalar yapmasalardı, Sincan’da düzenlenen gecede Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırılmasaydı Sincan caddelerinde tanklar yürümeyecekti. Kocatepe Camisi önünde toplanan eli sopalılar “şeriat isteriz” diye bağrışmasalardı 28 Şubat olmayacaktı. Daha çok gerekçe sayabiliriz. 28 Şubat’ın gerekçeleri çok.
Zamanın Genel Kurmay Başkanı, iç tüzüğün 35 maddesine göre yetkisini kullanarak iktidara uyarısını yapmışsa da arkasında duramamıştır. Çünkü alınan kararlar ciddiye alınmadı ve sulandırıldı. Şimdi ne oldu? Ordu; bakanlığa bağlı, bütün yetkileri elinden alınmış, vali ve kaymakamlardan operasyon emri alan bir yapıya dönüştürüldü.
Yapılması gerekeni yapmaktan çekinen paşalar; hükümete uyarısını yapacaktı ve “Bizim yasal yetki ve görevimiz gereğince yönetime el koyabiliriz. Ya işleri düzeltin ya istifa edin” diyebilselerdi bu işler böyle olmayacaktı. Ordunun yönetime el koyması mutlaka bir darbe anlamına gelmez. Ordu, hükümeti istifa ettirdikten sonra her partiden seçkin kişilerle ya da dışarıdan atayacaklarla yeni bir hükümet kurdurur ve ortam durulunca genel seçime gidebilirdi. Böylece olası tehlikeler ortadan kaldırılabilirdi. Ne yazık ki sulandırılan 28 Şubat kararları türban, kuran kursları, cemaat yurtlarıyla uğraşmaktan öte gidemediği gibi; bunları da beceremedi ve “tu- kaka” edilmek yanlarına kâr kaldı.
Yerimiz oldukça kısıtlı olduğu için 28 Şubat kararlarını yazamıyorum, ancak herkesin bu kararları bir kez daha ve düşünerek okumasını öneririm. Neyin yanlış, neyin doğru olduğuna siz karar verin. Bu kararlar sulandırılmadan ve ürkmeden, ürkütülmeden uygulanabilinseydi şimdi Türkiye çok daha farklı bir yerde olurdu.